Mü'min Sûresi 7. Ayet

اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ  ...

Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ kimseler
2 يَحْمِلُونَ taşıyan(lar) ح م ل
3 الْعَرْشَ Arş’ı ع ر ش
4 وَمَنْ ve bulunanlar
5 حَوْلَهُ onun çevresinde ح و ل
6 يُسَبِّحُونَ tesbih ederler س ب ح
7 بِحَمْدِ hamd ile (överek) ح م د
8 رَبِّهِمْ Rablerini ر ب ب
9 وَيُؤْمِنُونَ ve inanırlar ا م ن
10 بِهِ O’na
11 وَيَسْتَغْفِرُونَ ve mağfiret dilerler غ ف ر
12 لِلَّذِينَ kimseler için
13 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
14 رَبَّنَا Rabbimiz ر ب ب
15 وَسِعْتَ sen kapladın و س ع
16 كُلَّ her ك ل ل
17 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
18 رَحْمَةً rahmet ile ر ح م
19 وَعِلْمًا ve bilgi ile ع ل م
20 فَاغْفِرْ bağışla غ ف ر
21 لِلَّذِينَ kimseleri
22 تَابُوا tevbe eden(leri) ت و ب
23 وَاتَّبَعُوا ve uyanları ت ب ع
24 سَبِيلَكَ senin yoluna س ب ل
25 وَقِهِمْ ve onları koru و ق ي
26 عَذَابَ azabından ع ذ ب
27 الْجَحِيمِ cehennem ج ح م
 

“Arşı yüklenenler” de “onun çevresinde bulunanlar” da melekler topluluğudur. Hâkka sûresinin 17. âyetinde kıyamet sırasında arşı sekiz meleğin yükleneceği bildirilmektedir. Arşın anlamı, onu sekiz meleğin yüklenmesi ve onun çevresinde yine meleklerin bulunmasıyla ilgili olarak eski tefsirlerde –klasik astronomiden de etkilenen– bazı açıklamalar yapılmıştır; ancak bu açıklamaları, İslâm’ın tenzihe ağırlık veren ulûhiyyet telakkisiyle bağdaştırmanın güç olduğu görülmektedir. Bu sebeple âyette mecazi bir anlatım bulunduğunu düşünerek “arş”ı Allah’ın mutlak hükümranlık ve yönetimi; meleklerin arşı yüklenmesini, Allah’ın buyruğuna eksiksiz uyarak işlerini yürütmeleri; yine bazı meleklerin arşın çevresinde bulunmalarını da Allah’a yakın olmaları, O’nun iradesini gerçekleştirmesinde araç işlevi görmeleri şeklinde açıklayanlar olmuştur (bk. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “arş” md.; Yusuf Şevki Yavuz, “Arş”, DİA, III, 408; ayrıca bk. A‘râf 7/54). 

Yukarıda inkârcıların acı âkıbetleri özetlendikten sonra bu âyetlerde de meleklerin dua mahiyetindeki sözleri çerçevesinde müminleri bekleyen kurtuluşa ve mutlu geleceğe işaret edilmektedir. Râzî, meleklerin buradaki dualarıyla ilgili olarak özetle şu açıklamaları yapmaktadır (XXVII, 31-37): 

a) Meleklerin Allah’ı hamd ve tesbih ile anmaları ve O’na iman etmeleri, Allah’ın emrine saygının (et-ta‘zîm li-emrillâh); müminler için dua edip onların bağışlanmasını dilemeleri de yaratılmışlara şefkatin (eş-şefkatü alâ halkıllâh) ifadesidir.

b) Âlimlerin çoğu bu âyetlere dayanarak meleklerin insanlardan daha üstün olduğunu savunmuşlardır. Çünkü melekler, günah işlemekten uzak oldukları için burada kendileri hakkında bağış dilemeyip müminler hakkında dilekte bulunmuşlar, onların kurtuluşu için dua etmişlerdir. 

c) Bu âyetler dua âdâbına da işaret etmektedir. Buna göre melekler Allah’ı hamd ve tesbih ile anarlar, ardından “ey rabbimiz!” diyerek başlar, önce Allah’ın rahmetinin ve ilminin genişliğini dile getirirler; daha sonra da Allah’a inanıp O’na yönelen, yolundan giden insanlar için bağış, kurtuluş ve mutluluk dileklerinde bulunurlar. 

