وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | كُنْتَ | sen |
|
3 | فِيهِمْ | içlerinde |
|
4 | فَأَقَمْتَ | kıldırdığın |
|
5 | لَهُمُ | onlara |
|
6 | الصَّلَاةَ | namazı |
|
7 | فَلْتَقُمْ | namaza dursun |
|
8 | طَائِفَةٌ | bir bölük |
|
9 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
10 | مَعَكَ | seninle beraber |
|
11 | وَلْيَأْخُذُوا | ve (yanlarına) alsınlar |
|
12 | أَسْلِحَتَهُمْ | silahlarını da |
|
13 | فَإِذَا |
|
|
14 | سَجَدُوا | secde edince |
|
15 | فَلْيَكُونُوا | geçsinler |
|
16 | مِنْ |
|
|
17 | وَرَائِكُمْ | arkanıza |
|
18 | وَلْتَأْتِ | bu kez gelsin |
|
19 | طَائِفَةٌ | bölük |
|
20 | أُخْرَىٰ | öteki |
|
21 | لَمْ |
|
|
22 | يُصَلُّوا | namaz kılmayan |
|
23 | فَلْيُصَلُّوا | ve namaz kılsınlar |
|
24 | مَعَكَ | seninle beraber |
|
25 | وَلْيَأْخُذُوا | ve alsınlar |
|
26 | حِذْرَهُمْ | korunma(tedbir)lerini |
|
27 | وَأَسْلِحَتَهُمْ | ve silahlarını da |
|
28 | وَدَّ | istediler ki |
|
29 | الَّذِينَ | kimseler |
|
30 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
31 | لَوْ | keşke |
|
32 | تَغْفُلُونَ | siz gaflet etseniz de |
|
33 | عَنْ | -dan |
|
34 | أَسْلِحَتِكُمْ | silahlarınız- |
|
35 | وَأَمْتِعَتِكُمْ | ve eşyanızdan |
|
36 | فَيَمِيلُونَ | birden yapsalar |
|
37 | عَلَيْكُمْ | üzerinize |
|
38 | مَيْلَةً | baskın |
|
39 | وَاحِدَةً | bir |
|
40 | وَلَا |
|
|
41 | جُنَاحَ | bir günah yoktur |
|
42 | عَلَيْكُمْ | size |
|
43 | إِنْ | eğer |
|
44 | كَانَ |
|
|
45 | بِكُمْ | siz |
|
46 | أَذًى | zahmet çekerseniz |
|
47 | مِنْ |
|
|
48 | مَطَرٍ | yağmurdan |
|
49 | أَوْ | ya da |
|
50 | كُنْتُمْ | olursanız |
|
51 | مَرْضَىٰ | hasta |
|
52 | أَنْ |
|
|
53 | تَضَعُوا | bırakmanızda |
|
54 | أَسْلِحَتَكُمْ | silahlarınızı |
|
55 | وَخُذُوا | ama alın |
|
56 | حِذْرَكُمْ | korunma tedbirinizi |
|
57 | إِنَّ | şüphesiz |
|
58 | اللَّهَ | Allah |
|
59 | أَعَدَّ | hazırlamıştır |
|
60 | لِلْكَافِرِينَ | kafirlere |
|
61 | عَذَابًا | bir azab |
|
62 | مُهِينًا | alçaltıcı |
|
https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/595/102-ayet-tefsiri
Sen onların arasında bulunduğun vakit ve onlara namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir grup seninle beraber yerine getirsinler ve silahlarını da alsınlar. Secde ettikleri vakit, sizin arkanızda olsunlar (olurlar), ve namaz kılmamış olan diğer grup gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar ve silahlarını ve tedbirlerini de alsınlar, küfredenler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil olasınız ve size tek bir meyille meyl etsinler. Yağmurdan eziyet duymanız veya silahınızı koymanızı gerektirecek şekilde / derecede hasta olmanız durumunda (silahınızı koymanızda) size bir günah yoktur, tedbirinizi alın, muhakkak ki Allah kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Ayet-i Kerime seferi namazdan bahsettikten sonra savaş durumundaki namazın kılınma şeklini detaylı olarak açıklar.
Savaş sırasındaki namazda dikkatimizi çeken şey, cemaatle kılınmasıdır. Demek ki namaz kılmak ne kadar önemlidir. Diğer ibadetleri erteleme veya hiç yapmama durumları olsa bile, namazda böyle bir şey yoktur. Zaten, cihat namaz için yapılır. Namaz da canımız kadar önemlidir. İkisi de önemli olunca, tedbirimizi alıp namazımızı kılarız.
