اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ | onlar ki |
|
2 | قَالُوا | dediler |
|
3 | إِنَّ | şüphesiz |
|
4 | اللَّهَ | Allah |
|
5 | عَهِدَ | and verdi |
|
6 | إِلَيْنَا | bize |
|
7 | أَلَّا |
|
|
8 | نُؤْمِنَ | inanmayalım |
|
9 | لِرَسُولٍ | hiçbir elçiye |
|
10 | حَتَّىٰ | kadar |
|
11 | يَأْتِيَنَا | bize getirinceye |
|
12 | بِقُرْبَانٍ | bir kurban |
|
13 | تَأْكُلُهُ | yiyeceği |
|
14 | النَّارُ | ateşin |
|
15 | قُلْ | de ki |
|
16 | قَدْ | elbette |
|
17 | جَاءَكُمْ | size gelmişti |
|
18 | رُسُلٌ | elçiler |
|
19 | مِنْ |
|
|
20 | قَبْلِي | benden önce |
|
21 | بِالْبَيِّنَاتِ | açık delillerle |
|
22 | وَبِالَّذِي |
|
|
23 | قُلْتُمْ | ve bu dediğinizle |
|
24 | فَلِمَ | niçin |
|
25 | قَتَلْتُمُوهُمْ | onları öldürdünüz |
|
26 | إِنْ | eğer |
|
27 | كُنْتُمْ | idiyseniz |
|
28 | صَادِقِينَ | doğru |
|
Sözlükte masdar olarak “yaklaşmak”, isim olarak da “Allah’a yakınlık sağlamaya vesile kılınan şey” anlamına gelen kurban kelimesi, dinî bir terim olarak “ibadet maksadıyla belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak veya bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir. İnsanlık tarihi boyunca hemen bütün dinlerde kurban uygulamalarının bulunduğu tesbit edilmiştir (bk. Mâide 5/27; Hac 22/28-34, 67; Kevser 108/2).
Rivayete göre eskiden bir kimse bir sadaka verdiğinde sadakasının kabul edilip edilmediğini öğrenmek için Allah’a bir kurban takdim ederdi, sadakası kabul edilmişse Allah tarafından gökten gönderilen bir ateş o kurbanın üzerine iner ve onu yakardı (Taberî, 1V, 197).
Bu şekilde kurban takdim etme olayı İsrâiloğulları’na gönderilen peygamberler için bir mûcize olmuştu. Peygamberin, Allah tarafından gönderilmiş olduğunu ispat etmesi için bir kurban kesilir, peygamber kalkar dua eder, bunun üzerine gökten inen bir ateş o kurbanı yakardı. Bu durum o peygamberin iddiasında doğru olduğunu gösteren bir mûcize olurdu (krş. Zemahşerî, I, 234; I. Kırallar, 18/36-38).
Ancak peygamberlerin mûcizeleri sadece bundan ibaret değildi. Her peygamber kendi zamanına ve hitap ettiği topluma uygun olarak çeşitli mûcizeler getirmiştir. Nitekim Hz. Îsâ’nın ve Hz. Muhammed’in mûcizeleri tamamen farklı şeylerdi. İsrâiloğulları’na gönderilen peygamberler onların istedikleri mûcizelerden fazla olarak başka mûcizeler de getirmiş olmalarına rağmen onlar birçok peygamberi öldürmüşlerdir. Yüce Allah onları kınamak üzere “Doğru söylüyorsanız onları (peygamberleri) niçin öldürdünüz?” buyurarak onların Hz. Peygamber’den kurban mûcizesi istemelerinde samimi olmadıklarına işaret etmektedir. (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ
İsim cümlesidir. اَلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, 181. ayetteki الَّذ۪ينَ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. Veya onun bedelidir.
İsm-i mevsûlun sılası قَالُٓوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا ’dir. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.
عَهِدَ اِلَيْنَٓا cümlesi إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. عَهِدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اِلَيْنَٓا car mecruru عَهِدَ fiiline müteallıktır.
