بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | كُنْتَ | sen |
|
3 | فِيهِمْ | içlerinde |
|
4 | فَأَقَمْتَ | kıldırdığın |
|
5 | لَهُمُ | onlara |
|
6 | الصَّلَاةَ | namazı |
|
7 | فَلْتَقُمْ | namaza dursun |
|
8 | طَائِفَةٌ | bir bölük |
|
9 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
10 | مَعَكَ | seninle beraber |
|
11 | وَلْيَأْخُذُوا | ve (yanlarına) alsınlar |
|
12 | أَسْلِحَتَهُمْ | silahlarını da |
|
13 | فَإِذَا |
|
|
14 | سَجَدُوا | secde edince |
|
15 | فَلْيَكُونُوا | geçsinler |
|
16 | مِنْ |
|
|
17 | وَرَائِكُمْ | arkanıza |
|
18 | وَلْتَأْتِ | bu kez gelsin |
|
19 | طَائِفَةٌ | bölük |
|
20 | أُخْرَىٰ | öteki |
|
21 | لَمْ |
|
|
22 | يُصَلُّوا | namaz kılmayan |
|
23 | فَلْيُصَلُّوا | ve namaz kılsınlar |
|
24 | مَعَكَ | seninle beraber |
|
25 | وَلْيَأْخُذُوا | ve alsınlar |
|
26 | حِذْرَهُمْ | korunma(tedbir)lerini |
|
27 | وَأَسْلِحَتَهُمْ | ve silahlarını da |
|
28 | وَدَّ | istediler ki |
|
29 | الَّذِينَ | kimseler |
|
30 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
31 | لَوْ | keşke |
|
32 | تَغْفُلُونَ | siz gaflet etseniz de |
|
33 | عَنْ | -dan |
|
34 | أَسْلِحَتِكُمْ | silahlarınız- |
|
35 | وَأَمْتِعَتِكُمْ | ve eşyanızdan |
|
36 | فَيَمِيلُونَ | birden yapsalar |
|
37 | عَلَيْكُمْ | üzerinize |
|
38 | مَيْلَةً | baskın |
|
39 | وَاحِدَةً | bir |
|
40 | وَلَا |
|
|
41 | جُنَاحَ | bir günah yoktur |
|
42 | عَلَيْكُمْ | size |
|
43 | إِنْ | eğer |
|
44 | كَانَ |
|
|
45 | بِكُمْ | siz |
|
46 | أَذًى | zahmet çekerseniz |
|
47 | مِنْ |
|
|
48 | مَطَرٍ | yağmurdan |
|
49 | أَوْ | ya da |
|
50 | كُنْتُمْ | olursanız |
|
51 | مَرْضَىٰ | hasta |
|
52 | أَنْ |
|
|
53 | تَضَعُوا | bırakmanızda |
|
54 | أَسْلِحَتَكُمْ | silahlarınızı |
|
55 | وَخُذُوا | ama alın |
|
56 | حِذْرَكُمْ | korunma tedbirinizi |
|
57 | إِنَّ | şüphesiz |
|
58 | اللَّهَ | Allah |
|
59 | أَعَدَّ | hazırlamıştır |
|
60 | لِلْكَافِرِينَ | kafirlere |
|
61 | عَذَابًا | bir azab |
|
62 | مُهِينًا | alçaltıcı |
|
https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/595/102-ayet-tefsiri
Sen onların arasında bulunduğun vakit ve onlara namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir grup seninle beraber yerine getirsinler ve silahlarını da alsınlar. Secde ettikleri vakit, sizin arkanızda olsunlar (olurlar), ve namaz kılmamış olan diğer grup gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar ve silahlarını ve tedbirlerini de alsınlar, küfredenler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil olasınız ve size tek bir meyille meyl etsinler. Yağmurdan eziyet duymanız veya silahınızı koymanızı gerektirecek şekilde / derecede hasta olmanız durumunda (silahınızı koymanızda) size bir günah yoktur, tedbirinizi alın, muhakkak ki Allah kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Ayet-i Kerime seferi namazdan bahsettikten sonra savaş durumundaki namazın kılınma şeklini detaylı olarak açıklar.
Savaş sırasındaki namazda dikkatimizi çeken şey, cemaatle kılınmasıdır. Demek ki namaz kılmak ne kadar önemlidir. Diğer ibadetleri erteleme veya hiç yapmama durumları olsa bile, namazda böyle bir şey yoktur. Zaten, cihat namaz için yapılır. Namaz da canımız kadar önemlidir. İkisi de önemli olunca, tedbirimizi alıp namazımızı kılarız.
