Hadid Sûresi 21. Ayet

سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ  ...

Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَابِقُوا koşun س ب ق
2 إِلَىٰ
3 مَغْفِرَةٍ bir mağfirete غ ف ر
4 مِنْ -den
5 رَبِّكُمْ Rabbiniz- ر ب ب
6 وَجَنَّةٍ ve bir cennete ج ن ن
7 عَرْضُهَا genişliği ع ر ض
8 كَعَرْضِ genişliği gibi (olan) ع ر ض
9 السَّمَاءِ gök س م و
10 وَالْأَرْضِ ile yerin ا ر ض
11 أُعِدَّتْ hazırlanmış ع د د
12 لِلَّذِينَ için
13 امَنُوا inananlar ا م ن
14 بِاللَّهِ Allah’a
15 وَرُسُلِهِ ve elçilerine ر س ل
16 ذَٰلِكَ işte bu
17 فَضْلُ lutfudur ف ض ل
18 اللَّهِ Allah’ın
19 يُؤْتِيهِ vereceği ا ت ي
20 مَنْ kimseye
21 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
22 وَاللَّهُ ve Allah
23 ذُو sahibidir
24 الْفَضْلِ lutuf ف ض ل
25 الْعَظِيمِ büyük ع ظ م
 

Burada cennetin genişliğiyle ilgili anlatımın amacı bu konuda bir sınır tayin etmek ve ölçü vermek değil, bu genişliğin insan tasavvuruna sığmayacak kadar büyük olduğunu ifade etmektir (İbn Âşûr, XXVII, 408; başka yorumlar için bk. Şevkânî, V, 203; benzer bir ifade ve izahı için bk. Âl-i İmrân 3/133). Belirli şartları yerine getirenlerin, Allah’ın kendilerini bağışlamasını ve cennete koymasını O’nun açısından zorunlu bir sonuç gibi düşünmemeleri için âyetin devamında bir uyarı yapılmakta, bütün bu sonuçların gerçekte Allah’ın lutfundan ibaret olduğu hatırlatılmaktadır.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 250-251
 

Adde عدّ : 

  Aded (عدَد) birleşik sayılardır. Bazılarına göre ise sayıların birleştirilmesidir. Aslında bu iki tanımda aynıdır.


  عدّ kelimesi değişik şekillerde mecâzi anlamlarda da kullanılır.
  ماءٌ عِدٌّ  kesintisiz su. عِدّة sayılan şey.

  إعْداد kelimesi, عَدَّ kökünden gelmektedir. أعْددْتُ هذا لك ‘Bunu senin için hazırladım’ sözü söylendiğinde şu anlama gelir: Bunu ona olan ihtiyacına göre hazırlayabileceğin ve alabileceğin duruma getirdim.

  Kelimedeki asıl anlam bir araya getirerek sayım yapmaktır. Bu kayıtla حَصْىٌ  ve ٌحَسْب kelimelerinden ayırdedilir. الحصي ilmen zabıt altına alarak sayım yapmak, الحَسْبُ ise inceleme kastıyla bir şeyi teftiş etmektir.
Yine bu kelimenin diğer bir kullanım yeri de cem edip ayrıntılı olarak zabıt altına almaktır.

 اِعْدَاد kelimesi hazırlamak anlamında değildir. Allah (c.c.) seyyiat ve hasenatları bir araya getirir, onları tek tek hesap edip sayar ve insanları her ikisine de (seyyiat ve hasenatlar) mülhak eder yani her ikisini de âmillerine ulaştırır. Onlar hakkında kendi indinden bir azab, ecir, nar yada cennet kararı vermez.  (Müfredat-Tahqiq)

  Kuran’ı Kerim’de çeşitli formlarda 57 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri adet, iddet, müteaddid, isti'dad, idâdi (lise) ve tadattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ

 

Fiil cümlesidir.  سَابِقُٓوا  damme üzere mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اِلٰى مَغْفِرَةٍ  car mecruru  سَابِقُٓوا  fiiline mütealliktir.  مِنْ رَبِّكُمْ  car mecruru  مَغْفِرَةٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  جَنَّةٍ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ  cümlesi  جَنَّةٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

عَرْضُهَا mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  كَعَرْضِ  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir.  السَّمَٓاءِ  muzâfun olup kesra ile mecrurdur. الْاَرْضِ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

سَابِقُٓوا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi  سبق ’dir.   

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.


 اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ

 

Cümle  جَنَّةٍ  kelimesinin ikinci sıfatı olarak mahallen mecrurdur. Fiil cümlesidir.  اُعِدَّتْ  fetha üzere meçhul mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هى ’dir.  

لَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اُعِدَّتْ  fiiline mütealliktir.  İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  اٰمَنُوا  fiiline mütealliktir. 

رُسُلِه۪ۜ  atıf harfi  وَ ’la  بِاللّٰهِ ’ye matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اٰمَنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir. 

اُعِدَّتْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  عدد ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 


ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

فَضْلُ  haber olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

يُؤْت۪يهِ  fiili mübtedanın ikinci haberidir.  يُؤْت۪يهِ  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  هِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.

يَشَٓاءُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

يُؤْت۪يهِ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  اتى ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 


وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ

 

İsim cümlesidir.  و  atıf harfidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.

Haberi  ذُو , harfle îrab olan beş isimden biri olup ref alameti  و ’dır.  الْفَضْلِ  muzâfun ileyh olup lafzen mecrurdur,  الْعَظ۪يمِ  ise  الْفَضْلِ ‘nin sıfatıdır.

 

سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

اِلٰى مَغْفِرَةٍ  car mecruru  سَابِقُٓوا  fiiline mütealliktir.  مِنْ رَبِّكُمْ  car mecruru  مَغْفِرَةٍ  kelimesinin mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

مَغْفِرَةٍ ‘deki tenvin kesret ve tazim ifade eder.  رَبِّكُمْ  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.

وَجَنَّةٍ  kelimesi  اِلٰى مَغْفِرَةٍ  car mecruruna matuftur. Bu kelimelerin nekreliği kesret ve tazim ifade eder.

عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ  cümlesi  جَنَّةٍ  için sıfatır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  عَرْضُهَا  mübteda,  كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْاَرْضِۙ  tezat nedeniyle  السَّمَٓاءِ ‘ya atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

عَرْضُهَا - كَعَرْضِ - الْاَرْضِۙ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayetteki teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredildiği için mufassaldır. Müşebbeh cennet, müşebbehün bih arzın ve semanın genişliği, vech-i şebeh genişliktir.

Yarışın, sahada akranlarıyla yarışan kimse gibi öyle bir cennete koşun ki bu cennet gök ile yer arasındaki mesafe kadar geniştir. Süddî, “Yedi kat sema ve yedi kat arz’ın eni kadar.” demiştir. (Keşşâf) 

Burada Cennet’in genişliği ve büyüklüğü teşbih-i mürsel ile tasvîr edilmiştir. Buna delalet etmek üzere ve teşvik için genişliği gök ve yerin genişliğine benzetilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Enin belirtilip boyun belirtilmemesi şundandır: Eni ve boyu olan her şeyin eni boyundan daha kısadır. Eni genişlikle nitelenen bir şeyin boyunun daha geniş ve daha uzun olduğu zaten anlaşılır. Arzdan kastın ‘en’ değil de genişlik olması da mümkündür. (Keşşâf)

Yüce Allah, dünyayı aşağılayarak durumunun önemsizliğini belirtip ahiretin durumunu da önemli gösterdikten hemen sonra, kullarını ahirette vadetmiş olduğu mükâfata ulaşmak için yarışmaya teşvik etmiştir. Bu da, şiddetli azaptan kurtaracak mağfiret ve cennete girme başarısıdır. (Keşşâf) 

جَنَّةٍ  için ikinci sıfat cümlesi olan  اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Mecrur mahaldeki cemi müzekker has ism-i mevsûl  لِلَّذ۪ينَ , harf-i cerle birlikte  اُعِدَّتْ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اللّٰهُ  -  رَسُولَهُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

وَرَسُولَهُ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması Resul için tazim ve teşrif ifade eder.

Mağfiret ve cennet, ancak günah olan her şeyden vaz geçme ve taat olan her şey ile meşgul olmakla elde edilir. (Fahreddin er-Râzî)

Ayette mağfiret, Cennetten önce zikredilmiş, çünkü tahliye süslemeden önce gelir. (Ebüssuûd)


ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen  ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ  cümlesinin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  ذٰلِكَ  mübteda,  فَضْلُ اللّٰهِ  haberdir.

Müsnedün ileyhin uzağı işaret etmekte kullanılan işaret ismi ile marife olması, dikkatleri işaret edilene yoğunlaştırmak ve onu yüceltmek  içindir.

Müsnedin izafetle marife olması veciz anlatımın (az sözle çok mana ifade etme) yanında tazim ifade eder. 

Veciz ifade kastına matuf  فَضْلُ اللّٰهِ  izafetinde, lafza-ı celâle muzâf olan  فَضْلُ , tazim ve şeref kazanmıştır. فَضْلُ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

İşaret isminde istiare vardır.  ذٰلِكَ  ile Allah’ın fazlına işaret edilmiştir.

Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan, istiare oluşur. Câmi’, her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân İlmi)

ذَ ٰ⁠لِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sûreleri Belâgi Tefsiri, Duhan/57, C. 5, s. 190)   

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ  cümlesi  فَضْلُ ‘den haldir. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Fiilin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  يَشَٓاءُ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 


وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ

 

وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Lafza-i celâlin tekrarında tecrîd, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اللّٰهُ  mübtedadır. Haberi olan ذُو , harfle îrab olan beş isimden biridir.  الْفَضْلِ  muzâfun ileyhtir.

الْفَضْلِ  için sıfat olan  الْعَظ۪يمِ  kelimesi, sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Ayetin son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.