وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُۜ وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلٰى ظُلْمِهِمْۚ وَاِنَّ رَبَّكَ لَشَد۪يدُ الْعِقَابِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ | ve senden acele istiyorlar |
|
2 | بِالسَّيِّئَةِ | kötülüğü |
|
3 | قَبْلَ | önce |
|
4 | الْحَسَنَةِ | iyilikten |
|
5 | وَقَدْ | ve oysa |
|
6 | خَلَتْ | gelip geçti |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | قَبْلِهِمُ | onlardan önce |
|
9 | الْمَثُلَاتُ | benzerleri |
|
10 | وَإِنَّ | ve şüphesiz |
|
11 | رَبَّكَ | Rabbin |
|
12 | لَذُو | sahibidir |
|
13 | مَغْفِرَةٍ | mağfiret |
|
14 | لِلنَّاسِ | insanlar için |
|
15 | عَلَىٰ | karşı |
|
16 | ظُلْمِهِمْ | zulümlerine |
|
17 | وَإِنَّ | ve şüphesiz |
|
18 | رَبَّكَ | Rabbinin |
|
19 | لَشَدِيدُ | pek çetindir |
|
20 | الْعِقَابِ | azabı |
|
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. يَسْتَعْجِلُونَكَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mefûlün bih olarak mahallen mansubdur.
بِالسَّيِّئَةِ car mecruru يَسْتَعْجِلُونَكَ fiiline müteallıktır.
قَبْلَ zaman zarfı, السَّيِّئَةِ ’in mahzuf haline müteallıktır. الْحَسَنَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ haliyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. خَلَتْ fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş bir elif üzerine mukadder fetha üzerine mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir.
مِنْ قَبْلِهِمُ car mecruru خَلَتْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْمَثُلَاتُ fail olup lafzen merfûdur.
يَسْتَعْجِلُونَكَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi عجل ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلٰى ظُلْمِهِمْۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
رَبَّكَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzhalakadır.
اِنَّ ’nin haberi لَذُو مَغْفِرَةٍ ’dir ذُو harfle îrab olan beş isimden biri olup ref alameti وَ ’dır.
مَغْفِرَةٍ muzâfun ileyh olarak lafzen mecrurdur.
لِلنَّاسِ car mecruru مَغْفِرَةٍ ’e müteallıktır. عَلٰى ظُلْمِهِمْ car mecruru لِلنَّاسِ ’nin mahzuf haline müteallıktır.
Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَشَد۪يدُ الْعِقَابِ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
رَبَّكَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
شَد۪يدُ kelimesi إِنَّ ’nin haberidir. الْعِقَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُۜ
Ayet وَ ’la önceki ayetteki …أولئك الذين cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Âşûr ise 5. ayetteki وَاِنْ تَعْجَبْ cümlesine matuf olduğunu söylemiştir. Çünkü her iki cümle de vaîdi hafife almak, kibirlenmek ve inat gibi garip hallerini anlatmaktadır.
Hal olarak gelen وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُ cümlesi, tahkik harfi قَدْ ’la tekid edilmiştir. Müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
خلوُّ المثلات tabirinde istiare vardır. Bununla kastedilen, onlardan önce ümmetlerin başlarına gelen ibretlik azap örneklerinin önlerinden gelip geçmesidir. Arapların خَلَتْ اَلدَّارُ (ev boşaldı) sözleri, “sakinleri evden geçip gittiler/ev sakinlerinden boşaldı/sakinleri evi boşaltıp onu boş bıraktılar” demektir. Yine Arapların اَلْقُرُونَ اَلْخَالِيَّةَ (boşalan asırlar) ifadesi de “geçmiş asırlar” demektir. Halbuki gerçek manada azap ve cezalar geçip gitmez, sadece onlarla cezalandırılan, onlara çarpılan kişiler geçip giderler. O yüzden bu ifadeyle ibret almaları, benzerini yapmaktan sakınmaları için sanki onlara kendilerinden önce meydana gelmiş azap ve cezalar hatırlatılmış olmaktadır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
الْمَثُلَاتُ cezalandırılan kimsede iz bırakan bir ukubettir. Bu da, kendisinden ötürü bedende çirkin bir izin kalmış olduğu bir tağyir ve değişiklik yapmaktır. Bu deyim Arapların bir kimse bir başkasının kulağını, burnunu kesmek, gözlerini oymak ve karnını deşmek suretiyle, bir başkasının şeklini ve suratını değiştirdiğinde kullandıkları tabirden alınmıştır. Arapçada, bedendeki bu devamlı utanç verici ve hiç gitmeyen ize “müsle” denilmektedir. (Fahreddin er-Râzî)
قَبْلَ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلٰى ظُلْمِهِمْۚ وَاِنَّ رَبَّكَ لَشَد۪يدُ الْعِقَابِ
Cümle وَ ’la يَسْتَعْجِلُونَكَ ’ye atfedilmiştir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekit ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
رَبَّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan كَ zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber, şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
اِنَّ ’nin haberi لَذُو مَغْفِرَةٍ şeklinde izafet terkibiyle marife gelerek bu vasfın kemal derecede olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca izafet az sözle çok anlam ifade etme yollarından biridir.
مَغْفِرَةٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.
Mağfiret, Kur’an’da bağışlama talebi dışında; mağfireti haber verme ve ona davet etme makamında da zikredilmektedir. Bu ayette de bu şekilde kullanılmıştır. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 1, s. 392)
وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلٰى ظُلْمِهِمْ [Gerçekten Rabbin, zulümlerine rağmen insanlar için mağfiret sahibidir demekle yetinmemiş, bunun peşinden, “Rabbinin ikâbı da cidden çetindir.” buyurmuştur. Binaenaleyh birinci cümleyi, büyük günah sahipleriyle ilgili, ikinci cümleyi de kâfirlerin durumlarıyla ilgili saymak gerekir.] (Fahreddin er-Râzî)
Aynı üslupta gelerek öncesine atfedilen وَاِنَّ رَبَّكَ لَشَد۪يدُ الْعِقَابِ cümlesi, اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi az lafızla çok anlam ifade etme yollarından olan izafetle gelmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla rububiyet vasfının öne çıktığı Rabb isminde tecrîd sanatı, tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاِنَّ رَبَّكَ…. cümlesi ve sonraki ona atfedilen cümle hal cümleleridir. Rabbin günahkârlara ve kâfirlere karşı tutumunun belirtildiği bu cümleler, manayı tamamlamak, pekiştirmek gayesiyle yapılmış ıtnâbtır.
السَّيِّئَةِ - الْحَسَنَةِ ve مَغْفِرَةٍ - الْعِقَابِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
عَلى ظُلْمِهِمْ izafetindeki عَلى harfi مَعَ manasındadır. (Âşûr)