''Secde ettiğiniz zaman bir grup arkanızda dursun'' : Ayakta namaz kılarken namaz kıldıkları çok belli değil, silahları da ellerinde. Ama secde ettikleri an, namaz kıldıkları çok belli oluyor ve en tehlikeli an, o an.
Ayette yağmur manasında ''matar'' kelimesi geçmektedir. Türkçemizdeki su matarası kelimesi de bu kökten gelmektedir. Matar kelimesi Kur'ân'da daha çok bela, sıkıntı durumlarında kullanılmış, ğays (Ğavsü azam tamlamasındaki kelime) ise rahmet bağlamında kullanılmıştır.
Silah; سِلاح kendisiyle savaşılan her şeye silah denir. Çoğulu أسْلِحَة gelir. إسْلِيح develerin yedikleri zaman gürbüzleştikleri ve semirdikleri bir bitkidir. Sanki bu bitkinin bu şekilde adlandırılması devenin o bitkiyi yediğinde silah kuşandığı yani kesilmekten kendini koruduğudur. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli silahtır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
Meyl مَيْل orta olandan sapıp iki taraftan birine meyletmektir. Bu sözcük haksızlık ve zulüm için de kullanılır. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri meyletmek, mâil, temâyül, meyyal, imâle ve mildir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. كُنْتَ’nin dahil olduğu isim cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كُنْتَ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنْتَ ’nin ismi, تَ muttasıl zamiridir. ف۪يهِمْ car mecruru كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
فَ atıf harfidir. اَقَمْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. لَهُمُ car mecruru اَقَمْتَ fiiline müteallıktır. الصَّلٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لۡ, emir lâmıdır. تَقُمْ meczum muzari fiildir. طَٓائِفَةٌ fail olup lafzen merfûdur. مِنْهُمْ car mecruru طَٓائِفَةٌ ‘un mahzuf sıfatına müteallıktır. مَعَكَ mekân zarfı, تَقُمْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ
وَ atıf harfidir. لۡ, emir lam’ıdır. يَأْخُذُٓوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَسْلِحَتَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır.
إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. سَجَدُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَجَدُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لۡ, emir lam’ıdır. يَكُونُوا fiili ن ’un hazfıyla nakıs meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı يَكُونُوا ’nun ismi olup mahallen merfûdur.
مِنْ وَرَٓائِكُمْ car mecruru يَكُونُوا ’nun mahzuf haberine müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ
وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. لۡ, emir lâmıdır. تَأْتِ fiili illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
طَٓائِفَةٌ fail olup lafzen merfûdur. اُخْرٰى kelimesi طَٓائِفَةٌ ’un sıfatıdır. Elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
لَمْ يُصَلُّوا cümlesi طَٓائِفَةٌ kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يُصَلُّوا fiili ن’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ atıf harfidir. لۡ, emir lam’ıdır. يُصَلُّوا fiili ن’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مَعَكَ mekân zarfı, يُصَلُّوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. لۡ, emir lâmıdır. يَأْخُذُوا fiili ن’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. حِذْرَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَسْلِحَتَهُمْ atıf harfi وَ ’la حِذْرَهُمْ’e matuftur.
وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ
Fiil cümlesidir. وَدَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَوْ ve masdar-ı müevvel, وَدَّ fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.
لَوْ’in bir masdar harfi olabilmesi için daha çok وَدَّ ve أحَبَّ gibi temenni bildiren fiillerle birlikte kullanılması şarttır.
تَغْفُلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ car mecruru تَغْفُلُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَمْتِعَتِكُمْ atıf harfi وَ ’la اَسْلِحَتِكُمْ ’e matuftur.
فَ atıf harfidir. يَم۪يلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَلَيْكُمْ car mecruru يَم۪يلُونَ fiiline müteallıktır. مَيْلَةً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur. وَاحِدَةً kelimesi مَيْلَةً’in sıfatıdır.
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ
وَ istînâfiyyedir. لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. جُنَاحَ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. لَا ’nın haberi mahzuftur.
عَلَیۡكُمۡ car mecruru, لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. بِكُمْ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. اَذًى kelimesi كَانَ’nin muahhar ismi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, أن كان بكم أذى فلا جناح عليكم (Size bir zarar gelirse bir günah yoktur.) şeklindedir.
مِنْ مَطَرٍ car mecruru اَذًى ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır.
