Mâide Sûresi 2. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّ۪ينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَاناًۜ وَاِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواۜ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ اَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اَنْ تَعْتَدُواۢ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ  ...

Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 لَا
5 تُحِلُّوا saygısızlık etmeyin ح ل ل
6 شَعَائِرَ işaretlerine ش ع ر
7 اللَّهِ Allah’ın
8 وَلَا ve
9 الشَّهْرَ aya ش ه ر
10 الْحَرَامَ haram ح ر م
11 وَلَا ve
12 الْهَدْيَ kurbana ه د ي
13 وَلَا ve
14 الْقَلَائِدَ gerdanlık(lı kurban)lara ق ل د
15 وَلَا ve
16 امِّينَ gelenlere ا م م
17 الْبَيْتَ Beyt-i ب ي ت
18 الْحَرَامَ Haram’a ح ر م
19 يَبْتَغُونَ arzu ederek ب غ ي
20 فَضْلًا lutfunu ف ض ل
21 مِنْ
22 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
23 وَرِضْوَانًا ve rızasını ر ض و
24 وَإِذَا ve zaman
25 حَلَلْتُمْ ihramdan çıktığınız ح ل ل
26 فَاصْطَادُوا avlanabilirsiniz ص ي د
27 وَلَا
28 يَجْرِمَنَّكُمْ sizi itmesin ج ر م
29 شَنَانُ beslediğiniz kin ش ن ا
30 قَوْمٍ bir topluma karşı ق و م
31 أَنْ dolayı
32 صَدُّوكُمْ sizi çevirdiklerinden ص د د
33 عَنِ
34 الْمَسْجِدِ Mescid-i س ج د
35 الْحَرَامِ Haram’dan ح ر م
36 أَنْ
37 تَعْتَدُوا suç işlemeğe ع د و
38 وَتَعَاوَنُوا ve yardımlaşın ع و ن
39 عَلَى üzerinde
40 الْبِرِّ iyilik ب ر ر
41 وَالتَّقْوَىٰ ve takva و ق ي
42 وَلَا
43 تَعَاوَنُوا yardımlaşmayın ع و ن
44 عَلَى üzerinde
45 الْإِثْمِ günah ا ث م
46 وَالْعُدْوَانِ ve düşmanlık ع د و
47 وَاتَّقُوا ve korkun و ق ي
48 اللَّهَ Allah’tan
49 إِنَّ şüphesiz
50 اللَّهَ Allah’ın
51 شَدِيدُ çetindir ش د د
52 الْعِقَابِ azabı ع ق ب
 

Enes  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.”

Bir adam:

- Ya Rasûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zâlimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Peygamberimiz:

– “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” buyurdu.  Buhârî, Mezâlim 4; İkrâh 6. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 68

 

عون Yardım etmek, desteklemek demektir. ألْعَوَانُ Orta yaşlı olmak manasında kullanılır. Ayrıca avniyet köküyle muttasıf olarak gelmesi o kimsenin ya da şeyin kıymet sahibi olduğuna delalet eder. التَّعاوُن yardımlaşmak manasına gelir. ألإسْتِعَانَة ise yardım ve destek istemektir. (Müfredat - Tahkik) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 11 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri muâvin, teâvün, iâne, avâne, muin ve Avni'dir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

.ٌبَرّ Deniz kavramının zıddı olan kara parçası demektir. Bu kökte mevcud olan genişleme/bollaşma anlamı düşünülerek  hayır işlemede genişlemek, bol  hayır işlemek demek olan ألْبَرُّ sözcüğü de buradan türemiştir. Kelimemiz Allah-u Teala'ya nisbet edildiğinde mükafat ve sevap vermek; kula nisbet edildiğinde ise itaat etmek ve bağlılık göstermek anlamlarına gelir.

 ألْبَرُّ iki türdür. Bir bölümü inançla bir bölümü de amelerle ilgilidir. Allah Rasûlune 'birr'in ne olduğu sorulunca Bakara 2/177 ayetini okumuştur ki bu ayet anlam olarak hem inancı ve hem de amelleri kapsamaktadır. ألْبِرّ sözcüğü sıdk ve doğru sözlülük manasında da kullanılmıştır. Zira bu da iyiliğin geniş bir alanını kuşatmaktadır. Kur’ân-ı Kerim'de de geçen بَرَرَة kelimesi أبْرَار dan daha beliğ olduğundan yalnızca melekler için kullanılmıştır. Zira ilki devamlılık ifade eden bir kalıp olan  بَرٌّ'ün çoğuludur.

Diğeri ise بَارٌّ 'ün cemisidir. ألْبُرُّ  bildiğimiz buğdaydır. Bu şekilde adlandırılmasının sebebi yiyecekler arasında kendisine en geniş çapta ihtiyaç duyulanı olmasıdır.  (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 32 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri Ebrar, mebrur ve Berire'dir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّ۪ينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَاناًۜ



يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا tenbih harfidir.  ٱلَّذِینَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ’dir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تُحِلُّوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

شَعَٓائِرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la  شَعَٓائِرَ اللّٰهِ ’ye matuftur.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.  الْحَرَامَ  kelimesi  الشَّهْرَ ’nin sıfatıdır.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.

الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّ۪ينَ  kelimeleri atıf harfi  وَ ’la  شَعَٓائِرَ اللّٰهِ ’ye matuftur. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri;  قتال آمّين (Yönelenlerle savaşmak) şeklindedir.

آٰمّ۪ينَ  kelimesinin nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler,  ي  ile nasb olurlar.  الْبَيْتَ  kelimesi ism-i fail olan  آٰمّ۪ينَ ’nin mef’ûlun bihidir.  الْحَرَامَ  kelimesi  الْبَيْتَ ‘nin sıfatıdır.

يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ  cümlesi  آٰمّ۪ينَ ’deki zamirin hali olarak mahallen mansubtur.  يَبْتَغُونَ fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı  fail olup mahallen merfûdur.

فَضْلًا  mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubtur.  مِنْ رَبِّهِمْ  car mecruru  فَضْلًا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.  رِضْوَانًا  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  فَضْلًا ‘e matuftur.

الْقَلَٓائِدَ  kelimesi  قِلاَدَةٌ ‘nin çoğuludur;  قِلاَدَةٌ , Kâbe için kurbanlık oldukları bilinsin ve onlara dokunulmasın diye hayvanların boyunlarına takılan nal veya ağaç kabuğu gibi işaretlerdir.

الْقَلَٓائِدَ  saygısızlık etmemekten maksat, Kâbe’ye hediye edilmek üzere işaretin takıldığı büyükbaş kurbanlıklara dokunma yasağıdır. (Ebüssuûd)


وَاِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  

إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

حَلَلْتُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  حَلَلْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اصْطَادُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.


وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ اَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اَنْ تَعْتَدُواۢ


وَ  atıf harfidir.  لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  يَجْرِمَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Mahallen meczumdur.  يَجْرِمَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, 

teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

شَنَاٰنُ  fail olup lafzen merfûdur.  قَوْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يَجْرِمَنَّكُمْ  fiiline müteallıktır.

صَدُّوكُمْ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  عَنِ الْمَسْجِدِ car mecruru صَدُّوكُمْ  fiiline müteallıktır.  الْحَرَامِ  kelimesi  الْمَسْجِدِ ’nin sıfatıdır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يَجْرِمَنَّكُمْ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  تَعْتَدُواۢ  fiili  نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.


 وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ

 

وَ  atıf harfidir.  تَعَاوَنُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَلَى الْبِرِّ  car mecruru  تَعَاوَنُوا  fiiline müteallıktır.  التَّقْوٰى  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  الْبِرِّ ’ya matuftur.

تَعَاوَنُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  عون’dir. Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.

  

وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ 


وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَعَاوَنُوا  fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir.

عَلَى الْاِثْمِ  car mecruru  تَعَاوَنُوا  fiiline müteallıktır.  الْعُدْوَانِ  kelimesi atıf harfi  وَ’la  الْاِثْمِ ’ya matuftur.


  وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ


وَ  atıf harfidir. اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ lafza-i celâli  إِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. 

شَد۪يدُ  kelimesi  إِنَّ ’nin haberidir.  الْعِقَابِ۟  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اتَّقُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّ۪ينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَاناًۜ 


Ayet istînâfiyyedir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı olarak gelen  لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Münada olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’de tevcih sanatı vardır. İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir. Sılası olan  ءَامَنُوا۟  mazi fiil sıygasında faidei-i haber ibtidai kelamdır.

İsm-i mevsûller muhakkak herkesin bildiği bir grup varsa kullanılır. Burada bu iman edenler Peygamber Efendimiz ve sahabe tarafından bilinen insanlardı. Böyle bir grup yoksa ism-i mevsûl gelmez. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا  şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekit türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekit unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi, söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra  اَيُّ  harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan  هَا  gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’anî, s. 43)

Bazı salihler Allah Teâlâ’nın, ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  [Ey iman edenler]  sözünü işitince sanki Allah’ın nidasını işitmiş gibi  لبيك وسعديك  “Emret Allah’ım, emrine amadeyim.” der. Böyle söylemek Kur’an’ın edebidir.

Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  hitabıyla Kur’an’ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Muhataplara “Ey müminler!” diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü’t Tefasir)

İlk ayetteki nidanın tekrar edilmiş olması, arkadan gelecek önemli şeyler olduğuna delalet ederek muhatabın ilgisini çeker.

آٰمّ۪ينَ  kelimesinin kökü, yönelmek manasındaki  أمّ  fiilidir. İmam, anne kelimeleri bu köktendir.  آٰمّ۪ينَ , ism-i fail kalıbında olup yönelenler demektir.

شَعَٓائِرَ ,شعَٓر  kelimeleri duygulanmak, duyumsamak manasındaki  شَعر  kökündendir.  شَعر  saç demektir. Şair, şuur kelimeleri de bu köktendir. شَعَٓائِرَ; kıymet verilen şeyler, bizim içimizde o duyguyu hissetmeyi sağlayan şeyler demektir.

