يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يُثَبِّتُ | tesbit eder |
|
2 | اللَّهُ | Allah |
|
3 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
4 | امَنُوا | inanan(ları) |
|
5 | بِالْقَوْلِ | söz ile |
|
6 | الثَّابِتِ | sağlam |
|
7 | فِي |
|
|
8 | الْحَيَاةِ | hayatında |
|
9 | الدُّنْيَا | dünya |
|
10 | وَفِي | ve |
|
11 | الْاخِرَةِ | ahirette |
|
12 | وَيُضِلُّ | ve şaşırtır |
|
13 | اللَّهُ | Allah |
|
14 | الظَّالِمِينَ | zalimleri |
|
15 | وَيَفْعَلُ | ve yapar |
|
16 | اللَّهُ | Allah |
|
17 | مَا | ne |
|
18 | يَشَاءُ | diliyorsa |
|
يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ
Fiil cümlesidir. يُثَبِّتُ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِالْقَوْلِ car mecruru يُثَبِّتُ fiiline müteallıktır. الثَّابِتِ kelimesi بِالْقَوْلِ ‘nin sıfatıdır.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فِي الْحَيٰوةِ car mecruru يُثَبِّتُ fiiline müteallıktır. الدُّنْيَا kelimesi, الْحَيٰوةَ ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
فِي الْاٰخِرَةِۚ atıf harfi وَ ile فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَ ‘a matuftur.
وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. يُضِلُّ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup merfûdur.
الظَّالِم۪ينَ mef’ûlün bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
وَ atıf harfidir. يَفْعَلُ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası يَشَٓاءُ۟ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
يَشَٓاءُ۟ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
الظَّالِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan ظلم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nın sılası olan اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede bahsi geçen kişilerin ism-i mevsûlle belirtilmeleri, o kimseleri yüceltmek içindir.
الثَّابِتِ kelimesi, الْقَوْلِ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
القَوْلُ : kelam, söz demektir. الثّابِتُ : İçinde şüphe olmayan doğruluktur. Bundan murad ise Kur’an’ın sözleridir. (Âşûr)
Allah’ın iman edenleri sağlam söz üzerinde tutmasının dünyada ve ahirette olarak açıklanması taksim sanatıdır.
الدُّنْيَا ve الْاٰخِرَةِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
يُثَبِّتُ - الثَّابِتِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Allah Teâlâ, güzel kelimenin vasfının kökünün sabit olması; kötü kelimenin vasfının da köksüzlük ve istikrarsızlık olduğunu beyan edince, bundan sonra, kendilerinden dünya hayatında sadır olmuş olan sabit sözün, onlar için Allah’ın lütfunun ve mükâfatının sübutunu gerektirdiğini zikretmiştir. Buradaki بِ edatından murad şudur: Allah onları dünya hayatında iken bu söze devam etmeleri sebebiyle kabirde de sabit kılar, onlara kuvvet verir.
القَوْلِ sözündeki tarif sabit sözleri istiğrak (yani bütün sabit sözler) içindir. بِالقَوْلِ sözündeki بِ harf-i ceri sebep içindir. (Âşûr)
وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟
Cümle istînâfa matuftur. Atıf sebebi tezattır. Müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Aynı üslupta gelen … وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟ cümlesi, istînâfa وَ ‘la atfedilmiştir.
Müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ويَفْعَلُ اللَّهُ ما يَشاءُ cümlesi öncesindeki şeyler için tezyîl gibidir. (Âşûr)
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil cümlede teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazfedilir. Çünkü ibhâm; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb bir şey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, kalplerde haşyet ve mehabet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Müsnedün ileyh olan Allah lafzı iki kez zikredilmiştir. Hiç şüphesiz bu; müsnedin yani verilen haberin kesinliğini ifade eder. Çünkü nefis O’nun vaadiyle mutmain olur.
…. يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا cümlesi ile وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Ne zaman bir fiile çokça devam edilirse, bu halin akılda ve kalpte kök salması, daha güçlü ve kuvvetli olur. Bu yüzden kulun, “Lâ ilahe illallah” zikrine; bunun hakikatlerini ve inceliklerini düşünmeye devam etmesi ne kadar mükemmel ve tam olursa, bu marifetullahın, ölümden sonra da aklında ve gönlünde kök salması daha güçlü ve daha mükemmel olur. (Fahreddin er-Râzî)
Allah (cc), müminleri üzerinde sebatlı kıldığı haktan, hür irade ve seçimlerinin gereği olarak zalimleri saptırır; istedikleri sapkınlığı onlarda yaratır.
Bu zalimlerden murad, kâfirlerdir. Zira bu zalimlerin mukabili müminlerdir. Kâfirlerin zalim olarak vasıflandırılmaları, eşyayı yerine koymadıkları, hakkı sahibine vermedikleri içindir. Yahut kendi nefislerine zulmettikleri içindir. Nitekim onlar, Allah'ın, insanları üzerinde yarattığı fıtratı değiştirmişler de, sabit söze gelmenin yolunu bulamamışlardır.
Yahut bu zalimlerden murad, taklitte kalmak ve apaçık delillerden yüz çevirmekle kendi nefsine zulmeden, bu yüzden de fitne yerlerinde sebatlı bir duruş ortaya koyamayan ve hakk ve hidayet yoluna girmeyen herkestir. (Ebüssuûd)