''Secde ettiğiniz zaman bir grup arkanızda dursun'' : Ayakta namaz kılarken namaz kıldıkları çok belli değil, silahları da ellerinde. Ama secde ettikleri an, namaz kıldıkları çok belli oluyor ve en tehlikeli an, o an.
Ayette yağmur manasında ''matar'' kelimesi geçmektedir. Türkçemizdeki su matarası kelimesi de bu kökten gelmektedir. Matar kelimesi Kur'ân'da daha çok bela, sıkıntı durumlarında kullanılmış, ğays (Ğavsü azam tamlamasındaki kelime) ise rahmet bağlamında kullanılmıştır.
Silah; سِلاح kendisiyle savaşılan her şeye silah denir. Çoğulu أسْلِحَة gelir. إسْلِيح develerin yedikleri zaman gürbüzleştikleri ve semirdikleri bir bitkidir. Sanki bu bitkinin bu şekilde adlandırılması devenin o bitkiyi yediğinde silah kuşandığı yani kesilmekten kendini koruduğudur. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli silahtır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
Meyl مَيْل orta olandan sapıp iki taraftan birine meyletmektir. Bu sözcük haksızlık ve zulüm için de kullanılır. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri meyletmek, mâil, temâyül, meyyal, imâle ve mildir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. كُنْتَ’nin dahil olduğu isim cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كُنْتَ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنْتَ ’nin ismi, تَ muttasıl zamiridir. ف۪يهِمْ car mecruru كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
فَ atıf harfidir. اَقَمْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. لَهُمُ car mecruru اَقَمْتَ fiiline müteallıktır. الصَّلٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لۡ, emir lâmıdır. تَقُمْ meczum muzari fiildir. طَٓائِفَةٌ fail olup lafzen merfûdur. مِنْهُمْ car mecruru طَٓائِفَةٌ ‘un mahzuf sıfatına müteallıktır. مَعَكَ mekân zarfı, تَقُمْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ
وَ atıf harfidir. لۡ, emir lam’ıdır. يَأْخُذُٓوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَسْلِحَتَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır.
إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. سَجَدُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَجَدُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لۡ, emir lam’ıdır. يَكُونُوا fiili ن ’un hazfıyla nakıs meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı يَكُونُوا ’nun ismi olup mahallen merfûdur.
مِنْ وَرَٓائِكُمْ car mecruru يَكُونُوا ’nun mahzuf haberine müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ
وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. لۡ, emir lâmıdır. تَأْتِ fiili illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
طَٓائِفَةٌ fail olup lafzen merfûdur. اُخْرٰى kelimesi طَٓائِفَةٌ ’un sıfatıdır. Elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
لَمْ يُصَلُّوا cümlesi طَٓائِفَةٌ kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يُصَلُّوا fiili ن’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ atıf harfidir. لۡ, emir lam’ıdır. يُصَلُّوا fiili ن’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مَعَكَ mekân zarfı, يُصَلُّوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. لۡ, emir lâmıdır. يَأْخُذُوا fiili ن’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. حِذْرَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَسْلِحَتَهُمْ atıf harfi وَ ’la حِذْرَهُمْ’e matuftur.
وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ
Fiil cümlesidir. وَدَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَوْ ve masdar-ı müevvel, وَدَّ fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.
لَوْ’in bir masdar harfi olabilmesi için daha çok وَدَّ ve أحَبَّ gibi temenni bildiren fiillerle birlikte kullanılması şarttır.
تَغْفُلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ car mecruru تَغْفُلُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَمْتِعَتِكُمْ atıf harfi وَ ’la اَسْلِحَتِكُمْ ’e matuftur.
فَ atıf harfidir. يَم۪يلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَلَيْكُمْ car mecruru يَم۪يلُونَ fiiline müteallıktır. مَيْلَةً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur. وَاحِدَةً kelimesi مَيْلَةً’in sıfatıdır.
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ
وَ istînâfiyyedir. لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. جُنَاحَ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. لَا ’nın haberi mahzuftur.
عَلَیۡكُمۡ car mecruru, لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. بِكُمْ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. اَذًى kelimesi كَانَ’nin muahhar ismi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, أن كان بكم أذى فلا جناح عليكم (Size bir zarar gelirse bir günah yoktur.) şeklindedir.
مِنْ مَطَرٍ car mecruru اَذًى ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır.