شَعَٓائِرَ  burada bazı alimlere göre hac ile ilgili yasaklar, bazı alimlere göre bütün yasaklar ve hükümler, bunların göstergesi olan ihram, şeytan taşlama vs.’dir.

شَعَٓائِرَ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  شَعَٓائِرَ  şan ve şeref kazanmıştır.

Allah Teâlâ, haccın şiarlarını beyana devam ediyor. Şiarların Allah’a izafe edilmesi, onlara şeref kazandırmak ve ihlallerinin korkunç bir hal olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

فَضْلًا - رِضْوَانًا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

رَبِّهِمْ  izafetinde  هِمْ  zamiri  رَبِّ  ismine muzâfun ileyh olmakla şeref kazanmıştır.

Rabb kelimesinin, hacı adaylarının yerini tutan zamire izafe edilmesi, onlara şeref kazandırmak ve onların isteklerinin hasıl olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ [Allah’ın haram kıldıklarını helal saymayın, koyduğu sınırları geçmeyin.]  cümlesinde istiare vardır. “Alametler” manasına ge­len “şeâir” kelimesi kendilerini uygulamakla kulların Allah’a ibadet ettiği helal ve haram yerinde kullanılmıştır. (Safvetü’t Tefasir)

وَلَا الْقَلَٓائِدَ  [Gerdanlık takılmış hayvanlara saldırmayı helal say­mayın.]  Bu, hususi olan bir şeyin umumi olan bir şey üzerine atfı kabilindendir. Çünkü gerdanlıklı kurban, kurbanların en şereflisidir. Bu atıf  مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ [Kim Allah’a, meleklere, peygamberle­rine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa...] şeklindeki Bakara Suresi 98. ayetinde Cebrail ve Mikail’in melekler üzerine atfına benzer. (Safvetü’t Tefasir)

الشَّهْرَ الْحَرَامَ  kelimesindeki harfi tarif ( الْ ), cins içindir. (Âşûr)


وَاِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواۜ 


وَ  atıftır. Ayet şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart harfi, müstakbel manalı zaman zarfı  اِذَا, şart fiili olan  حَلَلْتُمْ’e muzaftır.

Rabıta harfi  فَ  ile gelen cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cevap cümlesi emir üslubuna gelmiş olmasına rağmen gerçek manada emir kastı taşımamaktadır. İbaha anlamı taşıyan cümle vaz edildiği anlamdan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.


 وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ اَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اَنْ تَعْتَدُواۢ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ


وَ ’la nidanın cevabına  atfedilen cümle, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiilin sonundaki şeddeli nun, tekid içindir.  

اَنْ  masdar harfi ve akabindeki mazi fiil cümlesi  صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ, masdar tevilinde olup takdir edilen  لِ  harfiyle  لَا يَجْرِمَنَّكُمْ  fiiline müteallıktır.

İkinci masdar harfi ve  تَعْتَدُواۢ  cümlesi, masdar teviliyle,  لَا يَجْرِمَنَّكُمْ  fiilinin ikinci mef’ûlu olarak mahallen mansubtur. Muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan …وَتَعَاوَنُوا  cümlesi masdar-ı müevvele matuftur. Atıf sebebi tezayüftür.

Muzari sıygada gelen fiiller, teceddüt ve tecessüm ifade eder.

وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ  sizi sürüklemesin yahut size yaptırmasın,  شَنَاٰنُ قَوْمٍ  birilerine nefretiniz, şiddetli buğz ve adavetiniz demektir.  شَنَاٰنُ  masdardır, mef’ûlüne yahut failine muzâftır. (Beyzâvî)

الْبِرِّ, fıtrata karşı gerekli olan sorumlu davranıştır. التَّقْوٰىۖ; Allah’a karşı sorumluluk bilincidir. Aynı anlamda olan iki kelime  وَ  ile birbirine atfedilmez. 

 

 وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ

 


Nidanın cevabına  وَ ’la atfedilen cümle, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

الْاِثْمِ - الْعُدْوَانِ’e temâsül nedeniyle atfedilmiştir.

الْبِرِّ - التَّقْوٰى  ve  الْاِثْمِ - الْعُدْوَانِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır

تَعْتَدُواۢ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى  cümlesiyle  لَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

تَعَاوَنُوا - لَا تَعَاوَنُوا  arasında  tıbâk-ı selb vardır.

 وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

 

 Makabline matuf  وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Lafza-i celâlin zikri kalplerde haşyet duyguları uyandırmak ve korku salmak amacına matuftur. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهَ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

التَّقْوٰى  - اتَّقُوا  arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayetin fasılla gelmiş son cümlesi ta’lîliyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemal sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması, tazim ve kalplere korku salmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır. 

اِنَّ ’nin haberi az lafızla çok anlam ifade etme yollarından olan izafetle gelmiştir.

Ayetin fasılası olan bu cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

وَاتَّقُوا اللّٰهَ  cümlesi tezyîldir.  شَد۪يدُ الْعِقَابِ  sözü tehdit ile tarizdir. (Âşûr)