وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَوْلَا | ve olmasaydı |
|
2 | فَضْلُ | lutfu |
|
3 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
4 | عَلَيْكَ | sana |
|
5 | وَرَحْمَتُهُ | ve acıması |
|
6 | لَهَمَّتْ | yeltenmişti |
|
7 | طَائِفَةٌ | bir grup |
|
8 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
9 | أَنْ |
|
|
10 | يُضِلُّوكَ | seni saptırmağa |
|
11 | وَمَا |
|
|
12 | يُضِلُّونَ | onlar saptıramazlar |
|
13 | إِلَّا | başkasını |
|
14 | أَنْفُسَهُمْ | kendilerinden |
|
15 | وَمَا |
|
|
16 | يَضُرُّونَكَ | sana zarar veremezler |
|
17 | مِنْ | hiçbir |
|
18 | شَيْءٍ | şey |
|
19 | وَأَنْزَلَ | ve indirdi |
|
20 | اللَّهُ | Allah |
|
21 | عَلَيْكَ | sana |
|
22 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
23 | وَالْحِكْمَةَ | ve hikmeti |
|
24 | وَعَلَّمَكَ | ve sana öğretti |
|
25 | مَا | şeyleri |
|
26 | لَمْ |
|
|
27 | تَكُنْ | olmadığın |
|
28 | تَعْلَمُ | biliyor |
|
29 | وَكَانَ | ve |
|
30 | فَضْلُ | lutfu |
|
31 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
32 | عَلَيْكَ | sana |
|
33 | عَظِيمًا | büyüktür |
|
Bu âyette dört önemli bilgi ve hüküm vardır:
a) Yukarıda açıklandığı üzere dinin tebliği yani doğru olarak ümmete ulaştırılması, öğretilmesi ve hayatlarında uygulanması konusunda–ilâhî koruma altında bulunan– Hz. Peygamber yanılmaz. Bu konuda onu yanıltmak isteyenler ve bu mânada ona zarar vermek isteyenler ancak kendilerine zarar vermiş ve kendileri yanılmış olurlar.
b) Allah Teâlâ ona kitabı ve hikmeti göndermiştir. Kitap da hikmet de onun kendinden, beşerî bilgi kaynağından değil, Allah’tandır. Kitaptan maksadın Kur’ân olduğunda ittifak vardır. Hikmet ise birden fazla mâna verilerek açıklanmıştır: 1. Kur’ân’ın ahkâm âyetleri dışında kalan, din ve dünya için faydalı bilgiler getiren kısmıdır. 2. Sünnettir. 3. Vahyi anlama ve uygulama kabiliyetidir. 4. Hz. Peygamber’e mahsus zihnî yapı ve tefekkür kabiliyetidir (ayrıca bk. Bakara 2/269).
c) Hz. Peygamber vahiy gelmeden önce gerek din ve gerekse dünyanın geçmişi, o günü ve geleceği konusunda bilmediği bazı şeyleri sonradan vahiy yoluyla Allah’tan öğrenmiştir.
d) Başta kitap ve hikmet nimeti olmak üzere Allah Teâlâ, sevgili peygamberine büyük lutuflarda bulunmuş, müstesna özellikler bahşetmiştir. Bunların bir kısmından onun ümmeti ve bütün insanlık da istifade etmiştir, etmektedir, edecektir.
Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 141
Riyazus Salihin, 1504 Nolu Hadis
Ubâde İbni’s-Sâmit radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yeryüzünde bir müslüman Allah’tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya akrabası ile ilgisini kesmeyi arzu etmediği sürece Allah onun dileğini mutlaka yerine getirir veya ona vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden giderir.”
Orada bulunanlardan biri:
- O takdirde biz Allah’tan çok şey isteriz, deyince, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah’ın lutfu dilediğiniz şeylerden daha çoktur” buyurdu.
Tirmizî, Daavât 115. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 18
Hemme همّ: İnsanı damla damla eriten hüzün demektir. أهَمَّنِي كَذَا deyimi beni onunla ilgilenmeye sevketti demektir.(Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 9 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri himmet, mühim, ehemmiyet, ihtİmam ve mühimmattır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ
وَ istînâfiyyedir. لَوْلَا cezmetmeyen şart edatıdır. فَضْلُ mübtedadır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır.) şeklindedir.
عَلَيْكَ car mecruru فَضْلُ kelimesine müteallıktır. رَحْمَتُهُ kelimesi atıf harfi وَ’la فَضْلُ ’e matuftur.
لَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. هَمَّتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. طَٓائِفَةٌ fail olup lafzen merfûdur.
مِنْهُمْ car mecruru طَٓائِفَةٌ ‘un mahzuf sıfatına müteallıktır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf ب harf-i ceriyle birlikte هَمَّتْ fiiline müteallıktır.
يُضِلُّوكَ fiili نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مِنْهُمْ kavlindeki zamir, insanlara râcidir. (Nesefî, Medariku’t Tenzîl ve Hakaîku’t Tevîl)
وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُضِلُّونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَنْفُسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَضُرُّونَكَ muzari fiildir. نَ ‘un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنْ harfi zaiddir. شَيْءٍ lafzen mecrur, mahallen mef’ûlu mutlaktan naibtir. Takdiri; ما يضرونك ضررا ما (Sana herhangi bir zarar vermezler.) şeklindedir.
يُضِلُّونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi ضلل ‘dır. İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اَنْزَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen mecrurdur.
