19 Kasım 2024
Tevbe Sûresi 37-40 (192. Sayfa)
Tevbe Sûresi 37. Ayet

اِنَّمَا النَّس۪ٓيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَاماً وَيُحَرِّمُونَهُ عَاماً لِيُوَاطِؤُ۫ا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللّٰهُۜ زُيِّنَ لَهُمْ سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ۟  ...


Haram ayları ertelemek, ancak inkârda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr edenler saptırılır. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah’ın haram kıldığını helâl kılmak için haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّمَا şüphesiz
2 النَّسِيءُ ertelemek ن س ا
3 زِيَادَةٌ daha ileri gitmektir ز ي د
4 فِي
5 الْكُفْرِ küfürde ك ف ر
6 يُضَلُّ saptırılır ض ل ل
7 بِهِ onunla
8 الَّذِينَ kimseler
9 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
10 يُحِلُّونَهُ onu helal sayarlar ح ل ل
11 عَامًا bir yıl ع و م
12 وَيُحَرِّمُونَهُ ve haram sayarlar ح ر م
13 عَامًا bir yıl ع و م
14 لِيُوَاطِئُوا denk gelsin diye و ط ا
15 عِدَّةَ sayısı ع د د
16 مَا
17 حَرَّمَ haram kıldığının ح ر م
18 اللَّهُ Allah’ın
19 فَيُحِلُّوا helal yapsınlar ح ل ل
20 مَا
21 حَرَّمَ haram kıldığını ح ر م
22 اللَّهُ Allah’ın
23 زُيِّنَ süslü gösterildi ز ي ن
24 لَهُمْ kendilerine
25 سُوءُ kötülüğü س و ا
26 أَعْمَالِهِمْ yaptıkları işin ع م ل
27 وَاللَّهُ ve Allah
28 لَا
29 يَهْدِي yol göstermez ه د ي
30 الْقَوْمَ toplumuna ق و م
31 الْكَافِرِينَ kafirler ك ف ر
36.Ayetle tefsiri verilmiştir.

اِنَّمَا النَّس۪ٓيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَاماً

 

اِنَّمَا  kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olan buradaki  مَا  harfidir,  اَنَّ  harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur.  اَنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.

النَّس۪ٓيءُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  زِيَادَةٌ  haber olup lafzen merfûdur.  فِي الْكُفْرِ  car mecruru  زِيَادَةٌ ’e müteallıktır.

يُضَلُّ بِهِ  cümlesi  النَّس۪ٓيءُ ’nun ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.  يُضَلُّ  merfû meçhul muzari fiildir.

بِهِ  car mecruru  يُضَلُّ  fiiline müteallıktır.  بِ  harf-i ceri sebebiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يُحِلُّونَهُ عَاماً  cümlesi  الَّذ۪ينَ ’nin hali olarak mahallen mansubtur.

يُحِلُّونَهُ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  عَاماً  zaman zarfı,  يُحِلُّونَهُ   fiiline müteallıktır.


وَيُحَرِّمُونَهُ عَاماً لِيُوَاطِؤُ۫ا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ 

يُحَرِّمُونَهُ عَاماً cümlesi atıf harfi   وَ ‘la makabline matuftur. 

يُحَرِّمُونَهُ fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  عَاماً  zaman zarfı,  يُحِلُّونَهُ   fiiline müteallıktır.

لِ  harfi,  يُوَاطِؤُ۫ا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile birlikte  يُحَرِّمُونَهُ  fiiline müteallıktır. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُوَاطِؤُ۫ا  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عِدَّةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  حَرَّمَ اللّٰهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

حَرَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

يُوَاطِؤُ۫ا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  وطأ ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.


فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللّٰهُۜ زُيِّنَ لَهُمْ سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْۜ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf  harfidir.  يُحِلُّوا  fiili  نَ ’un hazfiyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  حَرَّمَ اللّٰهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

حَرَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

زُيِّنَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  زُيِّنَ  fiiline müteallıktır.

سُٓوءُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.  اَعْمَالِهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. 

Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

حَرَّمَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرم ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

 وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ۟

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. 

لَا يَهْدِي  haber olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَهْدِي  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

الْقَوْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  ٱلۡكَـٰفِرِینَ  kelimesi  الْقَوْمَ ’nin sıfatı olup nasb alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْكَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّمَا النَّس۪ٓيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَاماً وَيُحَرِّمُونَهُ عَاماً لِيُوَاطِؤُ۫ا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللّٰهُۜ

 

İstînâfiyye olan ayetin ilk cümlesi kasrla tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkarî kelamdır. Kasr-ı mevsûf, ale’s-sıfattır.  النَّس۪ٓيءُ  maksûr/mevsuf,  زِيَادَةٌ  sıfat/ maksûrun aleyhtir.

النَّس۪ٓيءُ, Haram aylardan bir ayın hürmetini başka bir aya nakletmek veya ertelemek, küfürde ziyadesiyle ileri gitmek demektir. Çünkü bu, Allah Teâlâ'nın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram saymaktır. Bu itibarla bu iş, onların küfrüne ilave bir küfür ve onların dalaletine ilave bir dalalet olmuştur. (Ebüssuûd, Keşşâf)

فِي الْكُفْرِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla küfür, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü küfür, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak onların bu konudaki aşırılıklarını ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

اِنَّمَا  hasr edatıdır. Bir soruya karşılık gelen cümlede bu edattan hemen sonra maksûr, ardından maksûrun aleyh gelir.

