A'râf Sûresi 43. Ayet

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...

Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık. Altlarından da ırmaklar akar. “Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler” derler. Onlara, “İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!” diye seslenilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَزَعْنَا ve çıkarıp atmışızdır ن ز ع
2 مَا ne varsa
3 فِي içinde
4 صُدُورِهِمْ göğüsleri ص د ر
5 مِنْ -den
6 غِلٍّ kin- غ ل ل
7 تَجْرِي akmaktadır ج ر ي
8 مِنْ
9 تَحْتِهِمُ altlarından ت ح ت
10 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
11 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
12 الْحَمْدُ hamdolsun ح م د
13 لِلَّهِ Allah’a
14 الَّذِي o ki
15 هَدَانَا lutfedip bizi getirdi ه د ي
16 لِهَٰذَا buraya
17 وَمَا
18 كُنَّا biz ك و ن
19 لِنَهْتَدِيَ (doğruyu) bulamazdık ه د ي
20 لَوْلَا eğer
21 أَنْ
22 هَدَانَا bizi getirmeseydi ه د ي
23 اللَّهُ Allah
24 لَقَدْ muhakkak
25 جَاءَتْ getirmişler ج ي ا
26 رُسُلُ elçileri ر س ل
27 رَبِّنَا Rabbimizin ر ب ب
28 بِالْحَقِّ gerçeği ح ق ق
29 وَنُودُوا onlara seslenildi ن د و
30 أَنْ
31 تِلْكُمُ işte size
32 الْجَنَّةُ cennet ج ن ن
33 أُورِثْتُمُوهَا o size miras verildi و ر ث
34 بِمَا karşılık
35 كُنْتُمْ ك و ن
36 تَعْمَلُونَ yaptıklarınıza ع م ل
 

Allah cennet ehlinin ruhlarını her türlü kötü duygulardan, bilhassa toplumsal sevgi ve kardeşliğin en büyük engellerinden olan kin ve öfkeden arındıracaktır. Bu sebeple cennet bir “barış ve esenlik yurdu” (bk. En‘âm 6/127; Yûnus 10/25) olacak; orada bulunanların ayaklarının altından cennet ırmakları akacak; onlar, ruhlarını arındıran, kendilerini cennetin güzelliklerine kabul buyuran Allah’a şükürlerini “Bizi bu nimete kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bize bahşetmeseydi biz kendiliğimizden elde edemezdik” diyerek dile getireceklerdir. Bu ruhanî arınmışlık ve cennet nimetleri kuşkusuz Allah’ın lutfudur. Fakat o lutfa ancak iman ve hayırlı işlerle liyakat kazanıldığı için Allah’a hamdeden cennet ehline “İşte size cennet. Yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık o size verildi” diye seslenilecektir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 527

 

 

Resûl-i Ekrem’in buyurduğuna göre, Cennet’e giren herkese ,daha cok sevinip şükretmesi için Cehennem’deki yeri gösterilecek ve kötü işler yapsaydi oraya gireceği kendisine hatırlatılacaktır. Cehennem’e giren herkese de , daha cok üzülüp pişman olamasi için Cennet’teki yeri gösterilecek ve iyi işler yapsaydı oraya gireceği söylenecektir. (Buhâri,Rikak 51).
Resûl-i ekrem başka bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

Riyazus Salihin, 1896 Nolu Hadis
Ebû Saîd ve Ebû Hureyre radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz cennette ebediyyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak, hiç hastalanmayacaksınız; hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.”
(Müslim, Cennet 22. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 41) 

 

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  نَزَعْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

ف۪ي صُدُورِهِمْ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ غِلٍّ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf haline müteallıktır.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ  cümlesi  صُدُورِهِمْ ‘deki zamirin hali olarak mahallen mansubtur.

تَجْر۪ي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْ تَحْتِهِمُ  car mecruru, تَجْرِي  fiiline müteallıktır.

Muttasıl zamir  هِمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الْاَنْهَارُ  kelimesi,  تَجْرِي  fiilinin failidir.  

