Nahl Sûresi 63. Ayet

تَاللّٰهِ لَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ  ...

Allah’a andolsun, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Fakat şeytan onlara işlerini güzel gösterdi. O, bugün de onların dostudur ve onlar için elem dolu bir azap vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَاللَّهِ Allah’a andolsun ki ا ل ه
2 لَقَدْ muhakkak
3 أَرْسَلْنَا elçi gönderdik ر س ل
4 إِلَىٰ
5 أُمَمٍ milletlere ا م م
6 مِنْ
7 قَبْلِكَ senden önceki ق ب ل
8 فَزَيَّنَ süsledi ز ي ن
9 لَهُمُ onlara
10 الشَّيْطَانُ şeytan ش ط ن
11 أَعْمَالَهُمْ yaptıklarını ع م ل
12 فَهُوَ O
13 وَلِيُّهُمُ onların dostudur و ل ي
14 الْيَوْمَ bugün ي و م
15 وَلَهُمْ ve onlar için vardır
16 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
17 أَلِيمٌ acıklı ا ل م
 
Hz. Peygamber’e, Mekke müşriklerinin inkârcı ve inatçı tutumlarının insanlık tarihinde ilk defa kendisinin karşılaştığı bir durum olmadığı, iman gibi inançsızlığın da çok eski bir tarihinin bulunduğu hatırlatılmaktadır. Allah tarafından gönderilen peygamberler, o ümmetleri hem imana hem de güzel işler yapmaya davet ediyor; fakat onlar, peygamberlerinin irşadına yönelmeleri gerekirken, şeytana kapılıp onun inkârı ve kötü işleri doğru ve güzel göstermesine aldanıyorlardı. İşte o eski ümmetler gibi Hz. Peygamber’in ilk muhatabı olan Kureyş halkı da, şeytanı kendileri için “velî” (efendi, dost) bilmişlerdir. Bu yüzden de âyette şiddetli bir azapla tehdit edilmiş bulunmaktadırlar.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 413
 

تَاللّٰهِ لَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ 

 

تَاللّٰهِ  car mecruru, takdiri  أُقْسمُ (kasem ederim) olan mahzuf fiile müteallıktır. 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

اَرْسَلْـنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Müekellim zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلٰٓى اُمَمٍ  car mecruru  اَرْسَلْـنَٓا  fiiline müteallıktır.  قَبْلِكَ  car mecruru  اُمَمٍ  mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

زَيَّنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمُ  car mecruru  زَيَّنَ  fiiline müteallıktır.

الشَّيْطَانُ  fail olup lafzen merfûdur.  اَعْمَالَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

 فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

وَلِيُّ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun

ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الْيَوْمَ  zaman zarfı olup  وَلِيُّ ye müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

عَذَابٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  اَل۪يمٌ  kelimesi  عَذَابٌün sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَل۪يمٌ,  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

تَاللّٰهِ لَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Muksemun bih olan  تَاللّٰهِ, takdiri  أقسم [Yemin ederim]  olan mahzuf fiile müteallıktır. 

Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

لَ ; mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiştir. لَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Önceki ayetteki lafza-i celâlden, bu ayette azamet zamirine iltifat edilmiştir.

اَرْسَلْـنَٓا  fiilindeki  نَا  zamiri azamet zamiridir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

اُمَمٍ ’deki tenvin nev, kesret ve tahkir ifade eder.


 فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 

Cümle  فَ  ile kasemin cevabına atfedilmiştir. Müspet mazi sıygasında, faide-i haber ibtidai kelamdır. Car mecrur  لَهُمُ, önemine binaen faile takdim edilmiştir. 

Akabindeki cümle  فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ, bu cümleye  فَ  atıf harfi ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber, ibtidaî kelamdır.

لَهُمُ  [Onların] zamiri, Kureyş müşriklerini anlatıyor da olabilir. Çünkü şeytan eski ümmetlere de yaptıklarını süslü göstermişti. O halde Kureyş müşriklerinin velisi de şeytandır. Çünkü Kureyş müşrikleri de onlardandır. Yahut onların emsalinin velisi şeytandır. (Ebüssuûd)

Aynı üsluptaki  وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ  cümlesi, hükümde ortaklık sebebiyle makabline atfedilmiştir. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  اَل۪يمٌ  ile sıfatlanan  عَذَابٌ  muahhar mübtedadır. 

Kelimedeki tenvin bu azabın tahayyül edilemeyecek evsafta olduğunun işaretidir. Kesret, nev ve tazim ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَل۪يمٌ  sıfattır. Mevsufuna ait bir özelliği bildirme yoluyla yapılan ıtnâb sanatıdır.

زَيَّنَ  fiili tef’îl babındadır. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu) anlamı katmıştır.

زَيَّنَ اَعْمَالَهُمْ  [Amellerini süsledi.] ifadesinde istiare vardır. Amel, sahip olunmuş maddi, elle tutulur bir nesne yerine konarak şeytanın onlar üzerindeki etkisi çarpıcı bir ifadeyle belirtilmiştir.

فَهُوَ وَلِيُّهُمُ  [Onların velisi şeytandır.] demekle “Onlara hiçbir yardımcı yoktur.” demiş olmaktadır. Bu üslup idmâc sanatıdır.

عَذَابٌ - اَل۪يمٌ - الشَّيْطَانُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَلِيُّ ; nerede olursa olsun kişinin yakını demektir ya da yardımcıdır ki en derin ifade ile yardımcıları yok demek olur. (Beyzâvî)

Allah Teâlâ bu ayet-i kerimede, Resulullah’ı (s.a.), kendisini yalanlayanlara karşı teselli etmekte, geçmiş ümmetlere gönderilen peygamberlerin de ümmetleri tarafından yalanlandıklarını ve o ümmetlerin, kötü amellerini kendilerine süslü gösteren şeytana uyduklarını beyan etmekte, dünyada şeytanı dost edinenlere ahirette can yakıcı bir azap olduğunu bildirmektedir. (Taberî)

Cenab-ı Hakk,  “İşte o, bugün de onların velisidir.” buyurmuştur. Bundan, Mekke kâfirleri kastedilmiş olup bu günde onların dostu ve velisi olan ise şeytandır. O gün, çok meşhur olduğu için, kıyamet gününe, normal olarak  الْيَوْمَ  (gün) kelimesi ıtlak edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)