اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّمَا | gerçekten |
|
2 | الْمُؤْمِنُونَ | Mü’minler |
|
3 | الَّذِينَ | o kimselerdir ki |
|
4 | إِذَا | zaman |
|
5 | ذُكِرَ | anıldığı |
|
6 | اللَّهُ | Allah |
|
7 | وَجِلَتْ | ürperir |
|
8 | قُلُوبُهُمْ | yürekleri |
|
9 | وَإِذَا | ve zaman |
|
10 | تُلِيَتْ | okunduğu |
|
11 | عَلَيْهِمْ | kendilerine |
|
12 | ايَاتُهُ | O’nun ayetleri |
|
13 | زَادَتْهُمْ | artırır |
|
14 | إِيمَانًا | imanlarını |
|
15 | وَعَلَىٰ | ve |
|
16 | رَبِّهِمْ | Rablerine |
|
17 | يَتَوَكَّلُونَ | tevekkül ederler |
|
Dünya bir imtihan yeri, dünya hayatı da imtihandır. İnsanlar çeşitli imkân ve nimetleri kullanma, emirlere itaat, yasaklardan kaçınma, felâket, musibet ve kayıplar karşısında tercih edilen tutum ve davranışlar bakımından imtihan edilmektedirler. Sahâbîlerden bir kısmının savaş ganimeti konusundaki beklentileri, bu beklentiler gerçekleşmeyince takındıkları tavır, kâmil iman ve takvâ sahibi müminlere yakışmadığı, imtihanda eksik puan almaya sebep olabileceği için “gerçek ve kâmil müminlerin sahip olmaları gereken nitelikler” konusunda bir açıklamayı gerekli kılmıştır.
Burada gerçek müminlerin beş vasfı açıklanmış, arkasından da bunları gerçekleştiren ve imtihanı kazananların elde edecekleri sonuç ve ödüller bildirilmiştir: 1. Kâmil mânada mümin olanların imanlarıyla duyguları arasında bir etkileşim vardır; Allah’ı andıklarında, kendilerine Allah’tan söz edildiğinde heyecan duyarlar, gönüllerinde korku ile coşku karışımı duygular oluşur. 2. Allah’ın âyetleri okundukça hem yeni bilgiler edinir ve bunlara da iman etmek suretiyle inançlarını nicelik yönünden arttırırlar hem de her bir âyet, ihtiva ettiği incelik, güzellik, hikmet ve bilgiler sebebiyle Kur’an’ın Allah’tan geldiğine delil teşkil ettiği için nitelik yönünden imanlarını güçlendirirler. 3. Müminler de mal, mülk, evlât, eş dost edinirler, fakat onların dayanıp güvendikleri bu fâni varlıklar değil, her şeyi yaratan ve mülkün gerçek sahibi olan Allah’tır. 4. Namaz, Allah ile kurulan bağın gerçekleştiği en uygun ve en güzel vasıta olduğu için onu büyük bir özenle ifa etmeye çalışırlar. 5. Allah’ın verdiği rızıktan kendileri yararlandıkları gibi yakından uzağa doğru başkalarının da ondan yararlanmasına imkân verirler; nafaka, zekât ve sadaka verme, vakıf kurma, ödünç verme ve kullandırma, ikram etme gibi malî vazife, yardım ve iyilikleri ihmal etmezler.
İslâm düşünce tarihinde imanın artma ve eksilme kabul edip etmeyeceği konusu tartışılmıştır. İman terimine, haklı olarak “tasdik” (dini doğrulama, inanma) mânası veren Sünnî kelâmcılara göre tasdik bölünmeye müsait olmadığı, inanılacak konular da belirlenmiş ve sınırlanmış bulunduğu için bunların nicelik yönünden artması veya eksilmesi mümkün değildir. Bu âyette olduğu gibi artma veya eksilmeden söz eden metinleri şu şekillerde yorumlamak ve anlamak gerekir: a) Dine toptan ve ilke olarak inananlar, âyetler geldikçe detayları öğrenir ve bunlara da inanarak imanlarını arttırırlar. b) İman üzerinde devam ve sebat etmek de süresi bakımından onun artması demektir. c) Mümin inancına göre yaşamaya devam ettikçe ibadetleri ve güzel davranışları, imanın gönüllerde ve zihinlerde hâsıl ettiği aydınlığı (nuru) arttırır (Ebü’l-Muîn enNesefî, I, 809 vd.).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 662-663
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ
اِنَّمَا ; kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup, buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur.
اِنَّ ‘nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
الْمُؤْمِنُونَ mübteda olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası şart fiili ve cevabıdır. Îrabtan mahalli yoktur.
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nin gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذُكِرَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ذُكِرَ fetha üzere mebni, meçhul, mazi fiildir. اللّٰهُ lafzı naib-i fail olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ’dir. وَجِلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. قُلُوبُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْمُؤْمِنُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
تُلِيَتْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُلِيَتْ fetha üzere meçhul mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. عَلَيْهِمْ car mecruru تُلِيَتْ fiiline müteallıktır.
اٰيَاتُهُ naib-i fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevabı زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً’dır. زَادَتْهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri, هى ’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ا۪يمَاناً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
وَ atıf harfidir. عَلٰى رَبِّهِمْ car mecruru يَتَوَكَّلُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَتَوَكَّلُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَتَوَكَّلُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وكل ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً
Ayet istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiştir. Mübteda ve haber arasındaki kasr izafîdir. الْمُؤْمِنُونَ mevsuf/maksûr, الَّذ۪ينَ sıfat/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur.
اِنَّمَا edatı; siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak müspet siyakında gelir.
Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, söz konusu kişilere tazim ve sonradan gelecek açıklamanın önemini vurgulamak amacıyladır.
İsm-i mevsulün sılası olan اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır. Aynı zamanda muzâfun ileyh olan şart cümlesi ذُكِرَ اللّٰهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Cevap cümlesi olan وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً cümlesi, وَ ’la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ cümlesi şart, زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً cümlesi cevaptır.
Şart cümlelerindeki bütün fiiller mazi fiil sıygasında gelmiştir.
Şart için mazi fiil kullanılışı, oluşa ve oluşun devamının istikrarına işaret eder. (Vakafat, s. 114)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88.)
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Vakafat, s. 107)
اٰيَاتُهُ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتُ , şan ve şeref kazanmıştır.
الْمُؤْمِنُونَ - ا۪يمَاناً kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Burada müsnedün ileyh olan ayetlerin okunması da, müsned olan imanlarının artması da hakiki manada kullanılmıştır. İsnad ise mecazîdir, çünkü hakiki fail Allah’tır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
Bu ayette imanın artması-eksilmesi söz konusu edilmiştir. Bu artış, nicelik yönünden değil, nitelik yönündendir. Yani inanılan şeylerin sayısında bir değişiklik yoktur ama kişinin bunlara olan inancı zayıf da olabilir, kuvvetli de olabilir.
وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
وَ ’la sıladaki ilk şart cümlesine atfedilen cümle müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrurun amiline takdimi kasr ifade etmektedir. عَلٰى رَبِّهِمْ maksûrun aleyh/mevsûf, يَتَوَكَّلُونَۚ sıfat/maksûrdur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yani sadece ve sadece rablerine tevekkül ederler.
رَبِّهِمْ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan هِمْ, şeref kazanmıştır. Ayrıca Rabb isminin onlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber vermektedir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Ayette ulûhiyet ve rububiyet ifade eden isimler, bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rabb isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.