اَوْ atıf harfidir. كُنْتُمْ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. مَرْضٰٓى kelimesi كُنْتُمْ ’un haberi olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf في harf-i ceriyle birlikte جُنَاحَ ’ya müteallıktır. تَضَعُٓوا fiili نَ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَسْلِحَتَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. خُذُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
حِذْرَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ’nin ismi olup lafzen mansubtur. اَعَدَّ fiili اِنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اَعَدَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir. لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru اَعَدَّ fiiline müteallıktır.
Cemi müzekker salim الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir. Cer alameti ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
عَذَابًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مُه۪ينًا kelimesi عَذَابًا ’in sıfatıdır.
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠
وَ atıftır. İstînâfiyye olduğu da söylenmiştir. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ, şart manalı zaman zarfı اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
Müspet mazi siygadaki كان’nin dahil olduğu bu cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ cümlesi makabline وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür.
اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ
وَ atıftır. Ardından gelen cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
كان ‘nin haberinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
اِذَا سَجَدُوا [Secdeye vardıklarında] ifadesinde cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.
Namazın bir rüknü olan secde söylenmiş, namaz kastedilmiştir.
وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ
وَ atıf vaye istînâfiyyedir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Menfi muzari fiil sıygasındaki لَمْ يُصَلُّوا cümlesi طَٓائِفَةٌ için ikinci sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Yine emir üslubundaki talebî inşâî isnad olan فَلْيُصَلُّوا cümlesi, لْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ cümlesine فَ ile atfedilmiştir.
لَمْ يُصَلُّوا - فَلْيُصَلُّوا kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
[Bu ikinci grup namaza gelirken uyanık ve dikkatli olsunlar ve silahlarını üstlerine alsınlar.] Öncesinde yalnız “silahlarını alsınlar” demekle yetinildiği halde burada “uyanık, temkinli ve dikkatli olmak” demek olan حِذْرَ’in de ilave edilmiş olması, düşman karşısında yerlerini öbürlerine bırakırlarken son derece ihtiyatlı hareket etmek gereğini duyurup hissettirmek içindir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
لْيَأْخُذُوا ifadesindeki و zamiri, ya namaz kılan ya da bekleyen gruba râcidir. Eğer bu zamirin, namaz kılanlara râci olduğu kabul edilirse bu hususta ulema, “Onlar, kılıç ve hançer gibi kendilerini namazdan alıkoymayacak silahlarını alırlar.” demiştir. Zira böyle davranmak hem ihtiyatlı olmaya daha elverişli hem de düşmanın kendilerine saldırmasını daha fazla önleyici ve caydırıcıdır. Bu zamirin, namaz kılmayanlara râci olması halindeyse, söyleyecek herhangi bir şey yoktur. Bunun, her iki kısma verilen silah taşıma emri olması da mümkündür. Çünkü bu, ihtiyatlı olmayı daha çok sağlar. (Fahreddin er-Râzî)
وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَه sözünde Allah Teâlâ uyanık olmayı, tedbirli olmayı savaşçının kullanabileceği bir alet gibi addetmiş, böylece de o tedbir ile silahlarını “almak” fiilinde birleştirmiş, böylece her ikisini de alınabilen bir şey kabul etmiştir. Vahidî (r.a.), “Bu tabirde namaz kılarken korkan kimsenin, fikrinin bir kısmını, namazın dışındaki şeylerle meşgul edebileceği hususunda bir ruhsat bulunmaktadır.” demiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Burada الأخْذُ kelimesi hem hakiki hem de mecazi manada kullanılmıştır. أخْذَ الحَذَرِ mecazidir. Çünkü bu kelime almak manasındadır. Burada bir şeye bürünmek ve o durumda sebat etmek manasındadır. أخْذُ الأسْلِحَةِ tabiri ise hakiki manadadır. (Âşûr)
وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ
Ayetin bu cümlesi müstenefe olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, kâfirleri tahkir ifade eder.
Masdar harfi لَوْ ve akabindeki تَغْفُلُونَ cümlesi masdar teviliyle وَدَّ fiilinin mef’ûlü yerindedir.
فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ cümlesi, masdar-ı müevvel cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cümle mef’ûlü mutlak olan مَيْلَةً ’le tekid edilmiştir.
اَسْلِحَتِكُمْ - اَمْتِعَتِكُمْ kelimeleri arasında muvazene sanatı vardır.