اَنْ masdar harfidir. لاَ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf فِي harf-i ceriyle birlikte عَهِدَ fiiline müteallıktır. Yani عهد إلينا في عدم الإيمان demektir. نُؤْمِنَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. لِرَسُولٍ car mecruru نُؤْمِنَ fiiline müteallıktır.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يَأْتِيَنَا muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir:
1) Harf-i cer olarak,
2) Başlangıç edatı olarak,
3) Atıf edatı olarak.
Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَن harfi altı yerde gizli olarak gelebilir:
1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,
2) Atıf olan اَوْ ’den sonra,
3) Lam-ı cuhuddan sonra,
4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra,
5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra,
6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra.
Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde نُؤْمِنَ fiiline müteallıktır. يَأْتِيَنَا mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِقُرْبَانٍ car mecruru يَأْتِيَنَا fiiline müteallıktır.
تَأْكُلُهُ النَّارُ cümlesi بِقُرْبَانٍ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. تَأْكُلُهُ merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. النَّارُ fail olup lafzen merfûdur.
قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir. Mekulü’l-kavli, قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ ’dur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. رُسُلٌ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مِنْ قَبْل۪ي car mecruru جَٓاءَكُمْ fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالْبَيِّنَاتِ car mecruru جَٓاءَكُمْ fiiline müteallıktır. اَلْبَيِّنَاتِ kelimesi cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
وَ atıf harfidir. الَّذ۪ي müfret müzekker has ism-i mevsûlu, بِ harf-i ceriyle birlikte جَٓاءَكُمْ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası قُلْتُمْ’dur. İrabtan mahalli yoktur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri; إن كنتم صادقين فلم قتلتموهم (Eğer doğru sözlü iseniz niye onları öldürdünüz?) şeklindedir.
مَا istifham isminin ism-i mevsûl olmadığı anlaşılsın diye elifi hazf edilmiştir. لِ harf-i ceriyle birlikte قَتَلْتُمُوهُمْ fiiline müteallıktır. Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir و harfi getirilir. قَتَلْتُمُوهُمْ fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı/işbâ edatı denilir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dâhil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
صَادِق۪ينَ kelimesi كُنْتُمْ’un haberidir. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
صَادِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صدق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir.
اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ
Fasılla gelen ayetteki ism-i mevsûl 181. ayetteki mevsûlden bedel veya onun sıfatıdır. Mahzuf mübtedanın haberi olmasına da cevaz vardır.
اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ cümlesi onların başka çirkin bir sözünü zikretmek için 181. ayette geçen الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ فَق۪يرٌ cümlesinden bedeldir. (Âşûr)
Mevsûlün sılası olan قَالُٓوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mekullü’l-kavl olan اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا cümlesi ise اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkarî kelamdır. Lafza-i celâl اِنَّ ’nin ismi, …عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا cümlesi اِنَّ ’nin haberidir.
Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hükmü takviye ve hudûs ifade eder.
Masdar harfi أن ve menfi muzari fiil sıygasındaki اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ cümlesi, masdar tevilindedir. Takdir edilen في harf-i ceriyle birlikte عَهِدَ fiiline müteallıktır.
Gaye bildiren cer harfi حَتّٰى’yı takip eden müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ cümlesi, masdar teviliyle لَّا نُؤْمِنَ fiiline müteallıktır.
بِقُرْبَانٍ için sıfat konumundaki تَأْكُلُهُ النَّارُۜ cümlesi, masdar-ı müevvelle aynı üsluptadır.