يُضَلُّ بِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا  cümlesi,  النَّس۪ٓيءُ  için ikinci haberdir. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.  بِهِ ’deki  بِ  harfi sebebiyet bildirir.

Naib-i fail konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası  كَفَرُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

İsm-i mevsûlden hal olan  يُحِلُّونَهُ عَاماً  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki  وَيُحَرِّمُونَهُ عَاماً  cümlesi, bu cümleye tezat nedeniyle atfedilmiştir.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيُوَاطِؤُ۫ا عِدَّةَ  cümlesi, mecrur mahalde olup  يُحَرِّمُونَهُ  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

عِدَّةَ ’nin muzâfun ileyhi konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası  حَرَّمَ اللّٰهُ şeklinde müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i  haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması, korku ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللّٰهُ  cümlesi …لِيُوَاطِؤُ۫ا  cümlesine matuftur. Aynı üslupta gelen cümlede mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası  حَرَّمَ اللّٰهُ  şeklinde müspet mazi fiil sıygasında gelerek, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i  haber ibtidaî kelamdır.

عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ  ayetinde haram ayların sayısının yaklaşık olarak ne olduğu belirtilmeden ism-i mevsûl olan  ما  ile ifade edilişi, onların Allah’ın haram kıldığı ayları tazim sebebiyle gözetmelerinin arkasında, inançlarının yattığına işaret etmektedir. Burada onları alaya alma yoluyla tariz vardır. (Âşûr) Lafza-i celâlin kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يُحِلُّونَهُ عَاماً - يُحَرِّمُونَهُ عَاماً  [Onu bir sene helal, bir sene haram kılıyorlar.] cümleleri arasında mukabele,  يُحِلُّونَهُ  ve  يُحَرِّمُونَهُ  fiilleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

عَاماً  ismi iki yerde de nev içindir. (Âşûr)


زُيِّنَ لَهُمْ سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ۟

 

İstînâf cümlesidir, fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil, mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُمْ, naib-i fail olan  سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْ ’e takdim edilmiştir.

Müsnedün ileyhin izafet terkibinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesi kastının yanında tahkir ifade eder.

سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْ  ibaresinde sıfat mevsûfuna muzâf olmuştur, vurgulu bir ifadedir.

Onların bu kötü davranışları, kendileri için tatlı bir duruma getirildi ve nefislerine daha sevimli gösterildi. Bu kötü durumu süslü gösteren ya Allah'tır ya şeytandır ya da nefistir. (Ebüssuûd)

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan  اللّٰهَ  ismiyle marife oluşu ve zamir gelebilecekken zahir ismin zikri, kalbe korku salmak ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Menfi fiil cümlesi formunda gelen müsned, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de muzari fiil olması hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

يُحَرِّمُونَهُ - حَرَّمَ ;الْكُفْرِ- كَفَرُوا - الْكَافِر۪ينَ۟  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ۟  ifadesinde zamir yerine açık isim gelmesi, sadece ayetin sibakında kendilerinden bahsedilenlerin değil, onlar gibi olan diğerlerinin de ihtiva edildiği umumi bir ifadenin kastedilmesindendir. Yani Allah Teâlâ’nın bu tutumu, yeryüzündeki kâfirlerin tümüne şamildir. (Âşûr)

يُحِلُّوا - عَاماً - مَا حَرَّمَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

يَهْدِي - كَفَرُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme Ar. Gör.)

 
Tevbe Sûresi 38. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ  ...


Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 مَا ne oldu ki?
5 لَكُمْ size
6 إِذَا zaman
7 قِيلَ dendiği ق و ل
8 لَكُمُ size
9 انْفِرُوا savaşa çıkın ن ف ر
10 فِي
11 سَبِيلِ yolunda س ب ل
12 اللَّهِ Allah
13 اثَّاقَلْتُمْ çakılıp kaldınız ث ق ل
14 إِلَى
15 الْأَرْضِ yere ا ر ض
16 أَرَضِيتُمْ razı mı oldunuz? ر ض و
17 بِالْحَيَاةِ hayatına ح ي ي
18 الدُّنْيَا dünya د ن و
19 مِنَ karşılık
20 الْاخِرَةِ ahirete ا خ ر
21 فَمَا ama
22 مَتَاعُ geçimi م ت ع
23 الْحَيَاةِ hayatının ح ي ي
24 الدُّنْيَا dünya د ن و
25 فِي göre
26 الْاخِرَةِ ahirete ا خ ر
27 إِلَّا pek
28 قَلِيلٌ azdır ق ل ل

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  الَّذ۪ينَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ ’dır.

مَا  istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru  مَا nın mahzuf haberine müteallıktır.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

ق۪يلَ  meçhul mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ق۪يلَ  meçhul mebni mazi fiildir.  لَكُمُ  car mecruru  ق۪يلَ  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli  انْفِرُوا ’dur.  انْفِرُوا  cümlesi  ق۪يلَ  fiilinin naib-i faili olarak mahallen merfûdur.

انْفِرُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ف۪ي سَب۪يلِ  car mecruru  انْفِرُوا  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup lafzen mecrurdur.

اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِ  cümlesi  لَكُمْ ’deki hitap zamirinin hali olarak mahallen mansubtur.

اثَّاقَلْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَى الْاَرْضِ  car mecruru  اثَّاقَلْتُمْ  fiiline müteallıktır.

اثَّاقَلْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  ثقل ’dir. Aslı  تثاقلتم  şeklindedir.  ت  harfi idgam için  ث  harfine dönüşmüş, başına vasıl hemzesi gelmiştir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür (görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (mufaale babına ait bir fiilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı manada kullanılması) anlamları katar.


  اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ



Hemze istifham harfidir.  رَض۪يتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

بِالْحَيٰوةِ  car mecruru  رَض۪يتُمْ  fiiline müteallıktır.  الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةِ ’nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

مِنَ الْاٰخِرَةِ  car mecruru  رَض۪يتُمْ  fiiline müteallıktır. 

فَ  istînâfiyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  مَتَاعُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  الْحَيٰوةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةِ ’nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

فِي الْاٰخِرَةِ  car mecruru  قَل۪يلٌ ’e müteallıktır.

اِلَّا  hasr edatıdır.  قَل۪يلٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İsm-i mevsûl olan  الَّذ۪ينَ  münada olan  اَيُّ ’dan bedel veya sıfattır. 

Sılası  اٰمَنُٓوا, mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا  şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır.

Nidanın cevabı istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, takrir ve azarlama kastı taşımaktadır. Vaz edildiği anlamdan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

İbni Abbas'dan bu ayetin, Tebük Gazvesi ile ilgili olarak nazil olduğu rivayet edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla soruda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde ise tecrîd sanatı vardır.  

نْفِرُ  kelimesinin aslı, vâcip (gerekli) olan bir işten dolayı herhangi bir yere gidip çıkma anlamına gelir. Bu çıkıp giden topluluğa da nefîr (topluluk, cemaat) denir. 

(Fahreddin er-Râzî)

İstifham ismi  مَا ’nın mübteda olduğu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَكُمْ, mahzuf habere müteallıktır.  

مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ  (Size…. Denildiğinde, size ne oluyor?) inkâr ve kınama kastedilen bir sorudur. Bunun için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. (Safvetu’t Tefasir)

ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah'ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır.

Kazvini’ye göre  ف۪ي  harf-i cerinin dahil olduğu kelime zarfa benzetilmiştir. Câmi’ her ikisinde de mutlak irtibat ve alakadır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafeti  lafzâ-i celâle muzâf olması  سَب۪يلِ  için tazim ve şeref ifade eder.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresinde istiare vardır. سَب۪يلِ  kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. 

اثَّاقَلْتُمْ  cümlesi hal olarak mansub mahaldedir. Şarttan mücerret zaman zarfı اثَّاقَلْتُمْ ,اِذَا’a müteallıktır. 

اثَّاقَلْتُمْ  kelimesi, الميل (meyletti) ve الإخلاد (ebedilik duygusuyla yere yöneldi) fiillerinin manasını tazammun ettiği için اِلَى harf-i ceriyle kullanılmıştır. (Fahreddin er-Râzî,

Âşûr)

اِذَا ’nın muzâf olduğu  ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

ق۪يلَ  fiili, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Mekulü’l-kavli olan  انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

الثِّقَلُ; kişinin bedeninin ağırlık sebebiyle aşağıya çekildiği, bu sebeple hareketinin zorlaştığı durumdur. Burada bu kelime ağırlaşmak-yavaşlamak anlamında mecaz-ı mürsel olarak kullanılmıştır. Ayrıca kendilerinde var olan yavaşlama ve ağırlaşmanın zayıflık ve güçsüzlüklerinden değil de beldelerinde kalmaya ve orada bulunan mal-mülklerine olan bağlılıklarından ileri gelmesinden dolayı burada tariz vardır. (Âşûr)

اثَّاقَلْتُمْ  (Gevşeyip tembelleştiniz) ibaresinin anlamı şöyledir: Dünyaya ve şehvetlerinize yönelerek seferin/savaşın zorluklarından ve sıkıntılarından ikrah ettiniz… Araf Suresi 176. ayetteki  أخلد إلى الأرض  ifadesi de anlamca bunun benzeridir. (Keşşâf, 1, s. 258)

Bu ayetteki  اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ  ifadesinden, ilk bakışta sıcak mevsim şartları gereği altından ayrılmak istemedikleri ağaçların gölgesine çekilip savaşa çıkmayı yavaştan alarak Tebük seferinden geri kalan Müslümanlara, “Size ne oluyor da yerlerinize çakılıp kalıyorsunuz.” anlamı çıkmaktadır. Fakat ikinci ve belki de asıl kastedilen anlam Müslümanlar açısından bu kadar önemli ve kendilerine şeref kazandıracak olan cihat konusunda yaptıkları bu davranıştan dolayı bulundukları düşük derece ve konumda sabit kalmalarıdır. (Hasan Uçar, Doktora Tezi, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)


 اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mazi fiil sıygasında gelen cümlede hemze, inkarî manadadır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp, kınama ve inkâr amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

آثَرْتُمْ  veyahut  فَضَّلْتُمْ  gibi fiiler yerine  رَض۪يتُمْ  fiilinin tercih edilmesinin sebebi, inkârda mübalağa sebebiyledir. Çünkü (رَضِيَ بِكَذا) fiili, ruhun(nefsin,kişinin) inşirah bulmasına(rahatlamasına) delalet eder. (Âşûr)

مِنَ الْاٰخِرَةِۚ  [ahireti bırakıp da] yani  ahiretin karşısında demektir.  مِنَ  harf-i ceri  لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً  (Sizin yerinizi tutacak melekler… (Zuhruf Suresi, 60)] ayetinde de bu şekilde kullanılmıştır.  فِي الْاٰخِرَةِۚ  “ahirete göre/onun yanında” demektir. (Keşşâf)

الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِۚ  arasında tıbâk-ı îcab vardır.

الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِۚ - لَكُمُ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ  cümlesinde îcaz-ı hazif vardır. Takdiri: اَرَض۪يتُمْ بِنغمة الدُّنْيَا الفاني عن نعمة الْاٰخِرَةِۚ  şeklindedir. Ayetteki  مِنَ, hazfedilmiş olan  نغمة ’den bedeldir. Ayette icaz ve hazif üslubunun üstün bir örneği vardır. Yani ahiret nimetleri yerine dünya nimetlerine ve lezzetlerine razı mı oldunuz? demektir. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

اَرَض۪يتُمْ  ifadesindeki soru edatı olan hemze inkârî haber olarak kullanılmıştır. “Dünya hayatına razı olmayın.” anlamına gelmektedir. (el-Huneyn, en-Nuzumu, s. 65) 

Ta’lil manasındaki cümlede  مَا  nafiye,  فَ, istînâfiyyedir. Kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Mübteda ve haber arasındaki kasr, kasr-ı mevsûf ales’s-sıfattır.  مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا  maksûr/mevsuf,  قَل۪يلٌ  maksûrun aleyh/sıfattır.

Zarf harfi olan  في  burada mukayeseye delalet etmek üzere gelmiştir. (Âşûr) 

Son cümlede yer alan nefy edatı olan  ما  ve son bölümdeki istisna edatı olan  اِلَّا  ile birlikte kasr ifade etmektedir. Dünya hayatı nimetlerinin ahiret hayatının yanında neredeyse yok denecek kadar az olduğuna işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle ahiret hayatı nimetlerinin yanında dünya hayatının nimetleri yok denecek kadar azdır. (Şeyma Çetinkaya, Cihâd ve Kıtâl Ayetlerinde Te’kîd)

فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا [Dünya hayatının nimeti ….değildir.] ibaresinde, ahirete nispetle dünyanın değersizlik ve adiliğini daha iyi açıklamak için zamir yerine, açık isim getirilmiştir. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

قَل۪يلٌ - ق۪يلَ  kelimeleri arasında cinas-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Tevbe Sûresi 39. Ayet

اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـٔاًۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  ...


Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا eğer
2 تَنْفِرُوا topluca (savaşa) çıkmazsanız ن ف ر
3 يُعَذِّبْكُمْ size azabeder ع ذ ب
4 عَذَابًا bir azapla ع ذ ب
5 أَلِيمًا acıklı ا ل م
6 وَيَسْتَبْدِلْ ve yerinize getirir ب د ل
7 قَوْمًا bir topluluk ق و م
8 غَيْرَكُمْ sizden başka غ ي ر
9 وَلَا
10 تَضُرُّوهُ O’na zarar veremezsiniz ض ر ر
11 شَيْئًا hiçbir ش ي ا
12 وَاللَّهُ ve Allah
13 عَلَىٰ
14 كُلِّ her ك ل ل
15 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
16 قَدِيرٌ yapabilendir ق د ر

اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـٔاًۜ

 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَنْفِرُوا  şart fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Şartın cevabı  يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً dir.  يُعَذِّبْكُمْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  عَذَاباً  kelimesi mastardan naib mef’ûlu mutlaktır.

اَل۪يماً  kelimesi  عَذَاباًin sıfatıdır.

يَسْتَبْدِلْ  fiili atıf harfi  وَ ’la  يُعَذِّبْكُمْ  fiiline matuftur.  يَسْتَبْدِلْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

قَوْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  غَيْرَكُمْ  kelimesi  قَوْماً in sıfatı olup lafzen mansubtur.

Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَضُرُّوهُ  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

شَيْـٔاً  mef’ûlun mutlaktan naibtir. Takdiri,  لا تضرّوه ضررا ما (Herhangi bir zarar vermeyin.) şeklindedir.

يُعَذِّبْكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  عذب’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

يَسْتَبْدِلْ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  بدل ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.

عَلٰى كُلِّ  car mecruru  قَد۪يرٌ ’e müteallıktır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. قَد۪يرٌ  ise haberdir.

