يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
4 | امِنُوا | inanın |
|
5 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
6 | وَرَسُولِهِ | ve Elçisine |
|
7 | وَالْكِتَابِ | ve Kitaba |
|
8 | الَّذِي | o ki |
|
9 | نَزَّلَ | indirdi |
|
10 | عَلَىٰ |
|
|
11 | رَسُولِهِ | Elçisine |
|
12 | وَالْكِتَابِ | ve Kitaba (inanın) |
|
13 | الَّذِي | o ki |
|
14 | أَنْزَلَ | indirdi |
|
15 | مِنْ |
|
|
16 | قَبْلُ | daha öncekilere |
|
17 | وَمَنْ | ve kim |
|
18 | يَكْفُرْ | inkar ederse |
|
19 | بِاللَّهِ | Allah’ı |
|
20 | وَمَلَائِكَتِهِ | ve meleklerini |
|
21 | وَكُتُبِهِ | ve Kitaplarını |
|
22 | وَرُسُلِهِ | ve elçilerini |
|
23 | وَالْيَوْمِ | ve gününü |
|
24 | الْاخِرِ | ahiret |
|
25 | فَقَدْ | muhakkak |
|
26 | ضَلَّ | sapıtmıştır |
|
27 | ضَلَالًا | sapıklıkla |
|
28 | بَعِيدًا | uzak bir |
|
“Ey iman edenler!... iman edin” cümlesi, ilk bakışta iman edenleri yeniden iman etmeye çağırmaktadır. Burada bir çelişki bulunmadığını göstermek için tefsirciler tarafından “Maksat dışa karşı inanmış gibi görünen münafıklardır”, “İkinci iman çağrısı, imana devam çağrısıdır”, “İnananlar kâmil mânada imana çağırılmaktadır” gibi çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Biz âyeti şöyle anlıyoruz: Hak, bâtıl bütün dinlerde bir inanç şekli ve konusu vardır. Dinsizlik ve tanrıtanımazlık da bir çeşit inançtır. İnancın şeklini ve konusunu doğru olarak belirleyebilmek için –akla aykırı– olmamakla beraber aklı aşan bir bilgi kaynağına ihtiyaç bulunduğu da ortadadır. Bu bilgi kaynağı (Allah’tan gelen vahiy) muteber bir imanın nitelik ve niceliğini açıklamakta; inanmak isteyen, imana meyleden, kendisine ait bilgilenme ve bir kanaate ulaşma kapasitesini kullandıktan sonra imana karar veren kimselerin, bu mânada iman edenlerin nelere, nasıl inanmaları gerektiğini bildirmektedir, bu anlamda “iman edin” demektedir.
Âyete göre Kur’ân-ı Kerîm geldikten sonra yeryüzünde yaşayan ve iman etmek isteyen kimseler Allah’a, meleklere, Kur’ân-ı Kerîm’e ve ondan önce gönderilen kitaplara (halen geldikleri gibi korunmamış olsalar bile daha önce de kitapların indirilmiş bulunduğuna), son peygamber Muhammed Mustafa’ya ve ondan önce gönderilen peygamberlere ve âhiret gününe iman etmek durumundadırlar. Bunlardan birine bile inanmayan kimselerin imanı muteber değildir, bunlardan birini bile inkâr eden kimseler “doğru, hak, geçerli, kurtarıcı” imana kavuşamamış, hak dinden sapmış sayılırlar.
Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 160-161
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ , münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. ٱلَّذِینَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمِنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
Nidanın cevabı اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪’dir. اٰمِنُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاللّٰهِ car mecruru اٰمِنُوا fiiline müteallıktır. رَسُولِه۪ kelimesi atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْكِتَابِ kelimesi atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur. الَّذ۪ي müfret has ism-i mevsûlu, الْكِتَابِ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
نَزَّلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. عَلٰى رَسُولِه۪ car mecruru نَزَّلَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْكِتَابِ kelimesi atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur. الَّذ۪ي müfret has ism-i mevsûlu, الْكِتَابِ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اَنْزَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. مِنْ قَبْلُ car mecruru اَنْزَلَ fiiline müteallıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
اَنْزَلَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi نزل’dir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً
وَ atıf harfidir. مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَكْفُرْ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. بِاللّٰهِ car mecruru يَكْفُرْ fiiline müteallıktır.
مَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ kelimeleri atıf harfi وَ ’la اللّٰهِ lafza-i celâline matuftur. الْاٰخِرِ kelimesi الْيَوْمِ’nin sıfatıdır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. قَدِ tahkik harfidir. ضَلَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
ضَلَالًا mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur. بَع۪يدًا kelimesi ضَلَالًا ’in sıfatıdır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı اٰمِنُوا بِاللّٰهِ emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ makabline temasül nedeniyle atfedilmiştir. الْكِتَابِ ,الَّذ۪ي ’nin sıfatı olarak gelmiştir. İkinci الَّذ۪ٓي’de ikinci الْكِتَابِ’nin sıfatıdır. Sıfatlar ıtnâb babındandır.
اٰمَنُٓوا - اٰمِنُوا ,نَزَّلَ - اَنْزَلَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.
Bu inşa cümleleri irşad (doğru davranma şeklini göstermek, insanları hatadan kurtarmak) için gelmiştir.
اٰمِنُو - اللّٰهِ - رَسُولِه۪ - الْكِتَابِ - مَلٰٓئِكَتِه۪ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الَّذ۪ينَ ve الَّذ۪ٓي ism-i mevsûlleri tevcih ifade eder.
Allah’ın müminlere yönelerek “Ey müminler!” diye seslenilmesi, onlara bir iman sahibinin, Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü't Tefasir)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا [İman edenler, iman edin.] cümlesi dikkat çekicidir. Önceki ayetle aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır. Bu cümle 5 şekilde yorumlanmıştır. Bunlardan biri de o fiil üzere devamlı olmak manasıdır. (Âşûr) “İman etmeye devam edin ve ömrünüzün sonuna kadar iman üzere olun.” demektir. Demek ki imanı korumak ve ibadetleri yerine getirmek lazımdır. Taklidi bile olsa farzlardan kaçınmayacağız. Zira taklit insanı zamanla tahkike götürür.
Kur’an-ı Kerim’de يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا hitabından sonra gelen konular genellikle imanı iyice yerleştirmeye yönelik meselelerdir. Çünkü “iman” kelimesi fiil olarak gelmiş, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir, bu da o iman henüz tam olarak yerleşmemiş demektir. Mümin kelimesinden sonra gelen konular ise böyle değildir. Mümin isim olduğu için o iman yerleşmiş demektir. (Taberî)
Daha önceki kitaplar tek seferde indirilmiş, dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de اَنْزَلَ fiiliyle ifade edilmiştir. Peygamber Efendimize (s.a.) indirilen kitap ise 23 yılda kısım kısım indirilmiştir. Buna delalet etmek üzere de burada نَزَّلَ fiiliyle ifade edilmiştir.
وَالْكِتَابِ الَّذٖى اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ ifadesindeki “kitap” sözü, müfret bir lafızdır. Binaenaleyh bundan hangi kitaplar kastedilmiştir?
Cevap: Bu lafız, ism-i cinstir. Dolayısıyla genel olarak bütün fertlere şamil olabilir. Umumi manaya da uygundur. (Fahreddin er-Razi)
وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً
Nidanın cevabına matuf olan cümle şart üslubunda faide-i haber inkarî kelamdır.
Şart cümlesi يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi, قَدْ ve mef’ûlü mutlak ile tekid edilmiş ile faide-i haber inkârî kelamdır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla Allah lafzında tecrîd sanatı vardır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip مَن ’in haberidir.
