Tevbe Sûresi 38. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ  ...

Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 مَا ne oldu ki?
5 لَكُمْ size
6 إِذَا zaman
7 قِيلَ dendiği ق و ل
8 لَكُمُ size
9 انْفِرُوا savaşa çıkın ن ف ر
10 فِي
11 سَبِيلِ yolunda س ب ل
12 اللَّهِ Allah
13 اثَّاقَلْتُمْ çakılıp kaldınız ث ق ل
14 إِلَى
15 الْأَرْضِ yere ا ر ض
16 أَرَضِيتُمْ razı mı oldunuz? ر ض و
17 بِالْحَيَاةِ hayatına ح ي ي
18 الدُّنْيَا dünya د ن و
19 مِنَ karşılık
20 الْاخِرَةِ ahirete ا خ ر
21 فَمَا ama
22 مَتَاعُ geçimi م ت ع
23 الْحَيَاةِ hayatının ح ي ي
24 الدُّنْيَا dünya د ن و
25 فِي göre
26 الْاخِرَةِ ahirete ا خ ر
27 إِلَّا pek
28 قَلِيلٌ azdır ق ل ل
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  الَّذ۪ينَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ ’dır.

مَا  istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru  مَا nın mahzuf haberine müteallıktır.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

ق۪يلَ  meçhul mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ق۪يلَ  meçhul mebni mazi fiildir.  لَكُمُ  car mecruru  ق۪يلَ  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli  انْفِرُوا ’dur.  انْفِرُوا  cümlesi  ق۪يلَ  fiilinin naib-i faili olarak mahallen merfûdur.

انْفِرُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ف۪ي سَب۪يلِ  car mecruru  انْفِرُوا  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup lafzen mecrurdur.

اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِ  cümlesi  لَكُمْ ’deki hitap zamirinin hali olarak mahallen mansubtur.

اثَّاقَلْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَى الْاَرْضِ  car mecruru  اثَّاقَلْتُمْ  fiiline müteallıktır.

اثَّاقَلْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  ثقل ’dir. Aslı  تثاقلتم  şeklindedir.  ت  harfi idgam için  ث  harfine dönüşmüş, başına vasıl hemzesi gelmiştir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür (görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (mufaale babına ait bir fiilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı manada kullanılması) anlamları katar.


  اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ



Hemze istifham harfidir.  رَض۪يتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

بِالْحَيٰوةِ  car mecruru  رَض۪يتُمْ  fiiline müteallıktır.  الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةِ ’nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

مِنَ الْاٰخِرَةِ  car mecruru  رَض۪يتُمْ  fiiline müteallıktır. 

فَ  istînâfiyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  مَتَاعُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  الْحَيٰوةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةِ ’nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

فِي الْاٰخِرَةِ  car mecruru  قَل۪يلٌ ’e müteallıktır.

اِلَّا  hasr edatıdır.  قَل۪يلٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İsm-i mevsûl olan  الَّذ۪ينَ  münada olan  اَيُّ ’dan bedel veya sıfattır. 

Sılası  اٰمَنُٓوا, mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا  şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır.

Nidanın cevabı istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, takrir ve azarlama kastı taşımaktadır. Vaz edildiği anlamdan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

İbni Abbas'dan bu ayetin, Tebük Gazvesi ile ilgili olarak nazil olduğu rivayet edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla soruda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde ise tecrîd sanatı vardır.  

نْفِرُ  kelimesinin aslı, vâcip (gerekli) olan bir işten dolayı herhangi bir yere gidip çıkma anlamına gelir. Bu çıkıp giden topluluğa da nefîr (topluluk, cemaat) denir. 

(Fahreddin er-Râzî)

İstifham ismi  مَا ’nın mübteda olduğu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَكُمْ, mahzuf habere müteallıktır.  

مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ  (Size…. Denildiğinde, size ne oluyor?) inkâr ve kınama kastedilen bir sorudur. Bunun için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. (Safvetu’t Tefasir)

ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah'ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır.

Kazvini’ye göre  ف۪ي  harf-i cerinin dahil olduğu kelime zarfa benzetilmiştir. Câmi’ her ikisinde de mutlak irtibat ve alakadır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafeti  lafzâ-i celâle muzâf olması  سَب۪يلِ  için tazim ve şeref ifade eder.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresinde istiare vardır. سَب۪يلِ  kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. 

اثَّاقَلْتُمْ  cümlesi hal olarak mansub mahaldedir. Şarttan mücerret zaman zarfı اثَّاقَلْتُمْ ,اِذَا’a müteallıktır. 

اثَّاقَلْتُمْ  kelimesi, الميل (meyletti) ve الإخلاد (ebedilik duygusuyla yere yöneldi) fiillerinin manasını tazammun ettiği için اِلَى harf-i ceriyle kullanılmıştır. (Fahreddin er-Râzî,

Âşûr)

اِذَا ’nın muzâf olduğu  ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

ق۪يلَ  fiili, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Mekulü’l-kavli olan  انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

الثِّقَلُ; kişinin bedeninin ağırlık sebebiyle aşağıya çekildiği, bu sebeple hareketinin zorlaştığı durumdur. Burada bu kelime ağırlaşmak-yavaşlamak anlamında mecaz-ı mürsel olarak kullanılmıştır. Ayrıca kendilerinde var olan yavaşlama ve ağırlaşmanın zayıflık ve güçsüzlüklerinden değil de beldelerinde kalmaya ve orada bulunan mal-mülklerine olan bağlılıklarından ileri gelmesinden dolayı burada tariz vardır. (Âşûr)

اثَّاقَلْتُمْ  (Gevşeyip tembelleştiniz) ibaresinin anlamı şöyledir: Dünyaya ve şehvetlerinize yönelerek seferin/savaşın zorluklarından ve sıkıntılarından ikrah ettiniz… Araf Suresi 176. ayetteki  أخلد إلى الأرض  ifadesi de anlamca bunun benzeridir. (Keşşâf, 1, s. 258)

Bu ayetteki  اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ  ifadesinden, ilk bakışta sıcak mevsim şartları gereği altından ayrılmak istemedikleri ağaçların gölgesine çekilip savaşa çıkmayı yavaştan alarak Tebük seferinden geri kalan Müslümanlara, “Size ne oluyor da yerlerinize çakılıp kalıyorsunuz.” anlamı çıkmaktadır. Fakat ikinci ve belki de asıl kastedilen anlam Müslümanlar açısından bu kadar önemli ve kendilerine şeref kazandıracak olan cihat konusunda yaptıkları bu davranıştan dolayı bulundukları düşük derece ve konumda sabit kalmalarıdır. (Hasan Uçar, Doktora Tezi, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)


 اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mazi fiil sıygasında gelen cümlede hemze, inkarî manadadır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp, kınama ve inkâr amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

آثَرْتُمْ  veyahut  فَضَّلْتُمْ  gibi fiiler yerine  رَض۪يتُمْ  fiilinin tercih edilmesinin sebebi, inkârda mübalağa sebebiyledir. Çünkü (رَضِيَ بِكَذا) fiili, ruhun(nefsin,kişinin) inşirah bulmasına(rahatlamasına) delalet eder. (Âşûr)

مِنَ الْاٰخِرَةِۚ  [ahireti bırakıp da] yani  ahiretin karşısında demektir.  مِنَ  harf-i ceri  لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً  (Sizin yerinizi tutacak melekler… (Zuhruf Suresi, 60)] ayetinde de bu şekilde kullanılmıştır.  فِي الْاٰخِرَةِۚ  “ahirete göre/onun yanında” demektir. (Keşşâf)

الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِۚ  arasında tıbâk-ı îcab vardır.

الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِۚ - لَكُمُ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ  cümlesinde îcaz-ı hazif vardır. Takdiri: اَرَض۪يتُمْ بِنغمة الدُّنْيَا الفاني عن نعمة الْاٰخِرَةِۚ  şeklindedir. Ayetteki  مِنَ, hazfedilmiş olan  نغمة ’den bedeldir. Ayette icaz ve hazif üslubunun üstün bir örneği vardır. Yani ahiret nimetleri yerine dünya nimetlerine ve lezzetlerine razı mı oldunuz? demektir. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

اَرَض۪يتُمْ  ifadesindeki soru edatı olan hemze inkârî haber olarak kullanılmıştır. “Dünya hayatına razı olmayın.” anlamına gelmektedir. (el-Huneyn, en-Nuzumu, s. 65) 

Ta’lil manasındaki cümlede  مَا  nafiye,  فَ, istînâfiyyedir. Kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Mübteda ve haber arasındaki kasr, kasr-ı mevsûf ales’s-sıfattır.  مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا  maksûr/mevsuf,  قَل۪يلٌ  maksûrun aleyh/sıfattır.

Zarf harfi olan  في  burada mukayeseye delalet etmek üzere gelmiştir. (Âşûr) 

Son cümlede yer alan nefy edatı olan  ما  ve son bölümdeki istisna edatı olan  اِلَّا  ile birlikte kasr ifade etmektedir. Dünya hayatı nimetlerinin ahiret hayatının yanında neredeyse yok denecek kadar az olduğuna işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle ahiret hayatı nimetlerinin yanında dünya hayatının nimetleri yok denecek kadar azdır. (Şeyma Çetinkaya, Cihâd ve Kıtâl Ayetlerinde Te’kîd)

فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا [Dünya hayatının nimeti ….değildir.] ibaresinde, ahirete nispetle dünyanın değersizlik ve adiliğini daha iyi açıklamak için zamir yerine, açık isim getirilmiştir. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

قَل۪يلٌ - ق۪يلَ  kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.