[Silahlarınızdan gafil olmanızı isterler.] cümlesi özelinde cihad eden askerlere, genelinde ise tüm müminlere gafleti yasaklamaktadır. َمَيْلَةً وَاحِدَةًۜ َّ[Bir baskın] ifadesinde sıfatın gelişi; tekid içindir. Adet bildirmez. Tek seferde, hızlıca, birdenbire manasında kinayedir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ
وَ atıftır. Cümleye dahil olan لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. Haberinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. لَا ,عَلَيْكُمْ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
Cevabı mahzuf olan şart cümlesi اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Terkipte takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. كَانَ ,بِكُمْ ’nin mukaddem haberine müteallıktır. İsim cümleleri sübut ifade eder.
Aynı üsluptaki اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى cümlesi, makabline اَو atıf harfiyle atfedilmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, takdir edilen في harfi ile لَا جُنَاحَ fiiline müteallıktır.
İtiraziye olan şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, talebî inşâî isnaddır.
İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
İstînâf وَ’ıyla gelen وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تَضَعُٓوا - يَأْخُذُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Ayetin başından itibaren anlatılan konular, sonunda وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ [Tedbirlerinizi alın.] cümlesinde cem’ edilmiştir. Cem’ ma’at-taksim sanatıdır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Namaz kılarken de düşmana karşı dikkatli ve temkinli bulununuz, uyanık ve ihtiyatlı olunuz. Gafil avlanmamak için ne gerekiyorsa yapınız ki düşmanın ani saldırısıyla karşı karşıya kalmayasınız. Burada Fahreddin er-Râzî şöyle der: Bu ayet düşmana karşı dikkatli olup sakınılması gerektiğini anlattığından, olacağı zan ve tahmin edilen zararların hepsinden sakınılması gerektiğini gösterir. Bu suretle ilaçla tedaviye girişmek, bir kötülük ve zararı savmak için kendi eliyle çalışıp çabalamak, vebadan kaçınmak ve yıkılmak üzere olan bir duvarın altında oturmaktan sakınmak gerekir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Nazm sahibi olan Ebu Ali el-Cürcanî şöyle demiştir: “Hakk Teâlâ’nın [bütün ihtiyat tedbirlerini alın] buyruğu, Hz. Peygamberin (s.a.) korku namazını, tedbirli ve düşmanın tuzağından gafil olmaksızın kılmasının caiz olduğuna delalet etmektedir. Kur’an’ın, esasen burada tekid etmek istediği husus, “ihtiyatlı ve tedbirli olmak” keyfiyetidir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً
Cümle fasılla gelmiş tezyîl cümlesidir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Lafza-i celâl اِنَّ’nin ismi, اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir.
Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi, hükmü takviye ve hudûs ifade eder.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi ise teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuftur.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
عَذَابًا’deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder. Tahayyül edilemez evsafta bir azap olduğuna işaret eder.
Ayetteki لْيَأْخُذُوا - اِذَا - مَعَكَ - طَٓائِفَةٌ - اَسْلِحَتِكُمْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Ayetteki كَانَ - كُنْتَ - لْيَكُونُوا - كُنْتُمْ , فَاَقَمْتَ - فَلْتَقُمْ , لْكَافِر۪ينَ - كَفَرُوا ve الصَّلٰوةَ - يُصَلُّوا kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Savaş sırasında namazı kısaltın.] sözünün mefhumu muhalifi; diğer zamanlarda namazı uzatın, manasıdır.
Namazda huşû ve hudû istenir. خشوع; dış azaların sükûneti, خضوع; iç azaların, fikirlerin vb. sükûnetidir.
