فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَاباً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاسْتَجَابَ | ve karşılık verdi |
|
2 | لَهُمْ | onlara |
|
3 | رَبُّهُمْ | Rableri |
|
4 | أَنِّي | elbette ben |
|
5 | لَا |
|
|
6 | أُضِيعُ | zayi etmeyeceğim |
|
7 | عَمَلَ | işini |
|
8 | عَامِلٍ | (hiçbir) çalışanın |
|
9 | مِنْكُمْ | sizden |
|
10 | مِنْ |
|
|
11 | ذَكَرٍ | erkek |
|
12 | أَوْ | veya |
|
13 | أُنْثَىٰ | kadın |
|
14 | بَعْضُكُمْ | hepiniz |
|
15 | مِنْ |
|
|
16 | بَعْضٍ | birbirinizdensiniz |
|
17 | فَالَّذِينَ | kimseler |
|
18 | هَاجَرُوا | göç eden(ler) |
|
19 | وَأُخْرِجُوا | ve çıkarılanlar |
|
20 | مِنْ | -ndan |
|
21 | دِيَارِهِمْ | yurtları- |
|
22 | وَأُوذُوا | ve işkence edilenler |
|
23 | فِي |
|
|
24 | سَبِيلِي | benim yolumda |
|
25 | وَقَاتَلُوا | ve vuruşanlar |
|
26 | وَقُتِلُوا | ve öldürülenler |
|
27 | لَأُكَفِّرَنَّ | elbette örteceğim |
|
28 | عَنْهُمْ | onların |
|
29 | سَيِّئَاتِهِمْ | kötülüklerini |
|
30 | وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ | ve onları sokacağım |
|
31 | جَنَّاتٍ | cennetlere |
|
32 | تَجْرِي | akan |
|
33 | مِنْ | -ndan |
|
34 | تَحْتِهَا | altları- |
|
35 | الْأَنْهَارُ | ırmaklar |
|
36 | ثَوَابًا | bir karşılık olarak |
|
37 | مِنْ |
|
|
38 | عِنْدِ | katından |
|
39 | اللَّهِ | Allah |
|
40 | وَاللَّهُ | Allah |
|
41 | عِنْدَهُ | katındadır |
|
42 | حُسْنُ | en güzeli |
|
43 | الثَّوَابِ | karşılıkların |
|
Rivayete göre müminlerin annesi Ümmü Seleme, “Ey Allah’ın rasûlü! Yüce Allah Kur’ân’da (erkeklerin hicretini övüyor), kadınların hicreti hakkında hiçbir şey söylemiyor” demiş, bunun üzerine bu âyet inmiştir (Tirmizî, “Tefsîr”, 5; İbn Kesîr, I, 165). Bu rivayetten de anlaşılacağı üzere Kur’ân’da hicret ve cihadın önemi Arap dilinde erkekler için kullanılan fiil kalıplarıyla vurgulandığından hanımlar, burada vaad edilen mükâfatlarda kendilerinin payının olup olmayacağı konusunda tereddüt etmişler, Allah bu âyeti indirerek kadınların amellerin karşılığı konusunda erkeklerden ayrı tutulmadığını haber vermiştir. Çünkü onlar da erkeklerle beraber Allah yolunda çeşitli eziyet ve işkencelere katlanmışlar; müşriklerin baskıları neticesinde hicret etmeye ve yurtlarından çıkmaya mecbur kalmışlardır. Nitekim gerek Habeşistan’a gerekse Medine’ye erkeklerle birlikte müslüman hanımlar da hicret etmişler ve hicretin sıkıntılarına onlarla birlikte katlanmışlardı.
Savaşlara gelince, müslüman hanımlar bu cihada da –uygun şekillerde– katılarak sevabından paylarını alırlar. Nitekim Hz. Peygamber zamanında ve sonrasında bazı hanımların savaşa katılarak hastalara bakma, yaralıları tedavi etme, askerlere su verme vb. hizmetler gördükleri, hatta gerektiğinde düşmanla yiğitçe vuruştukları bilinmektedir. Uhud Savaşı’nda Medine’de kalıp savunma savaşı yapmayı teklif edenler savaşta hanımlardan ve çocuklardan da yararlanmayı düşünmüşlerdi; Rasûlullah da bu grubun içindeydi (bk. Buhârî, “Cihâd”, 62-68; Müslim, “Cihâd”, 134-137).
Unutmamak gerekir ki müslüman askerleri tedavi edip sağlığına kavuşturmak, düşman askerlerini etkisiz hale getirmek için savaşmak kadar değerli olduğu gibi bilfiil savaşacak askerleri yetiştirmek ve onlara mânevî destek sağlamak da savaştaki başarının önemli bir parçasıdır. Allah, erkek olsun kadın olsun, kendi yolunda cihada katılanların günahlarını affedeceğini ve onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyarak ödüllendireceğini vaad etmiştir. Bu ödül insanların hayal edemeyeceği kadar güzel ve değerlidir. Hz. Peygamber de Allah yolunda şehit olanların, kul hakları hariç bütün günahlarının affedileceğini haber vermektedir. (İbn Kesîr, II, 166; “sevap” hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/145) (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اسْتَجَابَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُمْ car mecruru اسْتَجَابَ fiiline müteallıktır.
