وَقَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اٰمِنُوا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَتْ | ve dedi ki |
|
2 | طَائِفَةٌ | bir grup |
|
3 | مِنْ | -nden |
|
4 | أَهْلِ | ehli- |
|
5 | الْكِتَابِ | Kitap |
|
6 | امِنُوا | inanın |
|
7 | بِالَّذِي | olana |
|
8 | أُنْزِلَ | indirilmiş |
|
9 | عَلَى | üzerine |
|
10 | الَّذِينَ | kimseler |
|
11 | امَنُوا | inanan(lara) |
|
12 | وَجْهَ | önünde |
|
13 | النَّهَارِ | günün |
|
14 | وَاكْفُرُوا | ve inkar edin |
|
15 | اخِرَهُ | sonunda |
|
16 | لَعَلَّهُمْ | belki onlar |
|
17 | يَرْجِعُونَ | dönerler |
|
İçlerinden bazıları, Hz. Muhammed’in (sav) getirdiği mesaja sırf inatlarından ötürü karşı çıkmadıkları, aksine objektif bir yaklaşım içinde oldukları izlenimini vermek üzere zaman zaman onun bildirdiklerini onaylayan bir tavır takınıp kısa bir süre sonra da bunları inkâr yönüne gidecekler ya da onun bildirdiklerinin bir kısmını tasdik edip bir kısmını inkâr edecekler, böylece Kur’ân etrafında bir kuşku çemberi oluşturup hem kendi çevrelerinin bu mesaja iltifat etmesini önlemiş, hem de inancı henüz çok kuvvetli olmayan müminlerin hak yoldan dönmelerini sağlamış olacaklardı.
Yüce Allah’ın, bu haince girişimi haber vermesi, Rasûlullah’ın ilâhî vahye mazhar olmuş hak bir peygamber olduğunu apaçık bir biçimde ortaya koymuş bulunuyordu. Dolayısıyla bu, bir taraftan düşmanların bu tür girişimleri için caydırıcı bir rol oynayan, diğer taraftan müminlerin bunlara karşı daha dikkatli ve bilinçli olmaları gerektiğini hatırlatan bir uyarı niteliğindeydi (Râzî, VIII, 95). (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
Nehera نهر :
نَهْرٌ taşan suyun mecrası, süratle aktığı veya geçip gittiği yerdir. Çoğulu أنْهارٌ şeklinde gelir. نَهَرٌ ise suyun akışına benzetme yapılarak genişlik ve bolluk için kullanılmıştır. نَهارٌ kavramı temelde güneşin doğuşundan batışına kadar geçen zaman aralığıdır. Şer'i dilde ise fecrin doğuşundan güneşin batış vaktine kadar geçen zaman aralığıdır. Son olarak نَهْرٌ ve إنْتِهارٌ sert bir şekilde azarlamaktır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de çeşitli kalıplarda 113 kere geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekli nehirdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَقَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اٰمِنُوا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. طَٓائِفَةٌ fail olup lafzen merfûdur.
مِنْ اَهْلِ car mecruru طَٓائِفَةٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. الْكِتَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Mekulü’l kavli اٰمِنُوا بِالَّذ۪ٓي ’dir. Mekulü’l kavl cümlesi mahallen mensubdur.
اٰمِنُوا fiili, نَ ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الَّذ۪ٓي müfret müzekker has ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte اٰمِنُوا emir fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اُنْزِلَ عَلَى الَّذ۪ينَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اُنْزِلَ meçhul mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, عَلَى harf-i ceriyle birlikte اُنْزِلَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. وَجْهَ zaman zarfı, اٰمَنُوا fiiline müteallıktır. النَّهَارِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ atıf harfidir. اكْفُرُٓوا fiili, نَ ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اٰخِرَ zaman zarfı, اكْفُرُٓوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَعَلَّ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir, إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. يَرْجِعُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يَرْجِعُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.وَقَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اٰمِنُوا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ
Ayet istînâfiyyedir. Müspet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh olan طَٓائِفَةٌ ‘ün nekre gelişi tahkir ifade eder.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli olan …اٰمِنُوا بِالَّذ۪ٓي اُنْزِلَ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Tevcih ihtiva eden, mecrur mahaldeki ism-i mevsûller الَّذ۪ٓي ve الَّذ۪ينَ ’nin sıla cümleleri müspet mazi sıygada faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Yine emir üslubunda talebî inşâî isnad olan اكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ cümlesi وَ ’la makabline atfedilmiştir.