Allah Teâlâ, düşmana karşı tedbir almayı emredince bu, düşmanın çok güçlü kuvvetli olduğu vehmini vermiştir. İşte bu sebeple Cenab-ı Hakk, Müslümanların kalpleri güç kazansın; tedbir almakla ilgili emrin düşmanın güçlü ve heybetli olmasından ötürü değil, müminlerin kalplerine düşen korkudan dolayı olduğunu bilsinler de, böylece kendilerine yardım etmesi ve muvaffak kılması hususunda Allah’a yalvarıp yakarsınlar diye kâfirleri hor hakir kılacağını, onları yardımsız bırakacağını ve kesinlikle onlara yardım etmeyeceğini haber vererek, bu vehmi izale etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Düşmana karşı savunma tedbirlerini alma emri, onların galibiyetinin ve üstünlüklerinin beklendiğini vehmettirdiği için Allah Teâlâ, Müslümanların kalplerini kuvvetlendirmek ve cesaretlerini artırmak için, onlara nusret edeceğini ve düşmanlarını alçaltacağını beyan buyurmak suretiyle o vehmi gidermiştir. (Ebüssuûd)
فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِذَا | zaman |
|
2 | قَضَيْتُمُ | bitirdiğiniz |
|
3 | الصَّلَاةَ | namazı |
|
4 | فَاذْكُرُوا | anın |
|
5 | اللَّهَ | Allah’ı |
|
6 | قِيَامًا | ayakta |
|
7 | وَقُعُودًا | ve oturarak |
|
8 | وَعَلَىٰ | ve üzerinde (uzanarak) |
|
9 | جُنُوبِكُمْ | yanlarınız |
|
10 | فَإِذَا | zaman |
|
11 | اطْمَأْنَنْتُمْ | güvene kavuştuğunuz |
|
12 | فَأَقِيمُوا | (tam) kılın |
|
13 | الصَّلَاةَ | namazı |
|
14 | إِنَّ | şüphesiz |
|
15 | الصَّلَاةَ | namaz |
|
16 | كَانَتْ |
|
|
17 | عَلَى | üzerine |
|
18 | الْمُؤْمِنِينَ | mü’minler |
|
19 | كِتَابًا | farz kılınmıştır |
|
20 | مَوْقُوتًا | vakitli olarak |
|
“Namazı bitirince...” şeklinde tercüme edilen kısım çoğunluğun anlayışına uygun bir tercüme olup buna göre mâna şöyledir: Allah’ı anmak, Allah ile beraberlik şuurunu yaşamak namaz haline mahsus değildir. Mümin her durumda O’nu anmalı, gönlünde ve şuurunda O’nunla beraber olmalıdır. “Korku namazının İmam arkasında rükûlu ve secdeli kılınması şart değildir, imkânın elverdiği ölçüde kılınır” diyenlere göre bu kısmın çevirisi “Namazı kılmak istediğinizde...” şeklinde olup bu da, “Korku namazı ayakta, oturarak ve yatarak kılınabilir” anlamına gelmektedir. Kıyas yoluyla hastalık vb. mazeretlerde de namazın böyle kılınabileceği sonucuna varılmıştır.
Savaş halinde korku namazıyla ilgili görüş farkı bakımından âyetin ikinci kısmı da iki şekilde anlaşılmıştır: a) Fiilen savaş halinde namaz kılınmaz, savaş bitip de güven ve huzur hali avdet edince namazınızı kılın. b) Korku (tehlike) halinde olsun, fiilen savaş durumunda olsun kılınan korku namazı ve verilen ruhsatlar bu hallere mahsustur. Korku geçince, savaş sona erince ruhsatlar da biter, namaz normal hallerdeki şartlarına uygun ve tam olarak kılınır.
Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 132-133
Namazı tamamladığınız vakit, Allah’ı zikredin, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzereyken. (İnsanın bulunabileceği bütün haller sayılmış.) Mutmain olduğunuz vakit namazı yerine getirin. (Zikri iyice yaptıktan sonra ve kalbiniz onunla mutmain olduktan sonra tekrar namaz kılın. Hayat namazdan ibaret.) Muhakkak ki namaz, müminler üzerine yazılmıştır (farz kılınmıştır) vakitli olarak.
فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ
فَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. قَضَيْتُمُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَضَيْتُمُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. الصَّلٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اذْكُرُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. قِيَامًا hal olup fetha ile mansubtur. قُعُودًا kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
وَ atıf harfidir. عَلٰى جُنُوبِهِمْ car mecruru اذْكُرُوا ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ
فَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. اطْمَأْنَنْتُمْ ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اطْمَأْنَنْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
فَ atıf harfidir. اَق۪يمُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الصَّلٰوةَ mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
الصَّلٰوةَ kelimesi اِنَّ’nin ismi olup lafzen mansubtur. اِنَّ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانَتْ ’in ismi müstetir olup takdiri هى ’dir.
عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru كِتَابًا ’e müteallıktır. كِتَابًا kelimesi كَانَتْ’in haberi olup lafzen mansubtur. مَوْقُوتًا kelimesi كِتَابًا ’in sıfatıdır.
فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ
Ayet müstenefedir. İlk cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır ve اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Allah Teâlâ’nın mütekellim olduğu cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
قِيَامًا - قُعُودًا - جُنُوبِكُمْۚ ve الصَّلٰوةَ - اذْكُرُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
[Allah’ı zikredin, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzereyken] ibaresinde cem' ma’at-taksim vardır. İnsanın bulunabileceği bütün haller sayılmıştır.
Bu ayet-i kerimede iki namaz arasında zikirden bahsedilmiştir. Aslında namaz, hayatın her safhasında Allah’ı düşünerek yaşamak için bir alıştırmadır.