 

 وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا ‘dur.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

الْحَمْدُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  لِلّٰهِ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır. Müfret müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , lafza-i celâlin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  هَدٰينَا لِهٰذَا ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

هَدٰينَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

لِهٰذَا  car mecruru  هَدٰينَا  fiiline müteallıktır. 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  كُنَّا  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi  نَا  mütekellim zamiridir.

لِنَهْتَدِيَ  fiiline dahil olan  لِ, lâm-ı cuhûddur. Muzariyi gizli bir  أن ’le nasb ederek masdara çevirmiştir.

أن  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  كُنَّا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.

نَهْتَدِيَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُ  cümlesi hal olarak mahallen mansubtur.

لَوْلَٓا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için gelmiştir,  هلا  yani “değil mi” manasındadır.

اَنْ  ve  masdar-ı müevvel, mahzuf haberin mübtedası olarak mahallen merfûdur. Takdiri,  لولا هداية الله لنا موجودة (Keşke bizde Allah’ın hidayeti olsaydı.) şeklindedir.

هَدٰينَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. 

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, لولا أن هدانا الله ما كنّا لنهتدي (Allah bize hidayet etmeseydi biz hidayete ermezdik.) şeklindedir.

نَهْتَدِيَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi  هدي’dir.

İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. 


لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ

 

لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

جَٓاءَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  رُسُلٌ  fail olup lafzen merfûdur.

رَبِّنَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِالْحَقّ  car  mecruru  رُسُلُ  kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, جاؤوا متلبسين بالحق (Hak ile geldiler.) şeklindedir.


وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  نُودُٓوا  damme üzere meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

اَنْ  tefsir harfidir. İşaret ismi  تِلْكُمُ  mübteda olup mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  كُمُ  ise muhatap zamiridir.

الْجَنَّةُ  işaret isminden bedel veya sıfattır.

اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

Cemi müzekker muhatap mazi fiillere, mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir.

اُو۫رِثْتُمُوهَا  meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمُ  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiiline müteallıktır.

كُنْتُمْ  nakıs fiildir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  تَعْمَلُونَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.

تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

نُودُٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  ندي ’dur.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

 

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ

 

Ayetin ilk cümlesi,  اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ  cümlesine tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نَزَعْنَا  (çıkarıp attık) fiilinin mazi oluşu kesinlik ifadesi içindir. Henüz gerçekleşmemiş olayların mazi fiille ifade edilmesi, Kur’an’ın beyan özelliklerindendir.

نَزَعْنَا  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası  ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlün sılasının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ cümlesi, cennet ashabının hali olarak nasb mahallindedir. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.

Hal cümlesinin  و ’sız gelmesi, altlarından ırmaklar akmasının, hal-i müekkide olduğunu ifade eder. Yani bu onların sabit bir vasfıdır.

Sahibinden ayrılmayan sabit bir vasıf kastedildiği, mesela: هذا اخوك عطوف “Bu, çok şefkatli kardeşindir.” cümlesinde olduğu gibi uzunluk, kısalık, esmerlik, sarışınlık vs. sabit vasıfların ifade edildiği hal cümleleri böyledir. Bunlar her zaman “و”sız gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Kin manasındaki  غِلٍّ  kelimesi Kur’an’da üç yerde geçmiştir. İkisi aynı şekilde gelmiş, biri de dua olarak gelmiştir:  

رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذٖينَ سَبَقُونَا بِالْاٖيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فٖي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَحٖيمٌ 

“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin.” (Haşr/10) 

Dünyada da kin ve nefret duygularından kurtulabilmek için bol bol istiğfar çekip bu duayı vird edinebiliriz.

Kin ne kadar insanı rahatsız eden bir şey ki cennetliklere verilecek şeylerin en başında göğüslerden kinin çıkarılması zikredilmiştir.