[And vermiştir] yani Allah Tevrat’ta bize şu özel mucizeyi yani gökten inen bir ateşin yaktığı kurban mucizesini göstermedikçe hiçbir peygambere iman etmememizi emir ve tavsiye buyurmuştur. Nitekim İsrailoğulları’nın mucizeleri böyleydi; [ortaya] bir kurban getirilir, peygamber dua eder ve gökten bir ateş inip onu yakardı. Bu asılsız bir iddia ve Allah’a iftiradır. Çünkü ateşin kurbanı yakması, onu getiren peygambere iman etmeyi gerektirmez; iman etmeyi gerektiren şey, sadece onun mucize oluşudur. Dolayısıyla onunla diğer mucizeler eşittir. Binaenaleyh Allah’ın, diğer mucizeler arasından bunu seçip tayin etmesi caiz olmaz. (Keşşâf)
قَالُٓوا kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
قُرْبَانٍ kelimesi için Vahidî şöyle demektedir: “Kurban, kendisi vesilesiyle Allah’a yaklaşılan bir iyiliktir. Bunun aslı قَرِبَ قُرْبَانَا (yaklaştı) fiilinden bir masdardır. Bu, كُفران رُجحان ve حُسران masdarları gibidir. Daha sonra bu kelime ile Allah’a yaklaşma vesilesi olan şeyin bizzat kendisi adlandırılmıştır. Hazreti Peygamberin (s.a.), Ka’b İbni Ucre’ye يَا كَعْبُ الصَّومُ جُنَّةٌ وَالصَّلَوةُ قُرْبَانُ ‘Ey Ka’b, oruç kalkandır, namaz da kurban (Allah’a yaklaşma vesilesi)dir.’ (Buhârî, Savm) sözü de bu manadadır. Yani ‘O namaz ile Allah’a yaklaşılır ve hacetler hususunda Allah’tan yardımı istenir.’ demektir.” (Fahreddin er-Râzî)
قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Müstenefe olan cümle fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tahkik harfi قَدْ ile tekid edilmiş mekulü’l-kavl cümlesi قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’de tevcîh sanatı vardır.
قُلْتُمْ, mevsûlü her zaman takip eden, îrabdan mahalli olmayan sılasıdır.
Manayı kısaca ifade etmek ve bu fiili onlara kaydetmek için وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ şeklinde ismi mevsûl gelmiştir. (Âşûr)
قَالُٓوا - قُلْ - قُلْتُمْ fiilleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
جَٓاءَكُمْ - يَأْتِيَنَا ve الَّذ۪ي - اَلَّذ۪ينَ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَ, takdiri إن كنتم صادقين [Eğer doğru söylüyorsanız] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cevap cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda geldiği halde soru manası taşımamaktadır. Zemde mübalağa kastıyla söylenmiş cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
قُلْتُمْ - قَتَلْتُمُو kelimeleri arasında cinas-ı nâkıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetin son cümlesi istînâfiyye veya tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ, faide-i haber ibtidai kelam olan isim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Öncesinin delaletiyle cevap cümlesi hazfedilmiştir.
تَأْكُلُهُ النَّارُۜ [Onu ateş yer] cümlesinde istiare yoluyla, تَأْكُلُهُ fiili ateşe isnad edilmiştir. Gerçek manada yemek fiili insanlar ve hayvanlarda olur. Ateş alevleriyle dilini uzatıp yiyerek tüketen birine benzetilmiştir. Peygamberin onlara cevabı kavl-i bil mucip ve mantık yollu kelamdır. “Eğer peygambere mucize getirmediği için inanmıyorsanız, önceki peygamberler istediğiniz mucizelerle gelmişti, onları neden öldürdünüz? Demek ki sizin amacınız mucizeyi görüp iman etmek değil.” (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Bu cümle (Eğer doğru kimseler iseniz) kendilerine ahitten ileri sürdüklerinin yalan ve boş şeyler olduğunu apaçık ortaya koymaktadır. (Âşûr)
Cenab-ı Hakk, bu ayette fiili جَٓاءَتْكُمْ رُسُلٌ müennes değil de جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ müzekker sıygada buyurmuştur. Çünkü müennesin fiili, kendinden önce geldiğinde müzekker sıygasıyla olabilir. (Cemi olan isim) önce geldiğinde fiili müennes yerine müzekker de getirilebilir. Fakat ayetteki, وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ “O dediğinizi…” sözünden maksat, Yahudilerin Peygamberden (s.a.) istedikleri şeydir ki bu da ateşin yiyip bitirdiği kurban mucizesidir. (Fahreddin er-Râzî)