d) Meleklerin yüce Allah’ı anarken 7. âyette sırasıyla rubûbiyyet, rahmet ve ilim sıfatlarını öne çıkardıkları görülmektedir. Rubûbiyyet, Allah’ın eşsiz-örneksiz yaratıcılığını (îcâd ve ibdâ‘) ifade eder; terbiye kelimesi de rubûbiyyetten gelmekte olup “bir şeyi en mükemmel durumlara ve en güzel niteliklere kavuşturma” anlamına gelir. Buna göre rab ismi, bütün mümkün varlıkların hem ortaya çıkmalarının hem de varlıklarını sürdürmelerinin yüce Allah’ın yaratma ve yaşatmasına bağlı bulunduğuna işaret eder. Âyetteki rahmet ile ilgili ifade Allah’ta iyilik, merhamet ve cömertlik yönünün, kötülüğe uğratma yönüne baskın bulunduğunu; ilim ile ilgili ifade de O’nun bilgisinin, küllîsiyle cüz’îsiyle her bir varlık ve olayı bütün ayrıntılarıyla kuşattığını göstermektedir. Bu duada ilim sıfatına bu şekilde yer verilmesinin sebebi, Allah’ın kendisine yöneltilen dilekleri de eksiksiz bildiğine vurgu yapmaktır; zira duymayan, bilmeyen birinden dilekte bulunmanın anlamı yoktur. 

e) Melekler, kendileri hakkında dua ettikleri müminlerin atalarından, eşlerinden ve nesillerinden olup iyi yolda bulunanların kurtuluşları için de dilekte bulunmuşlardır; çünkü bu dünyada olduğu gibi öteki dünyada da (cennet) yakınlarıyla birlikte olmak kişinin mutluluğuna mutluluk katar.

 

اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ

 

İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَحْمِلُونَ  fiil cümlesidir. İrabdan mahalli yoktur. 

يَحْمِلُونَ fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  الْعَرْشَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , mübtedaya matuf olup mahallen merfûdur. حَوْلَهُ  mekân zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هٌ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يُسَبِّحُونَ  fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يُسَبِّحُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

بِحَمْدِ  car mecruru يُسَبِّحُونَ   fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وً  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُؤْمِنُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  يُؤْمِنُونَ  fiiline mütealliktir.

وً  atıf harfidir.  يَسْتَغْفِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

اَلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يَسْتَغْفِرُونَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يُسَبِّحُونَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  سبح ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

يَسْتَغْفِرُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  غفر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

اٰمَنُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  امن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ

 

 

Nida ve cevap cümlesi mahzuf sözün mekulü’l kavli olarak mahallen mansubdur. Takdiri, يقولون ربّنا وسعت (Rabbimiz Sen …. kuşattın derler.) şeklindedir. 

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâftır.  Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. Burada münada müfred alem olarak geldiği için mebni münadaya girer ve merfû üzere mebni, mahallen mansubdur. Münada alem ise veya mütekellim ya’sına muzâfsa yahut nida edilen, nida edenin yakınında bulunursa nida harfi hazf edilebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  وَسِعْتَ ‘ dır.

وَسِعْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. 

كُلَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَحْمَةً  temyiz olup fetha ile mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

عِلْماً  atıf harfi و  ‘la makabline matuftur. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. اغْفِرْ  cevap cümlesidir. Takdiri, إن وسعت رحمتك كلّ شيء فاغفر للذين تابوا (Eğer rahmetin her şeyi kuşatmışsa, tövbe edenleri bağışla.) şeklindedir.  

اغْفِرْ  sükun üzere mebni, dua manasına emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت  ‘dir. 

اَلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle birlikte اغْفِرْ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  تَابُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

تَابُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اتَّبَعُوا  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. اتَّبَعُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  سَب۪يلَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

وَ  atıf harfidir.  ق  illet harfin hazfıyla mebni, dua manasında emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت 'dir.

Muttasıl zamir  هِمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَذَابَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  الْجَح۪يمِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اتَّبَعُو  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

جَح۪يمِ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda konumundaki ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ  , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu  اَلَّذ۪ينَ ‘ye matuf olup sılası mahzuftur.  حَوْلَهُ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

اَلَّذ۪ينَ ‘nin haberi olan  يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi, dolayısıyla müsnedün ileyhin fiile takdimi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

رَبِّهِمْ  izâfetinde  رَبِّ  lafzının arşı taşıyanlara ait zamire muzâf olması onlar için tazim ve teşrif ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

وَيُؤْمِنُونَ بِه۪  ve  وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ  cümleleri, aynı üslupta gelerek … يُسَبِّحُونَ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan her iki cümlenin de atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. 