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ  [Kalplerindeki hasedi ve gizli kini çekip çıkardık] sözünde istiare vardır. Çünkü burada gerçek manada çekip çıkarılması mümkün olan bir şey bulunmamaktadır. O yüzden anlam gönüllerinde yer etmiş kini onlara unutturarak ve bu duyguların yerine güzel duygular var etmek suretiyle onların gönlündekini ortadan kaldırdık şeklindedir. Bazı müfessirler bunun anlamı konusunda şöyle demiştir: Cennet ehli derece yüksekliği ve üstün mertebelere ulaşma hususunda birbirine haset etmezler, buradaki  غِلٍّ  haset demektir. (Şerîf er-Radî) 

Burada nehirlerin inananların altından aktığı söylenmiştir. Halbuki başka pek çok yerde nehirlerin cennetin altından aktığı ifade edilmiştir. Burada değişik bir kullanım sözkonusudur. Altından nehir akması, otorite sahibi olmayı ifade eder. Yönetim ondadır. İstediğini elde eder. Firavun da kavmine şöyle diyordu: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Altımdan nehirler akmıyor mu?

Bu ayetten murad şudur: “Cennetliklerin dereceleri, kemâl ve noksanlıklarına göre farklı farklıdır, işte bundan dolayı Hakk Teâlâ onların kalplerinden hasedi silmiş atmıştır. Öyle ki daha düşük derecede olanlar, ileri derecede olanlara haset etmezler.” (Fahreddin er-Râzî) 

الغِلُّ  kelimesi; kin, nefret ve öfke demektir. Başkalarının yaptığı ameller dolayısıyla idrak ettiği ve hoşlanmadığı şeyler dolayısıyla hissettiği duygulardır. Haset;  غِلٍّ cinsinden değil, daha farklı bir hissiyattır. (Âşûr)


  وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ 

 

وَ ’la gelen cümle …تَجْر۪ي مِنْ  cümlesine matuftur.  mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan …الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا  cümlesi  sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  الْحَمْدُ ’nün haberi mahzuftur.  لِلّٰهِ  bu mahzuf habere müteallıktır.

İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur.

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meani İlmi)

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي, lafza-i celâl için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Mevsûllerde müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Mevsûlün sılası  هَدٰينَا لِهٰذَا,  mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede  هٰذَا  ile hidayete işaret edilmesi tazim ifade etmiştir. Mahsus şeyleri işaret etmekte kullanılan işaret isimleriyle burada olduğu gibi, akli şeylere işaret edilirse istiare oluşur. Câmi’, her ikisindeki mutlak tahakkuktur.

وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ  cümlesi mekulü’l-kavle matuf veya haldir.  وَ ’ın istînâfiyye olduğu da söylenmiştir. Menfi  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Lâm-ı cuhûd sebebiyle masdar tevilindeki  لِنَهْتَدِيَ  cümlesi, كان ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

Onların yeminle teyit ettikleri sözleri de Peygamberlerin getirdiklerine iman etmiş olmalarından dolayı duydukları iftihar ve sevinci ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

Bu cümle Cennetteki hallerini açıklayan bir itiraz cümlesidir. Nâr ehlinin azabını açıklayan itiraz cümlesinin mukabilidir. (Âşûr)


لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ


Fasılla gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır.  لَوْلَٓا ’nın, takdiri  ما كنّا لنهتدي [biz hidayete ermezdik] olan cevabı, öncesinin delaletiyle mahzuftur. Bu, îcâz-ı hazif sanatıdır.

اَنْ  ve akabindeki  هَدٰينَا اللّٰهُۚ cümlesi masdar teviliyle,  mahzuf haber için mübteda konumundadır.

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Cümlede müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz ve teberrük içindir.


 لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ

 

وَ  istînâfiyye,  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.  

قَدْ  ve  لَ  ile tekid ifade edilen cevap cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

رُسُلُ رَبِّنَا  izafetinde, Rabb isminin muzâfun ileyhi olan  نَا  zamiri ve Rabb ismine muzâf olan  رُسُلُ, şan ve şeref kazanmıştır.