Az sözle çok anlam ifade eden مَلٰٓئِكَتِه۪ - كُتُبِه۪ - رُسُلِه۪ izafetleri, lafza-i celâle muzâf olan meleklere, kitaplara ve resullere şan ve şeref kazandırmıştır
اٰضَلَّ - ضَلَالًا ve رَسُولِه۪ - رُسُلِه۪ ve الْكِتَابِ - كُتُبِه۪ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اٰمِنُوا - يَكْفُرْ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
الْكِتَابِ - رَسُولِه۪ - الَّذ۪ٓي kelimelerinin ayette tekrarlanmasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Dalaletin بَع۪يدًا [uzak] kelimesiyle vasıflanması masdara isnad kabilindendir. Failin hidayetten uzaklaşması “sapkınlık” masdarına isnad edilmiştir. Aslında dalalet değil, dalalete düşen uzak kalır. Bu ifade aynı zamanda istiaredir. İman eden kişi fıtrata yaklaşmış, doğru yola yakınlaşmıştır. İnkâr eden ise fıtratından, hidayetten, Allah’tan, resulden uzaklaşmıştır. Uzaktaki kişi ile irtibat kurulamaz. Ne fikir, ne duygu, ne maddi alış-veriş yapılır. Bazen iletişim bile kurulamaz. Bağlar kopar. İnkâr eden de Allah ile arasındaki iman bağını koparmış, kulluk halkasından çıkmıştır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Rivayet edildiğine göre Yahudi hahamlarından bir topluluk, Resulullah’a gelmişler: “Ey Allah’ın Resulü, biz, Sana, kitabına, Musa’ya, Tevrat’a ve Uzeyr’e iman ediyoruz ve bunlardan başka kitapları ve peygamberleri tanımıyoruz.” demişlerdi. Peygamberimiz de: “Hayır, Allah’a, bütün peygamberlerine, Muhammed’e ve kitabı Kur’an’a ve ondan önceki her kitaba iman ediniz.” buyurdu. “Yapmayız.” dediler. Bu ayet nazil oldu ve hepsi iman ettiler. Dikkate şayandır ki iman fıkrasında “Allah’a, Resulüne, Resulüne indirilen kitaba, ondan önce indirilmiş olan kitaba” diye dört şeye iman belirtilmiştir. Bu da “Allah’a iman, Peygambere iman, kitaplara iman” diye üç mertebede özetlenebilir. Halbuki küfür fıkrasında, “Allah’ı inkâr, meleklerini inkâr, kitaplarını inkâr, peygamberlerini inkâr, ahiret gününü inkâr” diye melekler ve ahiret günü de eklenerek beş şey açıklanmış, hem de Resul’e diğer resuller de eklenerek cemi رُسُلِه۪ şeklinde buyurulmuştur. Bununla Allah ve Peygambere, bütün kitaplara imanın, herhalde bütün peygamberlere, meleklere ve ahiret gününe imanı içine aldığı gösterilmiş ve bir insanın Allah’a, Peygambere ve kitaplara iman iddia edip de peygamberlerden birini, melekleri veya ahireti inkâra kalkışması ve bu hususta gelmiş olan ayetleri tevile çalışması ihtimali bulunduğundan, bunları inkâr edenlerin Allah’ı da inkâr etmiş oldukları bilhassa açıklanmıştır. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Bil ki Allah Teâlâ, bu ayette dört şeye iman etmeyi emretmiştir. Birincisi, Allah’a; ikincisi, peygamberine; üçüncüsü, bu peygamberine indirdiği kitaba; dördüncüsü de daha önce indirilmiş olan kitaplara iman.
Hakk Teâlâ beş çeşit de küfür zikretmiştir. Birincisi, Allah’ı inkâr; ikincisi, meleklerini inkâr; üçüncüsü, kitaplarını; dördüncüsü, peygamberlerini; beşincisi de ahireti inkâr. (Fahreddin er-Razi)
İmanın mertebelerinde niçin peygamber kitaptan önce zikredilmiş, küfür hususunda da tersi olarak kitap peygamberlerden önce gelmiş?
Cevap: Çünkü Yaratıcının bilgisinden, mutlaka nüzul mertebesinde kitap, peygamberden öncedir; mahlûkattan yaratıcıya yükselme mertebesinde ise peygamber kitaptan önce gelir.
Bunların birini inkâr eden bir kimse artık bir daha yolunu bulamayacak kadar hedeften sapmıştır. (Ebüssuûd)