Nuh Sûresi 24. Ayet

وَقَدْ اَضَلُّوا كَث۪يراًۚ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا ضَلَالاً  ...

“Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَدْ ve andolsun
2 أَضَلُّوا yoldan çıkardılar ض ل ل
3 كَثِيرًا çoklarını ك ث ر
4 وَلَا ve
5 تَزِدِ sen (de) artırma ز ي د
6 الظَّالِمِينَ o zalimlere ظ ل م
7 إِلَّا başka bir şey
8 ضَلَالًا şaşkınlıktan ض ل ل
 

Hz. Nûh’un bu âyetteki ifadesinden anlaşıldığına göre toplumun ileri gelenleri yani zalimler etkili propaganda ve baskılarıyla birçok kimseyi yoldan çıkarmış, putperest yapmışlardır. İnsanları hidayete erdirmek için gönderilmiş olan peygamberin, onların sapkınlıklarının arttırılmasını istemeyeceğini belirten müfessirler, Nûh’un, “(Rabbim!) Sen de artık bu zalimlerin şaşkınlıklarını arttır!” meâlindeki bedduasında kullandığı dalâl (sapkınlık) kelimesine, “ceza” veya “haksız eylemlerinde başarısızlık” gibi anlamlar vermişlerdir (bk. Râzî, XXX, 145; İbn Âşûr, XXIX, 211). Onların iman etmeyecekleri vahyin bildirimiyle kesinlik kazandığı için Nûh’un haklarında beddua ettiği de söylenebilir (bk. Hûd 11/36).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 468
 

وَقَدْ اَضَلُّوا كَث۪يراًۚ 


وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَقَدْ اَضَلُّوا كَث۪يراًۚ  cümlesi mukadder mekulü’l-kavl cümlesi olarak mahallen mansubdur. Takdiri, قال نوح (Nuh dedi) şeklindedir.

Fiil cümlesidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اَضَلُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  كَث۪يراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَضَلُّوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ضلل ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا ضَلَالاً


Cümle, atıf harfi وَ ‘la mekulü’l-kavl’e matuftur.

Fiil cümlesidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir olup dua manasındadır.  تَزِدِ  sukün ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. 

الظَّالِم۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  ضَلَالاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَقَدْ اَضَلُّوا كَث۪يراًۚ 


Ayet takdiri,  قال نوح (Nuh dedi ki) olan cümlenin mekulü’l-kavlidir. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf fiilin mekulü’l-kavli olan  وَقَدْ اَضَلُّوا كَث۪يراً  cümlesi, tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.

Mef’ûl olan  كَث۪يراًۚ ‘deki nekrelik kesret ifade eder.

 

وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا ضَلَالاً


Atıf harfi  وَ  ile mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nehiy harfi  لَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiş ve cümle olumlu mana kazanmıştır. 

Nehiy üslubunda geldiği halde dua manası taşıması sebebiyle lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Kasr, fiille mef’ûlü arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müşriklerin, bu cümlede zamir yerine  الظَّالِم۪ينَ  şeklinde zahir isim ile anılmaları, dalaletlerinin asıl sebebine vurgu için yapılmış ıtnâb sanatıdır.

İkinci mef’ûl  ضَلَالاً ‘deki nekrelik kesret ve nev ifade eder.

اَضَلُّوا - ضَلَالاً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

الظَّالِم۪ينَ  -  ضَلَالاً  ve  تَزِدِ - كَث۪يراًۚ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Şayet “Hz. Nuh’un onlar için dalalet istemesi ve bu sapıklığı artırması için Allah’a dua etmesi nasıl caiz olabilir?” dersen şöyle derim: Burada dalâletten maksat; o kimselerin, bütün güçleriyle küfre sarılmaları ve artık imanlarından ümidin kesilmesi sebebiyle, yardımsız bırakılmaları ve lütuflardan mahrum edilmeleridir. Bu ise güzel bir şeydir ve bu şekilde dua edilmesi caizdir. Hatta bunun hilafına dua etmek güzel olmaz. 28. ayetteki  [Zalimlerin ise helakten başka bir şeylerini artırma (Allah’ım)!] duasından hareketle dalaletten maksadın yok olmak ve helak olmak anlamında olması da mümkündür. (Keşşâf)

الظَّالِم۪ينَ  ile kasdedilen; ona tabi olmayan kavmidir. (Âşûr)

الضَّلالُ kelimesi; 22. ayetteki Nuh (as)’ın  وَمَكَرُوا مَكْراً كُبَّاراً [Ve onlar büyük bir hile kurdular.] sözündeki korktuğu hilelerinin başarılı olmaması anlamında müstear olmuştur. (Âşûr)

"Sapkınlık" diye ifade ettiğimiz ”dalâl" kelimesinden murad, yok olmak, telef olmaktır. Yoksa, dinî konulardaki sapkınlık değildir. Dolayısıyla ”Nuh (as) insanları sapkınlıktan kurtarmak için gönderildi. (Ruhu’l Beyan)