Zuhaylî’nin ifadesine göre ayet-i kerimede namazın faziletine dikkat çekmek için الصَّلٰوةَ lafzı tekrar edilmek suretiyle ıtnâb yapılmıştır. Ayet, namazın önemine vurgu yapıyor. “Savaşın bitmesi ve seferden beldenize dönerek mukim olup sükûn ve emniyet haline kavuşturulduğunuz vakit, namazı bilinen şekliyle, rükûn ve şartlarını tamamlayarak dosdoğru kılınız. Çünkü namaz dinin direğidir. Korku zamanında bile namazın farz oluşunun sebebi, namazın belirli vakitlerde edası sabit halde bulunan bir farz olmasıdır. Asla hatta savaşlarda ve korku anlarında bile namazın terk edilmesi doğru değildir. (Sinan YIıldız, Vehbe ez-Zuhaylî’nin et-Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâğat İlmi Uygulamaları)
فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ
Şart üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, önceki şart cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Şart fiili اطْمَأْنَنْتُمْ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır ve اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قِيَامًا - فَاَق۪يمُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قَضَيْتُمُ - فَاَق۪يمُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً
Cümle ta’lîliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkarî kelamdır. كَانَ’nin dahil olduğu كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir.
Bu cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ, amili olan كِتَابًا’e takdim edilmiştir. كَانَ’nin ismi مَوْقُوتًا’dir.
Önceki cümleyi tekid için gelmiş tezyîl cümlesidir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Önemine binaen الصَّلٰوةَ ayette üç kez geçmiştir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Son cümlede “Namaz size farzdır.” değil de [Müminlere farzdır.] buyurulmasında iltifat sanatı vardır.
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَٓاءِ الْقَوْمِۜ اِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَۚ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرْجُونَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا |
|
|
2 | تَهِنُوا | gevşeklik göstermeyin |
|
3 | فِي |
|
|
4 | ابْتِغَاءِ | takibetmekte |
|
5 | الْقَوْمِ | o topluluğu |
|
6 | إِنْ | eğer |
|
7 | تَكُونُوا | siz |
|
8 | تَأْلَمُونَ | acı çekiyorsanuz |
|
9 | فَإِنَّهُمْ | onlar da |
|
10 | يَأْلَمُونَ | acı çekmektedirler |
|
11 | كَمَا | gibi |
|
12 | تَأْلَمُونَ | sizin acı çektiğiniz |
|
13 | وَتَرْجُونَ | ve siz ummaktasınız |
|
14 | مِنَ |
|
|
15 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
16 | مَا | şeyleri |
|
17 | لَا |
|
|
18 | يَرْجُونَ | onların ummayacakları |
|
19 | وَكَانَ |
|
|
20 | اللَّهُ | Alah |
|
21 | عَلِيمًا | bilendir |
|
22 | حَكِيمًا | hüküm ve hikmet sahibidir |
|
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَٓاءِ الْقَوْمِۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَهِنُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فِي ابْتِغَٓاءِ car mecruru تَهِنُوا fiiline müteallıktır. الْقَوْمِ kelimesi muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَۚ
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. تَكُونُو fiili نَ ’un hazfıyla nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
تَكُونُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. تَأْلَمُونَ fiili تَكُونُوا’nun haberi olarak mahallen mansubtur. تَأْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir هُمْ [onlar] اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
يَأْلَمُونَ fiili اِنَّ’nin haberi olarak mahallen merfudur. يَأْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كَ harf-i cerdir. مَا ve masdar-ı müevvel, كَ harf-i ceriyle birlikte mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri, ألما كألمكم (Sizin eleminiz gibi bir elem) şeklindedir.
تَأْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَتَرْجُونَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرْجُونَۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. تَرْجُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنَ اللّٰهِ car mecruru تَرْجُونَ fiiline müteallıktır.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası يَرْجُونَ’dir. İrabtan mahalli yoktur.
يَرْجُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً۟
وَ istînâfiyyedir. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. اللّٰهُ lafza-i celâli, كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.
عَل۪يمًا kelimesi كَانَ ’nin haberidir. حَك۪يمًا ise كَانَ ’nin ikinci haberidir.