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ينَ  başındaki harf-i cerle birlikte  يَسْتَغْفِرُونَ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  اٰمَنُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Tefsir alimlerinin açıklamalarına göre arş, serir (taht) ile aynı şeydir.(Kurtubî)

Sondaki  يُؤْمِنُونَ بِه۪  fiili imanın şerefine işaret ve imana teşvik için zikredilmiştir. Çünkü Allah’ı tesbih eden melekler zaten mümindir. (Ali Bulut , Kur’ân-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)

 يُسَبِّحُونَ - بِحَمْدِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Şayet “Arş’ı taşıyan ve onun etrafında hamdederek Allah’ı tesbih eden meleklerin mümin olduklarını herkes bilirken, “O’na iman ederler.” demenin anlamı nedir?” dersen şöyle derim: Bunun anlamı, imanın şeref ve faziletini ortaya koymak ve imanı özendirmektir. Nitekim Allah Teâlâ, kitabının pek çok yerinde peygamberlerini bu sebeple salihlikle nitelemiştir. (Keşşâf)

Allah Teâlâ, kâfirlerin, müminlere karşı olan düşmanlıklarını ortaya koymada aşırı gittiklerini beyan buyurunca, yaratıklarının teşkil ettiği tabakaların en şereflisi olan Arş'ın taşıyıcısı ve onun etrafında dönüp dolaşan o meleklerin de, müminlere karşı sevgi, teyit ve muhabbetlerini izharda ileri gittiklerini beyan buyurmuş, bu sebeple Cenab-ı Hak adeta, "Eğer bu reziller, düşmanlıkta ileri gidiyorlarsa, onlara aldırma, yüzünü dönüp bakma ve onlara değer verme. Çünkü, Arş'ın taşıyıcısı olan melekler seninledir; Arş'ın etrafında dönüp dolaşan melekler, seninledir. Onlar, sana yardım ederler" demek istemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Bu melekler, bütün meleklerin en yüksek tabakasıdır ve hepsinden önce yaratılmışlardır. Bu meleklerin, Arş'ı yüklenmeleri ve çevresinde bulunmaları mecazî olup Arş'ın muhafazası ve tedbiriyle görevli olmaları anlamındadır ve onların, Arş'ın sahibi Allah'a yakın olmalarından ve O'nun yanında itibar sahibi olmalarından kinayedir.

Bu kelâm, Peygamberimizi teselli edip meleklerin eşrafının, Peygamberimizin yanında bulunan müminlerin yardımına ve onlara her iki cihan saadetini niyaz etmeye devam ettiklerini beyan etmektedir. Yani bu melekler, Allah'ı, kendisine yakışmayan vasıflardan tenzih etmekte ve sonsuz nimetlerine, de hamd etmektedirler. (Ebüssuûd)

Bu melekler, kendi hallerine yakışan iman ile iman ederler. Zahiren bunun doğrudan doğruya zikrine gerek olmadığı halde, sarahaten zikredilmesi, iman faziletini belirtmek, iman ehlinin şerefini göstermek ve onların, müminlere duâ etmelerinin sebebini zımnen bildirmek içindir. Nitekim "ve müminlere mağfiret niyaz ederler " cümlesi de, bunu ifâde etmektedir. Zira imadaki iştirak, en kuvvetli ve en mükemmel münasebettir ve nasihat ile şefkati gerektiren en büyük unsurdur.

Anılan meleklerin, müminlere mağfiret dilemelerinin de, imanları, tesbihleri ve hamdleri gibi vazifeleriyle beraber zikredilmesi, onların buna son derece itina gösterdiklerini ve bu dualarının Allah katında kabul makamına eriştiğini bildirmektedir. (Ebüssuûd)


 رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً 

 

Ayetin bu bölümü,  يَسْتَغْفِرُونَ  cümlesinin failinin hali konumundaki, mukadder  يقولون  fiilinin mekulü’l-kavlidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  

Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mahzuf fiilin mekulü’l-kavli olan  رَبَّنَا  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif, muhatabın münadaya yakın olma arzusunun işaretidir. 

