Mâide Sûresi 48. Ayet

وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِناً عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ عَمَّا جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقِّۜ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجاًۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَۙ  ...

(Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنْزَلْنَا ve indirdik ن ز ل
2 إِلَيْكَ sana
3 الْكِتَابَ Kitabı ك ت ب
4 بِالْحَقِّ gerçekle ح ق ق
5 مُصَدِّقًا doğrulayıcı ص د ق
6 لِمَا bulunan
7 بَيْنَ ب ي ن
8 يَدَيْهِ ellerinde ي د ي
9 مِنَ
10 الْكِتَابِ Kitabı ك ت ب
11 وَمُهَيْمِنًا ve kollayıp koruyucu olarak ه م ن
12 عَلَيْهِ onu
13 فَاحْكُمْ artık hükmet ح ك م
14 بَيْنَهُمْ onların aralarında ب ي ن
15 بِمَا ile
16 أَنْزَلَ indirdiği ن ز ل
17 اللَّهُ Allah’ın
18 وَلَا
19 تَتَّبِعْ ve uyma ت ب ع
20 أَهْوَاءَهُمْ onların keyiflerine ه و ي
21 عَمَّا
22 جَاءَكَ sana gelen ج ي ا
23 مِنَ
24 الْحَقِّ gerçek(ten ayrılıp) ح ق ق
25 لِكُلٍّ her biriniz için ك ل ل
26 جَعَلْنَا belirledik ج ع ل
27 مِنْكُمْ sizden
28 شِرْعَةً bir şeri’at ش ر ع
29 وَمِنْهَاجًا ve bir yol ن ه ج
30 وَلَوْ ve eğer
31 شَاءَ isteseydi ش ي ا
32 اللَّهُ Allah
33 لَجَعَلَكُمْ hepinizi yapardı ج ع ل
34 أُمَّةً ümmet ا م م
35 وَاحِدَةً bir tek و ح د
36 وَلَٰكِنْ fakat
37 لِيَبْلُوَكُمْ sizi sınamak istedi ب ل و
38 فِي
39 مَا ile
40 اتَاكُمْ size verdiği ا ت ي
41 فَاسْتَبِقُوا öyleyse koşun س ب ق
42 الْخَيْرَاتِ hayır işlerine خ ي ر
43 إِلَى
44 اللَّهِ Allah’adır
45 مَرْجِعُكُمْ dönüşü ر ج ع
46 جَمِيعًا hepinizin ج م ع
47 فَيُنَبِّئُكُمْ O size haber verecektir ن ب ا
48 بِمَا şeyleri
49 كُنْتُمْ olduğunuz ك و ن
50 فِيهِ onda
51 تَخْتَلِفُونَ ayrılığa düşmüş خ ل ف
 

Nehece نهج : نَهْجٌ apaçık yol demektir. نَهَجَ Ve أنْهَجَ fiilleri iş/mesele açık ve belli hale geldi anlamındadır. Son olarak مَنْهَجٌ ve مِنْهاجٌ kelimeleri program ve rota manasında kullanılır. (Müfredat)  Kuran’ı Kerim’de isim formunda 1 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres) Türkçede kullanılan şekli menhecdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِناً عَلَيْهِ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اَنْزَلْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَيْكَ  car mecruru  اَنْزَلْنَٓا  fiiline müteallıktır.  الْكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  بِالْحَقِّ  car mecruru  الْكِتَابَ ’nin mahzuf haline müteallıktır.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu  لِ  harf-i ceriyle birlikte  مُصَدِّقًا ’a müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası mahzuftur. Îrabtan mahalli yoktur.

Mekân zarfı  بَيْنَ  ism-i mevsûlun mahzuf sılasına müteallıktır.  يَدَيْهِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  ي  ile mecrurdur.

مِنَ الْكِتَابِ  car mecruru  مَا’nın mahzuf haline müteallıktır.

مُهَيْمِنًا  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  مُصَدِّقًا ’a matuftur.  عَلَيْهِ  car mecruru  مُهَيْمِنًا ’e müteallıktır.

مُصَدِّقًا - مُهَيْمِنًا kelimeleri sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ عَمَّا جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقِّۜ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  احْكُمْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

بَيْنَ  mekân zarfı,  احْكُمْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu  لِ  harf-i ceriyle birlikte  احْكُمْ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اَنْزَلَ اللّٰهُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir. Nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَتَّبِعْ  meczum muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

اَهْوَٓاءَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu  عن  harf-i ceriyle birlikte  تَتَّبِعْ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri,  منحرفا عمّا جاءك (Sana gelen şeyden saparak, ayrılarak) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  جَٓاءَكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

جَٓاءَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مِنَ الْحَقّ  car mecruru  جَٓاءَ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.

تَتَّبِعْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi  تبع ’dir. İftial  babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. 


  لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجاًۜ

 

لِكُلٍّ  car mecruru  جَعَلْنَا  fiiline müteallıktır.  جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْكُمْ  car mecruru  كُلٍّ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Takdiri,  لكلّ نبيّ منكم (Sizden her bir nebi için) şeklindedir.  شِرْعَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

مِنْهَاجًا  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  شِرْعَةً ’e matuftur. 


وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَوۡ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  شَٓاءَ  şart fiilidir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  جَعَلَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اُمَّةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  وَاحِدَةً  kelimesi  اُمَّةً ’in sıfatıdır.

لَوْ شَٓاءَ ’nin mef'ûlu mahzûftur, لَوْ’in cevabının delaletiyle hazfedilmiştir. Mananın şöyle olduğu da söylenmiştir: Allah hepinizin İslam üzerinde birleşmenizi isteseydi sizi ona zorlardı. (Beyzâvî)


 وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ

 

وَ  atıf,  لٰكِنْ  istidrak harfidir.  لِ  harfi,  يَبْلُوَكُمْ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, فرّقكم (Sizi ayırdı) şeklindedir.  يَبْلُوَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مَٓا  müşterek ism-i mevsûlu,  ف۪ي  harf-i ceriyle birlikte  يَبْلُوَكُمْ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اٰتٰيكُمْ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰتٰيكُمْ mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelmiş rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن كنتم في موضع الاختبار فاستبقوا (Eğer deneme yapacak konumdaysanız bu konuda yarışın) şeklindedir.

اسْتَبِقُوا  fiili  نَ ‘nun hazfiyla mebni emir fiildir.  الْخَيْرَاتِ  mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir.

اسْتَبِقُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi  سبق’dir. İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. 

 

 اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَۙ

 

اِلَى اللّٰهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مَرْجِعُكُمْ  muahhar mübtedadır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَم۪يعًا  kelimesi  مَرْجِعُكُمْ ’deki zamirin hali olup fetha ile mansubtur.

فَ  atıf harfidir.  يُنَبِّئُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  ف۪ي  harf-i ceriyle birlikte  يُنَبِّئُكُمْ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

 كُنْتُمْ  ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

 ف۪يهِ  car mecruru  تَخْتَلِفُونَ  fiiline müteallıktır.  تَخْتَلِفُونَ  fiili  كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubtur.

تَخْتَلِفُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  خلفdır. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 
 

وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِناً عَلَيْهِ 

 

Ayet  وَ ’la, 44. ayetteki  أنزلنا التوراة ’ye matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَنْزَلْنَٓا ,بِالْحَقِّ ’nın failinden veya  اِلَيْكَ ’deki muhatap zamirinden veya  الْكِتَابَ ’den mahzuf hale müteallıktır.

Mazi fiil sübuta, temekkün ve istikrara işaret eder. (Âşûr Mümtehine/6 ,Vakafat 107)

الْكِتَابَ, Kur’an-ı Kerim’den kinayedir.

Farklı iki kitabı temsil eden  الْكِتَابَ  kelimeleri arasında tam cinas, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Birinci  الْكِتَابَdeki el takısı malumluk ifade eder çünkü onunla Kur’an kastedilmiştir. İkincide kelimede ise el takısı cins içindir, çünkü onunla da indirilen kitapların cinsi murad edilmiştir. Şöyle demek de caizdir: Lâm-ı tarif malumluk ifade eder, çünkü الْكِتَابَ denilirken mutlak anlamda kendisine kitap denilen her şey kastedilmemiş, aksine onlar içinden belli bir kitap nev’i murad edilmiştir. O da semadan indirilmiş - Kur’an dışındaki- kitaplardır. (Keşşâf)

Birinci  الْكِتَابَ’deki el takısı ahd için ikinci الْكِتَابَ’deki  el takısı cins içindir. (Âşûr)

الْكِتَابَ ,مُصَدِّقًا ’den haldir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, zaid  لِ  harfi nedeniyle lafzen mecrur mahallen mansubtur. İsm-i fail olan  مُصَدِّقًا  için mef’ûldür. Mevsûlün sılası mahzuftur. Mekân  zarfı  بَيْنَ  mahzuf sılaya müteallıktır. Sıla cümlesinin hazf-i îcâz-ı hazif sanatıdır.

مُهَيْمِنًا  tezâyüf sebebiyle  مُصَدِّقًا ’a matuftur.

الْحَقِّ - مُصَدِّقًا - مُهَيْمِنًا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

بِالْحَقِّ [Hak olarak] vasfı, Kitabı tekid eder. Yani “Resulüm, Sana indirdiğimiz kitap, hak ve doğrudur.” anlamını vurgular. (Ebüssuûd)

لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ  [önündeki] daha önceki kitaptan maksat, bütün eski semavî kitaplardır. Bu beyan cins itibarıyla hepsine şamildir. Kur’an-ı Kerim, bütün eski semavî kitapların murakıbı olup onları tebdil ve tağyirden korur. Çünkü Kur’an, o eski kitapların, sıhhat ve sebatına şahadet; şer’i usûl ve devamlı olan fer’i hükümlerini tebyin; mensûh hükümlerini tayin ve tespit; o hükümlerin, o kitaplardan kaynaklanan meşruiyetinin sona erdiğini ve onlarla amel zamanının geçtiğini izhar eder. (Ebüssuûd)


  فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ عَمَّا جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقِّۜ 

 

فَ, takdiri  إن سئلت  [eğer sorarlarsa] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cevap cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası  اَنْزَلَ اللّٰهُ, faide-i haber ibtidaî kelam olan mazi fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi emre itaati sağlamak içindir. Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Cevap cümlesine matuf olan …لَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ, nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Mecrur mahaldeki ikinci ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası olan جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقّۜ, faide-i haber ibtidaî kelam olan mazi fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.