قَد۪يرٌ۟  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـٔاًۜ 

 

اِلَّا  kelimesi  اِنْ  ve  لَا dan müteşekkildir. İstînâfiyye olan cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Menfi muzari fiil sıygasındaki  لا تَنْفِرُوا  cümlesi şarttır. 

ف  karinesi olmadan gelen  يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً  cümlesi ise cevaptır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden meydana gelen terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupla gelen  وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً  cümlesi cevap cümlesine hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir.

Müslümanların yerine gelecek kavmin, onlardan başkası olarak vasıflandırılması, ceza vaîdini tekid ve tehdidi ağırlaştırmak içindir. Çünkü bu tavsif, onların yerine geçecek kavmin vasıf olarak da zat olarak da onlardan ayrı olacağına delalet eder ki bu onların tamamen yok edilmesi demektir. (Ebüssuûd)

Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـٔاً  cümlesi de cevap cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür.

Sizin sefere çıkmakta ağır davranmanız, Allah Teâlâ'nın dinine olan nusretıni, desteğini asla etkilemez. Çünkü O, her şeyden müstağnidir. Diğer bir görüşe göre ise  هُ  zamiri, Resulullah'a (s.a) râcidir. Yani siz savaşa katılmamakla Resulullah'a (s.a) zarar veremezsiniz; zira Allah, Resulullah'a (s.a) ismet (koruma) ve yardım vadetmiştir ve O'nun vaadi de mutlaka gerçekleşir. (Ebüssuûd)

يُعَذِّبْكُمْ - عَذَاباً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَذَاباً  ve  قَوْماً ’deki tenvin nev ve tazim içindir. شَيْـٔاً ’deki tenvin ise nev ve kıllet ifade eder. Menfi sıyakta nekre umuma işarettir.

عَذَاباً ,اَل۪يماً  için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb sanatıdır.


وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

و  istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelen ve takdim kasrıyla tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin tazim ve korkutmak için bütün celâl ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan  ٱللَّه  ismiyle gelmesi, tazim ve mehabet duyguları uyandırmak içindir.

Mütekellimin Allah Teâlâ olması nedeniyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu cümle mamulun amile kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. O, her şeye kadirdir. Muktedir olmadığı hiçbir şey yoktur. 

شَيْءٍ ’deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.

قَد۪يرٌ۟ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Bu cümle Allah Teâlâ’nın tüm mevcudattaki tasarrufunun umumiliğine delalet etmektedir. Var olanı yok etmek ve yok olanı da var etmek yalnız O’nun elindedir. 

عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ  ifadesi maksûrun aleyh,  قَد۪يرٌ۟  ise maksûrdur.

Allah öldürmeye de hayat vermeye de ve hepinizi bir araya toplamaya da kādirdir. Bu itibarla cümle, geçen hükmün sebep ve gerekçesidir. Ayetin fasılası daha önceki surelerde de mevcuttur. Tekrarlanan kelimeler ya da sıygalar, okuyucuyu kelimenin ilk geçtiği yere gönderir ki bu beyan renklerinden biridir. Bu tekrarlarda tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 7, Ahkaf/29)

Bu cümle ilmin ve kudretin umumiliğine delalet etmek için tezyîldir. (Âşûr)

Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelir. Bu cümlede olduğu gibi, mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.


Tevbe Sûresi 40. Ayet

اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ  ...


Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا eğer
2 تَنْصُرُوهُ siz ona yardım etmezseniz ن ص ر
3 فَقَدْ iyi bilin ki
4 نَصَرَهُ ona yardım etmişti ن ص ر
5 اللَّهُ Allah
6 إِذْ hani
7 أَخْرَجَهُ (Mekke’den) çıkardıklarında خ ر ج
8 الَّذِينَ kimseler
9 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
10 ثَانِيَ ikincisiydi ث ن ي
11 اثْنَيْنِ iki kişiden ث ن ي
12 إِذْ iken
13 هُمَا ikisi
14 فِي
15 الْغَارِ mağarada غ و ر
16 إِذْ hani
17 يَقُولُ diyordu ق و ل
18 لِصَاحِبِهِ arkadaşına ص ح ب
19 لَا
20 تَحْزَنْ üzülme ح ز ن
21 إِنَّ şüphesiz
22 اللَّهَ Allah
23 مَعَنَا bizimle beraberdir
24 فَأَنْزَلَ (İşte o zaman) indirdi ن ز ل
25 اللَّهُ Allah
26 سَكِينَتَهُ sekinesini س ك ن
27 عَلَيْهِ onun üzerine
28 وَأَيَّدَهُ ve onu destekledi ا ي د
29 بِجُنُودٍ askerlerle ج ن د
30 لَمْ
31 تَرَوْهَا sizin görmediğiniz ر ا ي
32 وَجَعَلَ ve kıldı ج ع ل
33 كَلِمَةَ sözünü ك ل م
34 الَّذِينَ kimselerin
35 كَفَرُوا inanmayan(ların) ك ف ر
36 السُّفْلَىٰ alçak س ف ل
37 وَكَلِمَةُ ve sözü ise ك ل م
38 اللَّهِ Allah’ın
39 هِيَ o
40 الْعُلْيَا yüce olandır ع ل و
41 وَاللَّهُ ve Allah
42 عَزِيزٌ daima üstündür ع ز ز
43 حَكِيمٌ hüküm ve hikmet sahibidir ح ك م