اَوْ atıf harfidir. كُنْتُمْ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. مَرْضٰٓى kelimesi كُنْتُمْ ’un haberi olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf في harf-i ceriyle birlikte جُنَاحَ ’ya müteallıktır. تَضَعُٓوا fiili نَ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَسْلِحَتَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. خُذُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
حِذْرَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ’nin ismi olup lafzen mansubtur. اَعَدَّ fiili اِنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اَعَدَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir. لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru اَعَدَّ fiiline müteallıktır.
Cemi müzekker salim الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir. Cer alameti ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
عَذَابًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مُه۪ينًا kelimesi عَذَابًا ’in sıfatıdır.
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠
وَ atıftır. İstînâfiyye olduğu da söylenmiştir. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ, şart manalı zaman zarfı اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
Müspet mazi siygadaki كان’nin dahil olduğu bu cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ cümlesi makabline وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür.
اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ
وَ atıftır. Ardından gelen cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
كان ‘nin haberinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
اِذَا سَجَدُوا [Secdeye vardıklarında] ifadesinde cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.
Namazın bir rüknü olan secde söylenmiş, namaz kastedilmiştir.
وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ
وَ atıf vaye istînâfiyyedir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Menfi muzari fiil sıygasındaki لَمْ يُصَلُّوا cümlesi طَٓائِفَةٌ için ikinci sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Yine emir üslubundaki talebî inşâî isnad olan فَلْيُصَلُّوا cümlesi, لْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ cümlesine فَ ile atfedilmiştir.
لَمْ يُصَلُّوا - فَلْيُصَلُّوا kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
[Bu ikinci grup namaza gelirken uyanık ve dikkatli olsunlar ve silahlarını üstlerine alsınlar.] Öncesinde yalnız “silahlarını alsınlar” demekle yetinildiği halde burada “uyanık, temkinli ve dikkatli olmak” demek olan حِذْرَ’in de ilave edilmiş olması, düşman karşısında yerlerini öbürlerine bırakırlarken son derece ihtiyatlı hareket etmek gereğini duyurup hissettirmek içindir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
لْيَأْخُذُوا ifadesindeki و zamiri, ya namaz kılan ya da bekleyen gruba râcidir. Eğer bu zamirin, namaz kılanlara râci olduğu kabul edilirse bu hususta ulema, “Onlar, kılıç ve hançer gibi kendilerini namazdan alıkoymayacak silahlarını alırlar.” demiştir. Zira böyle davranmak hem ihtiyatlı olmaya daha elverişli hem de düşmanın kendilerine saldırmasını daha fazla önleyici ve caydırıcıdır. Bu zamirin, namaz kılmayanlara râci olması halindeyse, söyleyecek herhangi bir şey yoktur. Bunun, her iki kısma verilen silah taşıma emri olması da mümkündür. Çünkü bu, ihtiyatlı olmayı daha çok sağlar. (Fahreddin er-Râzî)
وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَه sözünde Allah Teâlâ uyanık olmayı, tedbirli olmayı savaşçının kullanabileceği bir alet gibi addetmiş, böylece de o tedbir ile silahlarını “almak” fiilinde birleştirmiş, böylece her ikisini de alınabilen bir şey kabul etmiştir. Vahidî (r.a.), “Bu tabirde namaz kılarken korkan kimsenin, fikrinin bir kısmını, namazın dışındaki şeylerle meşgul edebileceği hususunda bir ruhsat bulunmaktadır.” demiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Burada الأخْذُ kelimesi hem hakiki hem de mecazi manada kullanılmıştır. أخْذَ الحَذَرِ mecazidir. Çünkü bu kelime almak manasındadır. Burada bir şeye bürünmek ve o durumda sebat etmek manasındadır. أخْذُ الأسْلِحَةِ tabiri ise hakiki manadadır. (Âşûr)
وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ
Ayetin bu cümlesi müstenefe olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, kâfirleri tahkir ifade eder.
Masdar harfi لَوْ ve akabindeki تَغْفُلُونَ cümlesi masdar teviliyle وَدَّ fiilinin mef’ûlü yerindedir.
فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ cümlesi, masdar-ı müevvel cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cümle mef’ûlü mutlak olan مَيْلَةً ’le tekid edilmiştir.
اَسْلِحَتِكُمْ - اَمْتِعَتِكُمْ kelimeleri arasında muvazene sanatı vardır.