رَبُّهُمْ faildir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنَّ ve masdarı müevvel, mahzuf ب harf-i ceriyle birlikte اسْتَجَابَ fiiline müteallıktır.
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir ي zamiri اَنَّ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
لَٓا اُض۪يعُ cümlesi اَنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اُض۪يعُ merfû muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri انا’dir. عَمَلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. عَامِلٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مِنْكُمْ car mecruru عَامِلٍ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. مِنْ ذَكَرٍ car mecruru عَامِلٍ kelimesinin mahzuf haline veya ikinci sıfatına müteallıktır. اُنْثٰى kelimesi atıf harfi اَوْ ile ذَكَرٍ ‘ye matuftur. اُنْثٰى elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
اسْتَجَابَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi جوب ‘dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ
İsim cümlesidir. بَعْضُكُمْ mübtedadır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْ بَعْضٍ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي
فَ istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası هَاجَرُوا’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
هَاجَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اُخْرِجُوا damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul
و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. مِنْ دِيَارِهِمْ car mecruru اُخْرِجُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي cümlesi atıf harfi وَ ‘la هَاجَرُوا ‘ye matuftur. اُو۫ذُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪ي سَب۪يل۪ي car mecruru اُو۫ذُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir olan ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
هَاجَرُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi هجر ‘dir. Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ
قَاتَلُوا وَقُتِلُوا cümlesi atıf harfi وَ’la هَاجَرُو’ye matuftur.
لَ mahzuf kasemin başına gelen vakıadır. اُكَفِّرَنَّ fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. اُكَفِّرَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ‘dir.
Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
عَنْهُمْ car mecruru اُكَفِّرَنَّ fiiline müteallıktır. سَيِّـَٔاتِهِمْ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ cümlesi atıf harfi وَ’la kasemin cevabına matuftur. لَ mahzuf kasemin başına gelen vakıadır. اُدْخِلَنَّهُمْ fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. اُدْخِلَنَّهُمْ fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
جَنَّاتٍ ikinci mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ cümlesi جَنَّاتٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mansubtur. تَجْرِي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.
مِنْ تَحْتِهَا car mecruru الْاَنْهَارُ’nun mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir هَا’nın muzâfı hazfedilmiştir. Takdiri; من تحت أشجارها (ağaçlarının altından) şeklindedir. الْاَنْهَارُ kelimesi, تَجْرِي fiilinin failidir. اُكَفِّرَنَّ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi كفر’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
ثَوَاباً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ
ثَوَابًا kelimesi mef’ûlu mutlaktan naibtir. مِنْ عِنْدِ car mecruru ثَوَابًا’in mahzuf sıfatına müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثَوَابًا [Bir sevap olarak] kelimesi tekid edici masdar durumunda olup sevap verme veya ödüllendirme anlamındadır. Hem de “Allah katından verilen” bir sevaptır, çünkü لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ [kötülüklerini elbette örteceğim] ve وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ [onları cennetlere sokacağım] ifadesi, onları ödüllendireceğim anlamındadır. مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ [Allah katında] ifadesi temsili olup “O’na, O’nun kudret ve ihsanına mahsus, başkasının ödüllendiremeyeceği, kendisine güç yetiremeyeceği bir mükâfat” demektir. Bir kimsenin o anda yanında olmasa da onun kendisine mahsus ve gücü dahilinde olduğunu ifade etmek üzere “senin istediğin benim yanımda” demesi gibi. (Keşşâf)
وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ
وَ istînâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. عِنْدَ mekân zarfı olup mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. حُسْنُ muahhar mübtedadır. الثَّوَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ
فَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede car mecrurun faile takdimi, o kişileri şereflendirmek içindir.
Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle gelmesi, yine o kişilere Allah Teâlâ’nın rahmetinin göstergesidir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olmasına rağmen Rabb isminin zikri tecrîd sanatıdır.
رَبُّهُمْ izafeti, muzâfun ileyh olan هُمْ zamirinin işaret ettiği kişilerin şanı içindir.
Masdar ve tekid harfi اَنّ۪ ve akabindeki اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ cümlesi, isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel takdir edilen ب harfiyle birlikte اسْتَجَابَ fiiline müteallıktır.
Masdar tevilindeki bu isim cümlesinde müsnedin menfi mazi fiille gelmesi, hükmü takviye ve isnadın Allah Teâlâ’ya olması karinesiyle kasr ifade eder. Allah’ın amelleri zayi etmeyeceği kesindir.
Cümlede gaib zamirinden müfret mütekellim zamirine iltifat vardır.