وَجْهَ النَّهَارِ ‘gündüzün yüzü’ ifadesinde istiare vardır. Gündüz insana benzetilmiştir. İnsanın bir cüzü olan yüz kelimesi gündüze isnad edilmiştir. Müşebbehün bihin bir cüzü olduğu için meknî istiaredir. Yüz, bir insanın en önemli dikkat çeken, tanınmasını sağlayan en önemli cüzüdür. Gündüz de aydınlık dolayısıyla her şeyin açıkça görüldüğü tespit edildiği bir zamandır. Vech-i şebeh açıklık, tanınmadır.
[Ehl-i kitaptan bir grup şöyle dedi: Gün başlarken müminlere indirilmiş olana (görünüşte) iman edip günün sonunda inkâr edin. Belki onlar da dinlerinden dönerler.] Yani müminler dinlerinden dönerler. Hz. Muhammed’e indirilen Kur’an’a iman edin. Kur’an aynı zamanda müminlere de indirilmiş gibidir. Çünkü faydası onların hepsinedir. Vechü’n-nehâr gündüzün başıdır. Zira gündüzün başı elbisenin yüzü gibi ilk karşılaşılan ve görülen kısmıdır. Ve yine bir şeyin yüzü, üstü ve değerli kısmıdır. Bu kelimenin mansub olması zarf olması sebebiyledir. Müfessirlerin çoğuna göre ayetin tefsiri şöyledir: Onları günün başında tasdik edip sonunda inkâr edin. Şüphesiz ki bu onları dinlerinden dönmeye sevk edecektir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
[Günün başında (وَجْهَ النَّهَارِ ; gündüzün başlangıcında) ve günün sonunda inkâr edin] sözü mecaz-ı mürekkebtir. Maksat zaman bildirmek değil alay etmektir.
[Kitap ehlinden bir grup: 'Kendilerine indirilene iman edenlere, günün evvelinde inanın, sonunda da inkâr edin.] Olur ki müminler de [dönerler dedi.] Kitap ehlinin büyüklerinden ve başkanlarından bir grup, kendilerine tâbi olanlara, sabahleyin Kur an'a inanmalarını ve daha sonra da inkâr etmelerini söylemişlerdir. Böylece, müminlere iman etmiş olarak görünecekler. Sonradan da düşünüp, güya müminlerin görüşlerinin çarpık olduğunu anlayacaklar ve döneceklerdir. Böylece müminler de onlarla beraber döneceklerdir. (Ruhu’l-Beyan)
Ayette geçen وَجْهَ النَّهَارِ , "gündüzün evveli" manasınadır. Arapça'da "vech", "her şeyin insana bakan tarafı ve yüzü" manasındadır. Çünkü insanın baktığı şeyde ilk karşılaştığı budur. Nitekim elbisenin görünen tarafına da "vechü's-sevb" denilir. (Fahreddin er-Râzî)
اٰمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ cümlesi ile وَاكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اٰمَنُوا - اكْفُرُٓوا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَۚ
Ayetin son cümlesi taliliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir. Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
لَعَلَّ , vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfidir.
‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıkıp haberî anlama geldiği için, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu ifade, Allah Teâlâ’nın yerine getirmesi kesin olan vaadi için kullanılan bir ifadedir. İmam Sîbeveyh de bu görüştedir. Kutrub (v. 106/724) ise: لَعَلَّ kelimesinin “için” manasında olduğunu söylemiştir.
لَعَلَّ ‘nin haberi يَرْجِعُونَۚ , muzari sıygada faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.
لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَۚ sözünün manası, "Biz şüpheyi onların kafalarına attığımızda, belki Muhammed'in taraftarları O'nun dininden bu yola dönerler ve vazgeçerler" şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)