Nidanın cevabı olan  وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ  cümle, müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

Cümle haber formunda gelmiş olmasına rağmen dua manasındadır. Muktezâ-i zâhirin hilafına terkip olduğundan, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

رَحْمَةً  ve عِلْماً  kelimeleri temyizdir. Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.

"Allah" ismi, Rabb isminden daha önemli ve manalıdır. Dua ederken özellikle Rabb ismi kullanılmıştır. Kul, sanki bu isimle dua ederek, şöyle demek istemiştir: "Ben, sırf bir yokluk ve hiçlik içinde idim. Sen beni varlık alemine çıkarıp, terbiye ettin, büyüttün. Binaenaleyh beni, bir göz açıp kapama süresi kadar (bir an) bile, ihsan, lütuf ve terbiyenden boş bırakmaman için, beni terbiye edişini (Rabbim olup, beni yokluktan varlığa çıkarışını) sana aracı kılıyorum." (Fahreddin er-Râzî)

[Rabbimiz, sen her şeyi rahmet ve ilminle kapladın] yani rahmetin ve ilmin her şeyi kaplamıştır.  وَسِعْتَ رَحْمَةً denilecek yerde bu ifadenin kullanılması rahmet ve ilim sıfatını öne çıkarmak ve genelliğini mübalağa etmek içindir. Rahmetin öne alınması da burada esas olanın o olmasındandır. (Beyzâvî,Ebüssuûd)

Melekler rahmet sıfatını, ilim sıfatından önce zikretmişlerdir. Çünkü onların maksatları ilâhi rahmetin herkese gitmesini istemek ve insanların günahlarını silmesini Allah'tan dilemektir. O halde zatı gereği matlub olan rahmettir, ikinci derecede matlub olan da, Cenab-ı Hakk'ın insanlarla ilgili olarak bildiklerini bağışlamasıdır. Esas matlub olan, ikinci derecede matlub olandan önce gelir. Baksana, sıhhatin devamını sağlamak, esas olarak matlub olup hastalığı gidermek ikinci dereceyi işgal ettiği için, ilim adamları tıbbı tarif ederken, sıhhatin korunmasının, hastalıkların tedavisinden önce geldiğini ifade ederek, "Tıbb, mevcut sıhhati korumak ve kaybolan sıhhati tekrar sağlamak için, insan bedeninin hallerine hangi şeylerin uygun, hangi şeylerin sıhhata zararlı olduğu, kendisi sayesinde bilinen bir ilimdir" demişlerdir. İşte meleklerin bu duasında da öncelikle matlub olan rahmettir. Allah Teâlâ'nın, işledikleri çeşitli günahlardan bildiklerini affetmesi ise, mükemmel manada rahmetin tahakkuku, ancak Allah'ın günahları bağışlamasıyla olacağı için, ikinci derecede matluptur. İşte bu sebepten ötürü, rahmet-i ilâhiyeye, ilminden önce yer verilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)


 فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ

 

فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Takdiri  إن وسعت رحمتك كلّ شيء (Eğer rahmetin her şeyi kuşatmışsa…) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Cevap cümlesi olan  فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cümle, emir üslubunda gelmesine rağmen dua manasında olduğu için, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden henüz husûle gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir(ki buna isti'lâ yoluyla denir). Vücûb ifade eder. Eğer emir alt seviyede olan birinden daha üst seviyede olan birine yönelik olursa buna dua denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ينَ , başındaki harf-i cerle birlikte اغْفِرْ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  تَابُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ  cümlesi sılaya matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi sıygada gelen fiiller hudûs, sebat ve temekkün ifade etmiştir.

Ayetin son cümlesi olan   وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ  cümlesi, … فَاغْفِرْ  cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Allah Teâla’ya ait zamire muzâf olması  سَب۪يلَ  için tazim ve teşrif ifade eder.

سَب۪يلَكَ  ifadesinde istiare vardır. سَب۪يلَ  yol demektir. Din manasında müstear olmuştur. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. 

فَاغْفِرْ - تَابُوا  ile  عَذَابَ - الْجَح۪يمِ ve اَلَّذ۪ينَ - مَنْ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatıعَذَابَ - رَحْمَةً  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

Aralarında iştikak cinası olan  يَسْتَغْفِرُونَ - فَاغْفِرْ  ve  اٰمَنُواۚ - يُؤْمِنُونَ  kelimelerinde ve tekrarlanan اَلَّذ۪ينَ ‘lerde reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.