وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ اَوْ تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْۜ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْۜ قَدْ بَيَّنَّا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَ | dediler ki |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | لَا |
|
|
4 | يَعْلَمُونَ | bilmeyen(ler) |
|
5 | لَوْلَا | değil miydi? |
|
6 | يُكَلِّمُنَا | bizimle konuşmalı |
|
7 | اللَّهُ | Allah |
|
8 | أَوْ | ya da |
|
9 | تَأْتِينَا | bize gelmeli |
|
10 | ايَةٌ | bir ayet (mu’cize) |
|
11 | كَذَٰلِكَ | işte böyle |
|
12 | قَالَ | söyle(mişler)di |
|
13 | الَّذِينَ | kimseler |
|
14 | مِنْ |
|
|
15 | قَبْلِهِمْ | onlardan önceki(ler de) |
|
16 | مِثْلَ | benzerini |
|
17 | قَوْلِهِمْ | onların dediklerinin |
|
18 | تَشَابَهَتْ | birbirine benzedi |
|
19 | قُلُوبُهُمْ | kalbleri |
|
20 | قَدْ | elbette |
|
21 | بَيَّنَّا | iyice açıkladık |
|
22 | الْايَاتِ | ayetleri |
|
23 | لِقَوْمٍ | kavimler için |
|
24 | يُوقِنُونَ | bilmek isteyen |
|
وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ اَوْ تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ
وَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası لَا يَعْلَمُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
Mekulü’l-kavl cümlesi لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ ’dir. لَوْلَا cezmetmeyen şart harfidir. Tahdid için هلا , yani ‘değil mi’ manasındadır. Mütekellim zamiri نَا , mukaddem mef‘ûl olarak mahallen mansubtur. اللّٰهُ faildir.
تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ ifadesi atıf harfi اَوْ ile mekulü’l-kavl cümlesine atfedilmiştir. تَأْت۪ي muzari fiildir. Mütekellim zamiri نَا , mukaddem mef‘ûl olarak mahallen mansubtur. اٰيَةٌ faildir.
كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْۜ
كَ harfi cerdir. مثل gibi manasındadır. Amiline takdim edilmiş mahzuf masdarın sıfatı olarak mahallen mansubtur. Takdiri قولا مثل ذلك قال الذين لا يعلمون şeklindedir. ذا işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir. ل harfi buud, yani uzaklık bildirir, ك ise muhatap zamiridir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ قَبْلِ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. مِثْلَ mef’ûlun bih ve muzâftır. قَوْلِ muzâfun ileyh ve muzâftır. هِمْ sükûn üzere mebni mahallen mecrur muzâfun ileyhtir.
تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْۜ قَدْ بَيَّنَّا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Fiil cümlesidir. تَشَابَهَتْ fetha üzere mebni mazidir. قُلُوبُ faildir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قَدْ tahkik harfidir. بَيَّنَّا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا , fail olarak mahallen merfûdur. الْاٰيَاتِ cemi müennes salim olduğu için kesra ile mansubdur. لِقَوْمٍ car mecruru بَيَّنَّا ’ya müteallıktır. يُوقِنُونَ muzari fiili قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
يُوقِنُونَ fiili if’al babındandır. Sülâsîsi يقن’dir. İf’al babı fiille; ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat ( tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ اَوْ تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ
İstînâfiyye olan müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidai kelamdır.
لَّذ۪ين ’nin sıla cümlesi menfi fiil sigasıyla faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsm-i mevsûl الذين ‘de tevcih vardır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması o kişilerin bilinen kimseler olmasının yanında, anılmalarının kerih görülmesi sebebiyledir. Bu onlara tahkir ifade eder.
[Bilmeyenler dediler ki.] ifadesiyle ehl-i kitap ağır bir şekilde kınanmaktadır. Çünkü onlar bilmelerine rağmen, kendilerini asla birşey bilmeyen kimselerle bir tutmuşlardır. (Safvetü't Tefâsir)
Mekulü’l-kavl cümlesi menfi fiil cümlesidir. Mef’ûl önemine binaen takdim olmuştur.
لَوْلاَ meli/malı, değil mi, ...olsaydı ya manasında tahdid ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve nedamet (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdid kelime olarak “teşvik” anlamına gelse de, terim olarak “bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir.” Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacibekiroğlu)
اٰيَةٌۜ kelimesinin nekre gelişi neviyyet içindir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim,Soru,954)
اَوْ تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ sözünü sırf inkâr ve aşağılama, küçümseme maksadıyla söylemektedirler. (Nesefî / Medâriku’l-Tenzîl Ve Hakâiku’l-Tevil)
كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ikinci cümlede كذالك işte böyle anlamındadır. Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıla cümlesinin hazfı, îcâz-ı hazif sanatıdır.
َكَذَالِكَ yani [Yahudi ve Hıristiyanların birbiri hakkında söylediklerinden] duyduğun biçimde ve aynı tarz üzere, hiçbir ilim ve kitaba sahip olmayanlar, yani putperestler, Mu‘attıla (Kâinatı yaratıcıdan hālî kabul edenler ve -Berâhime gibi- nübüvveti inkâr edenler. İslâm dairesinde ise, Allah’ın zatını sıfatlarından -veya Kitap ve Sünnet’in delalet ettiği manalardan- soyutlayanlar. Mustafa Sinanoğlu, “Muattıla” md., DİA) / ed.) vb. leri; her bir din mensubu hakkında “bunlar hiçbir şeye dayanmamaktadır” ifadesini kullandılar. Bu, Yahudi ve Hıristiyanlar için büyük bir azarlamadır. Çünkü ilim sahibi olmakla birlikte kendilerini “bilmeyenler” halkasına dizmişlerdir.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması arkadan gelen habere işaret veya ima için olabilir.
قال - قول kelimeleri arasında cinas-ı iştikâk ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
هِمْ lerin tekrarında cinâs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
مثل ve كذالك murâât-ı nazîr sanatı vardır.
قَبْلِهِمْ - قَوْلِهِمْۜ kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَذٰلِكَ , مِثْلَ ’deki كَ ‘den bedeldir. Anlamı kuvvetlendirmek için yapılmış ıtnâbtır.
تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
[Kalpleri benzeşti] bunların kalpleriyle öncekilerin kalpleri körlükte ve inatta birbirine benzedi. شَ harfinin şeddesi ile تَشابَهَتْ de okunmuştur. (Beyzâvî)
تَشَابَهَتْ - مِثْلَ - كَذٰلِكَ kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.
قَدْ بَيَّنَّا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle müsbet fiil cümlesi, faide-i haber talebi kelamdır.
بَيَّنَّا fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi, ayetlerin açıklanmasına “celal, izzet ve galebe” manaları katmıştır.
يُوقِنُونَ cümlesi sıfat olduğu için cümlede ıtnâb sanatı vardır.
اٰيَةٌۜ - الْاٰيَاتِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları
[İyice anlayan bir kavme ayetleri açıkladık] yani gerçeği arayan yahut gerçeklere inanıp da içlerine şüphe ve inat girmeyen kimselere. Bunda şuna işaret vardır ki, onlar bunu ayetlerde kapalılık olduğu için veyahut daha çok yakîn aramak için demediler; ancak inat ve küstahlık için dediler. (Beyzâvî)