رَبِّنَا  izafeti, mütekellimin Allah Teâlâ’ya yakın olma ve rububiyet vasfına sığınma isteğine işaret eder.

Muhatabın Resulü inkâr etmemesine rağmen bu fiilin kasem lâm’ı ve  قَدْ  ile tekid edilmesi, ya nimete kavuştukları zaman resulun kendilerine vadettiği nimetin aynısı olduğu için yaşadıkları hayret ve mutluluk içindir ya da Allah ve Resulüne sena içindir. (Âşûr)

 

 وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

وَ  ’la gelen cümle istînâfa veya …قَالُوا ’ya matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede fiilin meçhul binası, mef’ûle dikkat çekme amacına matuftur.

اَنْ, nida ile ilgili tefsiriye veya muhaffefe  أن ’dir. Akabindeki …تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا  şeklindeki isim cümlesinde, müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenin önemini vurgulayarak tazim ifade eder. Haberin mazi fiille gelmesi ise hudûs ve hükmü takviye ifade etmiştir.

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا  ve sılası olan isim cümlesi  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ, başındaki harf-i cerle birlikte, masdar teviliyle  اُو۫رِثْتُمُوهَا  fiiline müteallıktır.

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

هَدٰينَا - لِنَهْتَدِيَ  ve  كُنْتُمْ - كُنَّا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

كُنْتُمْ - مَا كُنَّا  kelimeleri arasında tıbak-ı selb sanatı vardır.

Farklı manalardaki  اَنْ ’ler arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Varis kılınmak; hiç emek çekmeden kavuşmayı ifade eder. Demek ki cenneti aslında biz çalıştıklarımızla kazanmıyoruz. Din de bize mirastır.

[İşte yaptığınız şeyler sebebiyle sizin varis olduğunuz cennet budur] sözü de bir bakıma açık istiaredir. Çünkü miras bir kimsenin ölümünden sonra onun mülkünden hak edinme yoluyla diğer bir insana intikal eden maldır. Kasas Suresi, 58; Âl-i İmran Suresi, 180 gibi ayetlerde Allah’ın yarattıklarına varis olarak nitelenmesi ise mecazdır. Bu mecaz ile anlatılmak istenen şudur: Allah yarattıklarının fani olmalarından göğünün ve yerinin yıkılmasından sonra bakī kalacak olandır. Bu istiarede şöyle düşünülür: Bu müminler dünya yurdunda mükafat ve sevabı hak etmelerini sağlayan ameller yapınca, bu da onlara sadece ahiret yolundaki cennette sağlanabileceği için sanki cennete girmeyi hak etmiş olurlar. Bu sebeple cennet başka bir kavmin ikamet edip göçmesinden sonra müminlerin ikametgahı olmasa bile “müminlere miras kılınma” ile nitelenmesi güzel olmuştur.

Allah isminin telezzüz ve tazim için yapılan tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Bu hitap ya Allah ya da meleklerdendir. Uygun olan, nida edenin Allah Teâlâ olmasıdır. (Fahreddin er-Râzî) 

Bu,  أنَّ  edatından hafifletilerek yapılan  أنْ  olup  أنَّهُ  takdirindedir ve bu zamir, “şan” içindir. Buna göre kelamın takdiri şöyledir:  نُودُوا بِاَنَّهُ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ

Bana göre en doğrusu, bu  أنْ  edatının, nidanın “tefsiriyye”si olmasıdır. Buna göre ifadenin takdiri,  وَنُودُوا اَىْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ  şeklindedir. Bu meânî alimlerinin görüşü olup buna göre mana, “Tıpkı miras malının mirasçılara geçişi gibi cennet de sizin elinize geçti.” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

بِما كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ifadesindeki  بِ  harfi, sebebiyyedir. Yani amelleri sebebiyle demektir. Bu ameller de iman ve salih ameldir. Bu kelam Allah Teâlâ'nın amelleri sebebiyle onları methetmesi ve teşekkür etmesidir. (Âşûr)