Riyazus Salihin, 82 Nolu Hadis
Ebû Bekir es-Sıddîk, Abdullah İbni Osman İbni Âmir İbni Ömer İbni Kâ’b İbni Sa’d İbni Teym İbni Mürre İbni Kâ’b İbni Lüey İbni Galib el-Kureşî et-Teymî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre -ki Allah kendilerinden razı olsun, kendisi, babası ve annesi sahâbîdir- o şöyle demiştir:
(Hicret yolculuğunda) biz Resûlullah ile mağaradayken, tepemizde dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını gördüm ve:

Ey Allah’ın elçisi! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olsa mutlaka bizi görür, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyor (ve haklarında neler düşünüyor)sun, Ebû Bekr?”
(Buhârî, Tefsîru sûre (9), 9; Fezâilü’l-ashâb 2; Müslim, Fezâilüs-sahâbe 1)

Riyazus Salihin, 9 Nolu Hadis
Ebû Mûsâ Abdullah İbni Kays el-Eş`arî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:Biri cesaretini göstermek, diğeri milletini korumak, öteki kendine yiğit adam dedirtmek için savaşan kimselerden hangisi Allah yolundadır? Diye soruldu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi:

“Kim, İslâmiyet daha yüce olsun diye savaşıyorsa, o Allah yolundadır.”
(Buhârî, İlim 45, Cihad, 15, Farzu’l-humüs 10, Tevhîd 28; Müslim, İmâre 150, 151. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l-cihad 16; Nesâî, Cihad 21; İbni Mâce, Cihad 13)

غور Ğavera : غَوْرٌ alçak ya da basık yer manasında kullanılır. غارٍ dağdaki mağaradır. İf’al babındaki kulllanımı أغارَ düşmanın üzerine saldırdı demektir. Âdiyat suresi 3. ayetinde bu kalıbın ismi failiyle المُغِيراتِ şeklindeki ifadede düşmanın üzerine akın eden atlar kastedilmiştir.(Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli mağaradır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

سفل Sefele : سُفْلٌ yüksekliğin zıddıdır. أسْفَلُ sözcüğü daha /aşağı/alçak veya en aşağı/alçak manasındadır ve münnesi (dişil) سُفْلَى dır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sefil, süflî ve sefâlettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ

 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.   تَنْصُرُوهُ  şart fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

نَصَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

اِذْ  zaman zarfı,  نَصَرَهُ  fiiline müteallıktır.  اَخْرَجَهُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَخْرَجَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ثَانِيَ  kelimesi  اَخْرَجَهُ deki gaib zamirin hali olarak fetha ile mansubtur.

اثْنَيْنِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  ي  ile mecrurdur.

اِذْ  zaman zarfı,  اِذْ اَخْرَجَهُ deki sözden  bedeldir.

هُمَا فِي الْغَارِ  ile başlayan isim cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Munfasıl zamir  هُمَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  فِي الْغَارِ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.

اِذْ  zaman zarfı, ikinci  اِذْ ’den bedeldir.  يَقُولُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  لِصَاحِبِه۪  car mecruru  يَقُولُ  fiiline müteallıktır.

Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli,  لَا تَحْزَنْ dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَحْزَنْ  meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.  مَعَ  mekân zarfı,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ

 

فَ  istînâfiyyedir.  اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

سَك۪ينَتَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  عَلَيْهِ  car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اَيَّدَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  بِجُنُودٍ  car mecruru  اَيَّدَهُ  fiiline müteallıktır.

لَمْ تَرَوْهَا  cümlesi  بِجُنُودٍ in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

تَرَوْهَا  fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

كَلِمَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

السُّفْلٰى  mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubtur. 


وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  كَلِمَةُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

هِيَ  fasıl zamiridir.  الْعُلْيَا  mübtedanın haberi olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.

عَز۪يزٌ  haber olup lafzen merfûdur.  حَك۪يمٌ۟  ise ikinci haberdir.

عَز۪يزٌ -  حَك۪يمٌ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ 



اِلَّا  kelimesi  اِنْ ve  لَا dan müteşekkildir. İstînâfiyye olan cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Menfi muzari fiil sıygasındaki  لا تَنْصُرُوهُ  cümlesi şarttır.

ف  karinesiyle gelen  فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ  cümlesi ise cevaptır. Tahkik harfi  قَدْ la tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden meydana gelen terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Zaman zarfı  اِذْ in muzâfun ileyhi olan …اَخْرَجَهُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Has ismi mevsûl  الَّذ۪ينَ nin müsnedün ileyh olması tahkir içindir. Sılası  كَفَرُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Ayetteki ikinci zaman zarfı  اِذْ, öncekinden bedel-i iştimâldir. (Âşûr) 

Muzâfun ileyhi olan  هُمَا فِي الْغَارِ  cümlesi, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Muhatapların bildiği bir mağara olan الْغَارِ daki marifelik ahd içindir. (Âşûr)

اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ  [O zaman onlar mağaradaydılar.] ayetinde geçen mağara (الْغَارِ), dağdaki bir oyuk demektir. Bununla da Sevr mağarası kastedilmektedir. (Kurtubî)

Üçüncü zaman zarfı  اِذْ, ikinciden bedeldir. Muzâfun ileyh olan  يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli  لَا تَحْزَنْ  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İbni Kayyim el Cezviye: Hüzün; gücü, azmi ve kalbi zayıflatır. İradeye zarar verir, şeytana müminin üzülmesinden daha sevimli bir şey yoktur.