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَٓاءِ الْقَوْمِۜ
وَ istînâfiyye, لَا nahiyedir. Ayetin ilk cümlesi nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تَهِنُوا fiilinin masdarı وهن kelimesidir. Yaratılışta veya ahlakta zayıflık, anlamındadır. [Düşman kavmi takipte gevşemeyin] ifadesi müminlerin savaşta hep üstün ve baskın konumda olmaları gerektiğini bildirir. ْالْقَوْمِۜ ile umum söylenmiş, hususi olarak kafir düşman kavim kastedilmiştir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
اِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَۚ
Fasılla gelen cümle ta’lîliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasındaki şart cümlesi تَكُونُوا تَأْلَمُونَ faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كان’nin haberinin muzari fiille gelmesi iki manaya delalet eder:
1- Geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemlere,
2- Geçmişte mutat olarak yapılan ve âdet haline gelmiş davranışlara (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَۚ ise اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır. اِنَّ ’nin haberi muzari fiil cümlesi formunda gelerek hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Masdar harfi مَا ve akabindeki cümle masdar tevilindedir. Teşbih harfi nedeniyle cer mahallinde, يَأْلَمُونَ fiiline müteallıktır.
Cümlede mufassal teşbih vardır.
تَأْلَمُونَ - يَأْلَمُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَتَرْجُونَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرْجُونَۜ
وَ istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mef’ûl yerinde olan müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası لَا يَرْجُونَ menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تَرْجُونَ - لَا يَرْجُونَ fiilleri arasında tıbâk-ı selb sanatı, lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً۟
وَ istînâfiyyedir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَانَ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâl telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak amacına matuftur.
Allah Teâlâ kendi vasıflarını كَانَ ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıf olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığını belirtmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle اللّٰهُ isminde tecrîd sanatı vardır.
Haber olan iki vasfın, aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
عَل۪يمًا حَك۪يمًا şeklindeki mübalağa kalıbındaki sıfatlar arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır.
Burada zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ'nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يماًۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّا | muhakkak biz |
|
2 | أَنْزَلْنَا | indirdik ki |
|
3 | إِلَيْكَ | sana |
|
4 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
5 | بِالْحَقِّ | gerçek ile |
|
6 | لِتَحْكُمَ | hüküm veresin diye |
|
7 | بَيْنَ | arasında |
|
8 | النَّاسِ | insanlar |
|
9 | بِمَا | biçimde |
|
10 | أَرَاكَ | sana gösterdiği |
|
11 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
12 | وَلَا |
|
|
13 | تَكُنْ | olma |
|
14 | لِلْخَائِنِينَ | hainlerin |
|
15 | خَصِيمًا | savunucusu |
|
https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/598/105-ayet-tefsiri
Muhakkak ki biz, kitabı sana hak olarak indirdik, insanlar arasında hükmetmen için, Allah’ın sana gösterdiği şey ile. (Allah’ın sana gösterdiği şey ile insanlar arasında hükmetmen için kitabı sana hak olarak indirdik.) Hainler için bana düşman olma (onları koruyarak bana düşmanlık yapma)..
Riyazus Salihin, 221 Nolu Hadis
Ümmü Seleme radıyallau anhâ’ dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben sadece bir beşerim. Sizler bana yargılanmak üzere geliyorsunuz. Belki sizin biriniz, delilini getirmekte diğerinizden daha becerikli ve daha üstün anlatımlı olabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir parça ayırmış olurum.”
Buhârî, Şehâdât 27, Hıyel 10, Ahkâm 20; Müslim, Akdiye 4. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Akdiye 7, Edeb 87; Tirmizî, Ahkâm, 11,18; Nesâî, Kudât 12,33; İbni Mâce, Ahkâm
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اَنْزَلْنَٓا fiili اَنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَنْزَلْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيْكَ car mecruru اَنْزَلْنَٓا fiiline müteallıktır. الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. بِالْحَقِّ car mecruru الْكِتَابَ ’nin mahzuf haline müteallıktır.
لِ harfi, یَحۡكُمَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اَنْزَلْنَٓا fiiline müteallıktır. تَحْكُمَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
بَیۡنَ mekân zarfı تَحْكُمَ fiiline müteallık olup mef’ûlun fihdir. النَّاسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harf-i ceriyle birlikte تَحْكُمَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَرٰيكَ اللّٰهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَرٰيكَ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İkinci mef’ûlun bih mahzuftur. Takdiri, أراك إياه (Sana onu gösterdi.) şeklindedir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ [Allah’ın sana gösterdiğiyle] ifadesi vahyi ifade eder ve Peygambere mahsustur. [Sizin kanaatınız] ise ilim değil, nihayet bir zandır. Şu halde hakimler, sırf rey ve kanaatleri ile hükmedemezler, sebeplere ve sabit olan vasıtaların araştırılmasına ve onların delaletine uymaya mecburdurlar. (Elmalılı Hamdi Yazır)
وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يماًۙ
وَ istînâfiyyedir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَكُنْ nakıs meczum muzari fiildir. تَكُنْ ’un ismi, müstetir olup takdiri أنت ’dir. مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ car mecruru mahzuf habere müteallıktır.