[Silahlarınızdan gafil olmanızı isterler.] cümlesi özelinde cihad eden askerlere, genelinde ise tüm müminlere gafleti yasaklamaktadır. َمَيْلَةً وَاحِدَةًۜ َّ[Bir baskın] ifadesinde sıfatın gelişi; tekid içindir. Adet bildirmez. Tek seferde, hızlıca, birdenbire manasında kinayedir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ
وَ atıftır. Cümleye dahil olan لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. Haberinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. لَا ,عَلَيْكُمْ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
Cevabı mahzuf olan şart cümlesi اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Terkipte takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. كَانَ ,بِكُمْ ’nin mukaddem haberine müteallıktır. İsim cümleleri sübut ifade eder.
Aynı üsluptaki اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى cümlesi, makabline اَو atıf harfiyle atfedilmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, takdir edilen في harfi ile لَا جُنَاحَ fiiline müteallıktır.
İtiraziye olan şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, talebî inşâî isnaddır.
İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
İstînâf وَ’ıyla gelen وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تَضَعُٓوا - يَأْخُذُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Ayetin başından itibaren anlatılan konular, sonunda وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ [Tedbirlerinizi alın.] cümlesinde cem’ edilmiştir. Cem’ ma’at-taksim sanatıdır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Namaz kılarken de düşmana karşı dikkatli ve temkinli bulununuz, uyanık ve ihtiyatlı olunuz. Gafil avlanmamak için ne gerekiyorsa yapınız ki düşmanın ani saldırısıyla karşı karşıya kalmayasınız. Burada Fahreddin er-Râzî şöyle der: Bu ayet düşmana karşı dikkatli olup sakınılması gerektiğini anlattığından, olacağı zan ve tahmin edilen zararların hepsinden sakınılması gerektiğini gösterir. Bu suretle ilaçla tedaviye girişmek, bir kötülük ve zararı savmak için kendi eliyle çalışıp çabalamak, vebadan kaçınmak ve yıkılmak üzere olan bir duvarın altında oturmaktan sakınmak gerekir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Nazm sahibi olan Ebu Ali el-Cürcanî şöyle demiştir: “Hakk Teâlâ’nın [bütün ihtiyat tedbirlerini alın] buyruğu, Hz. Peygamberin (s.a.) korku namazını, tedbirli ve düşmanın tuzağından gafil olmaksızın kılmasının caiz olduğuna delalet etmektedir. Kur’an’ın, esasen burada tekid etmek istediği husus, “ihtiyatlı ve tedbirli olmak” keyfiyetidir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً
Cümle fasılla gelmiş tezyîl cümlesidir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Lafza-i celâl اِنَّ’nin ismi, اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir.
Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hükmü takviye ve hudûs ifade eder.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi ise teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuftur.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
عَذَابًا’deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder. Tahayyül edilemez evsafta bir azap olduğuna işaret eder.
Ayetteki لْيَأْخُذُوا - اِذَا - مَعَكَ - طَٓائِفَةٌ - اَسْلِحَتِكُمْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Ayetteki كَانَ - كُنْتَ - لْيَكُونُوا - كُنْتُمْ , فَاَقَمْتَ - فَلْتَقُمْ , لْكَافِر۪ينَ - كَفَرُوا ve الصَّلٰوةَ - يُصَلُّوا kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Savaş sırasında namazı kısaltın.] sözünün mefhumu muhalifi; diğer zamanlarda namazı uzatın, manasıdır.
Namazda huşû ve hudû istenir. خشوع; dış azaların sükûneti, خضوع; iç azaların, fikirlerin vb. sükûnetidir.
Allah Teâlâ, düşmana karşı tedbir almayı emredince bu, düşmanın çok güçlü kuvvetli olduğu vehmini vermiştir. İşte bu sebeple Cenab-ı Hakk, Müslümanların kalpleri güç kazansın; tedbir almakla ilgili emrin düşmanın güçlü ve heybetli olmasından ötürü değil, müminlerin kalplerine düşen korkudan dolayı olduğunu bilsinler de, böylece kendilerine yardım etmesi ve muvaffak kılması hususunda Allah’a yalvarıp yakarsınlar diye kâfirleri hor hakir kılacağını, onları yardımsız bırakacağını ve kesinlikle onlara yardım etmeyeceğini haber vererek, bu vehmi izale etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Düşmana karşı savunma tedbirlerini alma emri, onların galibiyetinin ve üstünlüklerinin beklendiğini vehmettirdiği için Allah Teâlâ, Müslümanların kalplerini kuvvetlendirmek ve cesaretlerini artırmak için, onlara nusret edeceğini ve düşmanlarını alçaltacağını beyan buyurmak suretiyle o vehmi gidermiştir. (Ebüssuûd)