لَا تَحْزَنْ  [Tasalanma!] ifadesi, tasalanmayı kesin olarak yasaklamadır. Halbuki nehiyler (yasaklamalar), devamlılığı ve tekrarı gerektirir. Bu da Hz. Ebubekir'in, bundan sonra kesinlikle ne ölümünden önce ne ölürken ne de ölümünden sonra mahzun olmayacağını gösterir. (Fahreddin er-Râzî)

فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ  [Allah yardım etmişti.] ifadesinin şart cümlesinin cevabı olması iki şekilde açıklanabilir: İlkine göre anlam, “Siz ona yardım etmezseniz, bilin ki yanında sadece bir kişiden başka hiç kimse yokken de ona yardım eden, etmişti… ki bir kişiden daha da azı olmaz.” şeklindedir. Bu durumda “Allah ona yardım etmişti.” ifadesi o zaman nasıl yardım ettiyse gelecekte de yardım edecektir anlamına gelir. İkincisine göre ise anlam, “Allah ona yardımı zorunlu kılmış, onu o zaman muzâffer kılmıştır. Dolayısıyla, ondan sonra da onu asla terk etmeyecektir.” şeklindedir. (Keşşâf) 

اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَا  cümlesi  ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ ile tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir. Lafza-i celâlin, kalplerde mehabet ve muhabbet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mütekellimin  Allah Teâlâ olması hasebiyle, lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مَعَنَاۚ ’ın müteallakı olan  اِنَّ ’nin haberi mahzuftur.

Mesel  tarikinde tezyîl olan bu cümle, ıtnâb babındandır. 

Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Bunun gibi mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

 

فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا

 

فَ  istînâfiyyedir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle marife olması ve zamir makamında zahir isimle tekrarlanması kalplerde mehabet ve muhabbet duygularını artırmak indir.

بِجُنُودٍ ’deki tenvin, nev, kesret ve tazim ifade eder.  لَمْ تَرَوْهَا  cümlesi,  بِجُنُودٍ  için sıfattır. 

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

سَك۪ينَتَ [Sekinet], Allah’ın insanın kalbine verdiği ve onun sükun bulmasını, düşmanın asla kendisine ulaşamayacağını bilmesini sağlayan emniyet ve güvendir.  جُنُودٍ [Ordular]dan maksat, Bedir, Ahzab ve Huneyn Savaşlarındaki meleklerdir. (Keşşâf)


 وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ

 

…فَاَنْزَلَ اللّٰهُ  cümlesine  وَ ’la atfedilen bu cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Muzâfun ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası  كَفَرُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰى  cümlesinde inkâr edenlerin sözü, “en alçak” olarak ifade edilmiştir. Burada inkâr edenlerin sözü “şirkten” istiaredir. Nitekim “Allah’ın kelimesi” de iman ve tevhidden istiaredir. (Safvetu’t Tefasir)


وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

 

وَ, istînâfiyyedir. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir. Müsnedün  ileyhin izafetle marife olması, muzâfın şanı içindir.

Müsnedin elif-lam takısı ile marife olması kasr-ı hakikî ifade eder. Bu da haberin sadece mübtedaya mahsus olması; başkasına ait olmaması demektir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, fasıl zamiri ve müsnedin elif-lam takısıyla marife olması sebebiyle üç katlı bir tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

Bu cümlede üslubun önceki cümleden farklı olması, onun yüce şanının ve halinin hiç değişmeyeceğini, diğer sözlerin ise böyle olmadığını ifade etmek içindir.

(Ebüssuûd)

وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰى  cümlesiyle  وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَا  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

الْعُلْيَا - السُّفْلٰى  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

كَلِمَةُ, sözün (kelam) bir parçası olduğundan, cüz’iyet ilgisiyle ‘söz’ anlamında mecaz-ı mürsel olur.

Arka arkaya iki cümlede  كَلِمَةَ  sözü, tevhid manasında (Allah’ın kelimesi) ve şirk manasında (kâfirlerin dini olan kelime) kullanılmıştır. Birinci cümle zeval ve son bulacak yol olduğunu belirtir gibi fiil cümlesi şeklinde, ikinci cümle ise sübut ve devam ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Bu kelimelerde tam cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.