عَلَيْكَ car mecruru اَنْزَلَ fiiline müteallıktır. الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْحِكْمَةَ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْكِتَابَ kelimesine matuftur.
وَ atıf harfidir. عَلَّمَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَكُنْ nakıs meczum muzari fiildir.
İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تَكُنْ ‘un ismi müstetir olup, takdiri أنت ’dir.
عَلَيْكَ zamiri Resulullah’a (sav) râcidir. (Beyzâvî)
تَعْلَمُ fiili تَكُنْ ‘un haberi olarak mahallen mansubtur. تَعْلَمُ merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ‘dir.
عَلَّمَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi علم ‘dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يماً
وَ atıf harfidir. كَانَ nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
فَضْلُ اللّٰهِ kelimesi كَانَ ’nin ismidir. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَلَيْكَ car mecruru فَضْلُ kelimesine müteallıktır. عَظ۪يمًا kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur.
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ
İstînâfiyye olan cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Sübut ifade eden şart cümlesi لَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ , faide-i haber ibtidai kelam olan isim cümlesidir.
Cevap cümlesi لَهَمَّت طَّاۤىِٕفَةࣱ مِّنۡهُمۡ أَن یُضِلُّوكَ rabıta لَ ‘ı ile gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidai kelamdır.
Masdar harfi أَن ve akabindeki muzari fiil cümlesi takdir edilen بَ harfi nedeniyle cer mahallinde olup هَمَّت fiiline müteallıktır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette muhatap zamirine iltifat edilmiştir.
فَضْلُ اللّٰهِ ve رَحْمَتُهُ izafetleri muzâfın şanı içindir. Ayrıca cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğundan lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
فَضْلُ ve رَحْمَةُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
طَّاۤىِٕفَةࣱ ‘ deki tenvin tahkir ifade eder.
لَوْ edatı aslında bir şey bulunmadığı için başka bir şeyin de bulunmaması manası içindir. لَا edatının başına geçerse ispat manası ifade eder; o da başkası bulunduğu için bir şeyin olmamasıdır. Ondan sonra gelen isim Sîbeveyh’e göre mübtedadır, haberinin hazfi de vaciptir. Çünkü kelam ona delalet eder ve cevap onun yerini tutar. Kûfelilere göre ise mahzuf fiilin failidir. (Beyzâvî)
وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ
وَ ’la gelen cümle یُضِلُّوكَ ‘nin failinin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştirip kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.
Menfi muzari fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelam olan cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. مَا ve إِلَّاۤ ile oluşan kasr, fiille mef’ûlü arasındadır.
یُضِلُّونَ - یُضِلُّوكَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef’ûle tahsis edilmiştir. Başka mef’ûllere değil. Ama o mef’ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Ayette dalalet fiili, onların nefislerine tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ
Cümle makabline matuftur. وَ ’ın istînâfiyye olması da caizdir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
یَضُرُّونَكَ - یُضِلُّوكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
شَیۡءࣲۚ ’deki tenvin “hiçbir şey” anlamında taklîl ve nev ifade eder.
Ayetteki beyanî üsluptan umum anlaşılmaktadır. شَیۡءࣲۚ kelimesi nefy siyakında nekra olarak gelmiştir. Bilindiği gibi olumsuz siyakta gelen nekre, umuma delalet eder. İki farklı şekilde umumi mana ifade edilmiştir:
وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ
وَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidai kelamdır. Müsnedün ileyhin, bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak amacına matuftur.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle اللّٰهُ isminde tecrîd sanatı vardır.
ٱلۡكِتَـٰبَ , Kur’an-ı Kerim’den kinayedir.
Aynı üslupta gelen عَلَّمَكَ مَا لَمۡ تَكُن تَعۡلَمُۚ cümlesi makabline وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi temasüldür.
Müşterek ism-i mevsul مَا , iki mef’ûle müteaddi olan عَلَّمَ fiilinin ikinci mef’ûlü konumundadır. Sılası menfi muzari كان ’nin dahil olduğu لَمۡ تَكُن تَعۡلَمُۚ cümlesidir.
كان ‘nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini canlı tutar.
ٱلۡكِتَـٰبَ - ٱلۡحِكۡمَةَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
عَلَّمَكَ - تَعۡلَمُۚ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يماً
وَ atıftır. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlesi zamandan bağımsız bir mana taşır.
كَانَ ’nin isminin izafetle marife olması veciz ifade kastıyladır.
فَضۡلُ ٱللَّهِ izafedinde فَضۡلُ, bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâle muzâf olmasıyla şan ve şeref kazanmıştır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَیۡكَ car mecruru كَانَ ’nin haberi olan عَظِیمࣰا ‘e takdim edilmiştir. Bu takdim, Allah’ın Hz. Peygambere olan fazlını vurgulamıştır.
عَلَیۡكَ - عَلَّمَكَ , فَضۡلُ - یُضِلُّونَ kelimeleri arasında cinâs-ı nâkıs sanatı vardır.
كَانَ - لَمۡ تَكُن ve مَا یُضِلُّونَ - یُضِلُّوكَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
Ayetin başında geçen فَضۡلُ ٱللَّهِ عَلَیۡكَ ifadesinin, sonunda da zikredilmesinde reddü’l-acüz ale’s-sadr ve teşâbüh-i etrâf sanatları vardır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)