لِلْخَٓائِن۪ينَ car mecruru خَص۪يمًاۙ’e müteallıktır. لِلْخَٓائِن۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خون fiilinin ism-i failidir. Cer alameti ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
خَص۪يمًا kelimesi تَكُنْ ’un haberi olup lafzen mansubtur.
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. إنَّ ile tekid edilmiş cümle faide-i haber inkarî kelamdır. إنَّ’nin haberi mazi fiil cümlesi formunda gelmiştir. Bu, hudûs ve hükmü takviye ifade eder.
لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ cümlesine dahil olan لِ, sebep ifade eden masdar harfidir. Cümle masdar teviliyle اَنْزَلْنَٓا fiiline müteallıktır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl لِتَحْكُمَ ,مَٓا fiiline müteallıktır. Sılası, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اَرٰيكَ اللّٰهُۜ ’dur. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, teşvik ve heybet uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâl’de tecrîd sanatı vardır.
Önceki ayetteki gaib zamirden, اَنْزَلْنَٓا ’da azamet zamirine iltifat edilmiştir.
الْكِتَابَ, Kur’an-ı Kerim’den kinayedir.
وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يماًۙ
وَ mahzuf bir cümleye atıf veya istînâfiyyedir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur لِلْخَٓائِن۪ينَ amili olan كَانَ’nin haberine takdim edilmiştir.
[Hainlerin avukatı olma!] Hainler için suçsuzlara hasım kesilme yani Zaferoğulları hatırına Yahudiye hasım olma. “Ve” Yahudiyi cezalandırmaya karar verdiğin için “Allah’a istiğfar et.” (Keşşâf)
Korku namazının nasıl kılınacağını buyuran ayeti okuduğumda, anne-baba ve evlatlarının arasındaki dengesiz merhamet ilişkisini düşünüyorum.
Çocuklarının dini kimliklerinde olabildiğince merhametli olan anne-babalar, dünya (okul ve iş) kimliklerinde katılaşabiliyorlar. Zaman zaman çocuklarının dünyevi/uhrevi kuralları ihlal etmesine göz yuman velilerin; arkadaşın vurursa daha sert karşılık ver ki bir daha yapmasın, yere çöp mü attın eh zaten başkaları da atıyor gibi tepkilerini de duydum. Özür dilemek ve teşekkür etmek gibi kavramlara dikkat edilmediğini de.
Sonuç; dini kimliklerinde ciddiyetsiz, dünya kimliklerinde gereksize kaçan azmin içinde, tabiri caizse debelenen bir nesil.
Sabah namazına kaldırmaya kıyamadığı, oruç tutmasına gönlü el vermediği veya dini kavramlarla (tesettür vb.) ‘zihnini doldurmak’ istemediği evladı;
Dizisini izlemek, oyununu tamamlamak için sabahlara kadar oturuyor. Belki sporu, belki sanatı için bedenine gelen zararı bile umursamıyor. Hiçbir amaca hizmet etmeyen modaya kaptırmış gidiyor. Yaptıkları ipe sapa gelmeyenlerin ardından ‘idolüm’ diye koşuyor. Ve dünyalık bütün işlerden ara verdiği anlarda, kendini mide bulandırıcı bir boşluğun içinde boğuluyorken buluyor.
Çünkü asıl sahip olması gereken prensiplerden uzak, dünyalık hırslarda olmayan huzuru arıyor.
Kendimize ve çocuklara hatırlatmamız gereken; makbul olan nefsin kolayına geleni değil, zoruna gideni seçerek, Allah’ın ipine ve sınırlarına sıkıca sarılmaktır. İpin, belki elimizi kesip canımızı acıttığını, zorladığını hatta sarstığını hissederiz ama bizi dibi görünmeyen nefsi uçuruma düşmekten koruyup hayatımızı kurtaran da odur.
Müslümanlığıyla gurur duyan, namazı daim olan, Allah’ı yatarken-otururken-ayaktayken hatırlayan, İslam’ın en güzel örneklerinden olma çabasıyla yaşayan nesillerden olmak ve öyle nesiller yetiştirmek duasıyla.
Amin.
Zeynep Poyraz @zeynokoloji