لَا تَتَّبِعْ  fiili,  ولا تنحرف  anlamı yüklendiği için  عن  harf-i ceri ile geçişli kılınmıştır. (Keşşâf)

تَتَّبِعْ  fiilinin  عن  harfiyle geçişli kılınması tazmin sanatıdır.

Hak kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقّ  ibaresinda istiare vardır. Hak yani vahiy canlı bir varlığa benzetilmiştir.

Burada da zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, mehabeti artırmak ve hükmün illetini zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

تَتَّبِعْ  ifadesi ile “Haktan sapma!” manası kastedilmiştir. Bundan dolayı fiil, عن harf-i ceri ile kullanılmıştır. Sanki “Onların hevalarına uyarak Sana gelen haktan sapma!” denilmektedir. (Fahreddin er-Râzî)


لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجاًۜ 


Müstenefe olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  لِكُلٍّ  amili olan  جَعَلْنَا  fiiline önemine binaen takdim edilmiştir. 

جَعَلْنَا  fiilinin iki mef’ûlu olan  شِرْعَةً  ve  مِنْهَاجً  kelimelerindeki tenvin, tazim ifade eder. Atıf temâsül nedeniyledir.

شِرْعَةً  kelimesinde istiare vardır. Çünkü şeriatın sözlükteki anlamı, “su kaynağına ulaştıran yol”dur. Dinler, sevap kazanılacak yerler ve kulları menfaatlerine ulaştıran yollar olduğundan şeriatlar diye isimlendirilmiştir. Bu durumda dinler suya, özellikle de tatlı ve kandıran suya ulaştıran pınar yollarına benzetilmiş oluyor. (Şerîf er-Radî)

شِرْعَةً, bir şeyin başlangıç hali, مِنْهَاجًاۜ, gelişme halidir.

مِنْهَاجً, geniş yoldur. Burada kavmin suya giden yolu kastedilmiştir. (Âşûr)

“İçinizden herkes için kıldık” ey insanlar “bir şeriat” o da suya götüren yoldur. Din ona benzetilmiştir, çünkü ebedî hayata sebep olacak şeye götürür. (Beyzâvî)


وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْ

 

Cümle  جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً’e matuftur. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  شَٓاءَ اللّٰهُ  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celalin müsnedün ileyh olması, müminleri uyarmak ve emre itaate teşvik amacına matuftur.

Şartın cevabı  لَ karinesiyle gelen  لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber talebî kelamdır.

Nahivciler  لَوْ  edatını, şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

اُمَّةً وَاحِدَةً  tekid için gelmiş bir sıfat tamlamasıdır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

وَ  atıf,  لٰكِنْ  istidrâk harfidir.  لٰكِنْ  kendisinden sonra gelen cümleye, önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (İtkan, c. 2 s. 474) 

…لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي  cümlesine dahil olan  لِ, lâm-ı ta’lîldir. Gizli bir  اَنْ’le arkasından gelen muzari fiili nasb eder. Masdar teviliyle takdiri  فرّقكم (Sizi ayırdı) olan fiile müteallak olan cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası  اٰتٰيكُمْ , faide-i haber ibtidaî kelam olan mazi fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

لَجَعَلَكُمْ - جَعَلْنَا  ve  اَنْزَلَ - اَنْزَلْنَٓا  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ 


فَ, takdiri  إن كنتم في موضع الاختبار  [Eğer deneme yapacak konumdaysanız] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cevap cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ  [Hayırlarda yarışınız] ibaresinde istiare vardır. Hayırda yarışanlar at üzerinde yarışanlara benzetilmiştir. Yarışanların her biri hedefe ulaşmak için arkadaşı ile yarış eder.(Safvetü’t Tefasir) 


اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَۙ

 

اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًا  cümlesi ta’lîliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

اِلَى اللّٰهِ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مَرْجِعُكُمْ  muahhar mübtedadır. Bu takdim, kasr ifade eder. Müsnedün ileyh, müsnede tahsis edilmiştir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Ayetin başındaki mütekellim zamirinden bu cümlede gaib zamire iltifat edilmiştir.

Ayetin son cümlesi  فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَۙ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  كاَن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. كاَن ’nin  haberinin muzari fiil cümlesi şeklinde gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Car mecrur  ف۪يهِ  önemine binaen amili olan  تَخْتَلِفُونَ ’ye takdim edilmiştir. Bu, takdim-tehir sanatıdır.

جَم۪يعًا - وَاحِدَةً  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعً şeklindeki istînafî kelam da, hayra koşmanın illetini beyan eder. Çünkü zımnen mükâfat ve mücazat vaadini kapsar. (Ebüssuûd)