عَمَل - عَامِلٍ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, ذَكَرٍ - اُنْثٰىۚ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Amel edenlerin kadın ve erkek olarak sayılması taksim sanatı, sizden amel edenler dendikten sonra bedel-i mutabık olan kadın ve erkek açıklaması ıtnâb sanatıdır.
اَنّ۪ي tekid ifadesidir. Müslümanların hiçbirinin amelinin kesinlikle zayi edilmeyeceğine vurgu yapılmıştır. Ayetin devamında kadın erkek ifadeleri de kullanılarak bu durum daha da netleştirilmiştir. (Şeyma Çetinkaya, Kur’an-ı Kerimde Cihad Kavramı, Meâni İlmi Açısından Semantik Bir İnceleme)
بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ
Kemâl-i ittisâllle gelen cümle عَامِلٍ’den haldir. اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ cümlesiyle, فالذين هاجَرُواْ cümlesi arasında itiraziyye olduğu da söylenmiştir.
Faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. بَعْضُكُمْ mübteda, haber ise مِنْ بَعْضٍۚ’nin mahzuf müteallakıdır.
Ayette iki kere geçmiş olan بَعْضٍ kelimeleri arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَاباً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ
فَ istînâfiyyedir. Bahsi geçen kişileri tazim etmek ve olayın önemini vurgulamak kastıyla müsnedün ileyh ism-i mevsûlle gelmiştir. Tevcih anlamı ihtiva eden mevsûlün sılası هَاجَرُوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müteakip aynı üsluptaki وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ ,وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي ,وَقَاتَلُوا ,وَقُتِلُوا cümleleri, sıla cümlesi هَاجَرُوا’ya matuftur. Vasıl sebebi temasüldür.
سَب۪يل۪ي izafetinde Allah Teâlâ’ya ait olan mütekellim zamirine muzâf olan سَب۪يل۪ şan ve şeref kazanmıştır.
ف۪ي سَب۪يل۪ي ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah’ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
Ayrıca سَب۪يل۪ي ibaresinde de istiare vardır. سَب۪يلِ kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir.
…لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ cümlesine dahil olan لَ mahzuf kasemin cevap harfidir. Kasem fiilinin hazfi îcâzı hazif sanatıdır. Kaseme delalet eden lam ve nûn-u sakileyle tekid edilmiş لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Aynı üsluptaki لَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ cümlesi makabline tezayüf nedeniyle atfedilmiştir.
Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Allah yolunda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenler sayıldıktan sonra bu gruplar cennete girmekte cem edilmişlerdir. Cem’ ma’at-taksim sanatıdır.
هَاجَرُوا - اُخْرِجُوا ,اُو۫ذُوا - قُتِلُوا, kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
قَاتَلُوا - قُتِلُوا kelimeleri arasında iştikak cinası, هَاجَرُوا - اُخْرِجُوا kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve bütün bu kelime grupları arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
جَنَّاتٍ’deki tenvin tazim ve nev içindir.
قَاتَلُوا - هَاجَرُوا kelimeleri arasında muvazene sanatı vardır.
اُدْخِلَنَّهُمْ - اُخْرِجُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ cümlesi, جَنَّاتٍ için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
ثَوَابًا mahzuf fiilin tekid ifade eden mef’ûlü mutlakı veya جَنَّاتٍ ’den ya da لَاُدْخِلَنَّهُمْ’daki هُمْ ’dan haldir. ثَوَابًا ,مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ ’in mahzuf sıfatına mütallıktır.
ثَوَابًا ’de irsâd sanatı vardır. Tekid edici masdardır. (Beyzâvî)
عِنْدِ اللّٰهِۜ izafetinde, عِنْدِ lafza-i celâle muzâf olduğu için şan ve şeref kazanmıştır.
Cümlenin başındaki mütekellim zamirinden cümlenin sonunda zahir isme iltifat edilmiştir.
لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ ifadelerinin başındaki ل yemin lamıdır. İfadelerin sonlarında da tekid nunu yer almıştır. Böylece Allah yolunda hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Allah yolunda cihad edenler ve şehid olanların günahlarının kesin olarak affedileceği ve altından ırmaklar akan cennetlere konulacakları vurgulanmıştır. (Şeyma Çetinkaya, Kur’an-ı Kerimde Cihad Kavramı, Meâni İlmi Açısından Semantik Bir İnceleme)
وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan اللّٰهَ ismiyle marife oluşu telezzüz, teberrük ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir.
Cümlenin müsnedi isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. عِنْدَهُ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Bu takdim tahsis ifade eder. Sevabın en güzeli sadece Allah katındadır.
Muahhar mübteda حُسْنُ الثَّوَابِ izafetle marife olmuş veciz ifadedir.
عِنْدَهُ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması عِنْدَ için şan ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Zamir makamında zahir isim اللّٰهُ lafzı zikredilerek zihinlere yerleştirmek amacıyla lafza-i celâl tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.