Böyle bir durumda zamir kullanmayarak  كَلِمَةُ nin tekrar edilmesi o isimde tazim manası bulunmasındandır. (Kurtubî)

Bu istiarede  كَلِمَةَ  sözü, müşriklerin inancı ile müminlerin inancından kinayedir. Dine/inanca  كَلِمَةَ  [kelime] adı verilmiştir. Çünkü (dine) inanan kimsenin, ona inancını gösteren, onun alameti ve sembolü olan bir sözü açıklaması gerekmektedir. Burada “Yüce Allah’ın sözünün, kâfirlerin sözüne üstünlüğününün anlamı, ‘O’nun dininin onların dininden üstün olması, elçisinin de onların topluluğu üzerinde hakimiyet kurmasıdır.’” Bu ifade, bir kimsenin birbirleriyle tartışan iki taraf hakkında “Her ne kadar şu zatın sesi kısık hasmının sesi yüksek çıksa da” قَدْ عَلى فُﻻن على فُﻻن  (o zat diğerine karşı üstünlük sağladı) demesi gibidir. Bununla kastedilen, (şahsının değil) hüccetinin üstün, delilinin açık, sözünün baskın gelmesidir.

Burada  كَلِمَةُ اللّٰهِ  [Allah’ın sözü] terkibinin  جَعَلَ  amiliyle îrab ilgisinin kesilerek merfû kılınmasında ve Yüce Allah’ın  وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰى [Kâfirlerin sözünü alçalttı.] ifadesinde ince bir sır vardır. O da  كَلِمَةُ اللّٰهِ nin -ki O’nun dini anlamındadır- o (dine) saldıranlara üstün olmaya ve ona düşmanlık edenlere baskın olmaya devam ettiği, sonradan böyle olmadığı, başlangıçta her ne kadar bu nitelikte olmasa da (hep üstün ve baskın) olduğudur. Bu nedenle وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ  [Allah’ın bu sözü zaten yücedir.] ifadesinin başlangıç cümlesi yapılması güzel düşmüştür. 

Müstenefe cümlesidir. Lafza-i celâl mübteda,  عَز۪يزٌ  haber,  حَك۪يمٌ۟  ikinci haberdir. İsme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet hissettirme kastına matuftur.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

Lafza-i  celâl mehabeti  artırmak, kalplere Allah korkusunu sokmak için 5 kez tekrarlanmıştır. Hiç şüphesiz bu; müsnedin yani verilen haberin kesinliğini ifade eder. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı,  tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah'ın  عَز۪يزٌ ve  حَك۪يمٌ۟  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu  sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

عَز۪يزٌ - حَك۪يمٌ۟ kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

عَز۪يزٌ kelimesi “çok ihtiyaç duyulur, zor ulaşılır, alternatifi yoktur” şeklinde tarif edilmiştir. (İmam Gazali)
Günün Mesajı
Dünyanın, ahiretin yanında hiçbir önemi yoktur. Bu sayfada kavurucu sıcakların ve hurmaların hasat mevsiminin başladığı zamana çıkılan bir seferden bahsedilmektedir. Bu seferde müslümanlar Allah'ın yardımına mazhar olmuşlardır. Bu vesileyle efendimizin Mekke'den Medine'ye hicret ederken yaşadıkları yardım hatırlatılmıştır.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Başa çıkamadığını düşündüğün anda; gözlerini kapat, nefesini tut ve bir annenin çocuğunu molaya koyduğu gibi kendini beyninin derinliklerinde boşluğa bırak. 

Hayat yolunun ortasında durduğunu düşün. Burası öyle bir yol ki; yaşadığın her şeyi, olumlu ya da olumsuz düşünce ve duygularını görebiliyorsun ama onların sana ulaşamadığı ve tesir edemediği bir boyuttasın. Ellerini gözlerinin üzerine koy ve şahit olduğun ya da olacağını düşündüğün; önce başlangıç çizgilerine, sonra da bitiş çizgilerine bak. Kendine tek bir soru sor. Başlangıçlara odaklananlardan mı ya da bitiş çizgilerinde saplanıp kalanlardan mı olmak istiyorum? 

Neredeyse herkes, zaman zaman: ‘Allahım herhalde bu hal benden gitmeyecek, ruhumu bu yoğun sisten kurtaramayacağım’ diye düşünmüş ancak hiç kimse tek bir ana saplanıp kalmamış, kalamamıştır. Ne kadar tutunursan tutun, her an geçicidir.

Duyduğun her kapanan kapının sesi, yeni bir kapının açılışının,

Ardında isteyerek ya da istemeyerek bıraktığın her bitiş, yeni başlangıçların habercisidir.

Mağaradayken Rasulullah (sav)’in, hz. Ebu Bekir’e dediklerini hatırla! Kulaklarından kalbine, gönlünden zihnine, bedeninden ruhuna işle! ‘Lâ tahzen innallahe me-âna : Tasalanma! Allah bizimle beraberdir!’

Yüreğinde Allah’tan gelen her şeyde hayır olduğuna ve yine O’nun sana doğru yolu göstereceğine iman ederek, bitiş çizgilerinde topladığın tecrübelerini kucakla ve yeni başlangıçlara doğru koş. Allah’ın seninle olduğuna inanarak koş.

Bir şair gibi mırıldan; her başlangıcın, bir bitiş hikayesine ihtiyacı vardır.

Allah bizimle beraber ve her halimizden haberdar. Şüphesiz ki, O, yardım edenlerin ve koruyucuların en hayırlısı! Allah yolumuzu açık etsin, yar ve yardımcımız olsun. Rahmetiyle, bizi nice hayırlara ulaştırsın.

 

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji