وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلاًّ ظَل۪يلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالَّذِينَ | kimseleri |
|
2 | امَنُوا | inanan |
|
3 | وَعَمِلُوا | ve yapanları |
|
4 | الصَّالِحَاتِ | iyi işler |
|
5 | سَنُدْخِلُهُمْ | sokacağız |
|
6 | جَنَّاتٍ | cennetlere |
|
7 | تَجْرِي | akan |
|
8 | مِنْ | -ndan |
|
9 | تَحْتِهَا | altları- |
|
10 | الْأَنْهَارُ | ırmaklar |
|
11 | خَالِدِينَ | kalacaklardır |
|
12 | فِيهَا | orada |
|
13 | أَبَدًا | sürekli |
|
14 | لَهُمْ | kendilerine vardır |
|
15 | فِيهَا | orada |
|
16 | أَزْوَاجٌ | eşler de |
|
17 | مُطَهَّرَةٌ | tertemiz |
|
18 | وَنُدْخِلُهُمْ | ve onları sokacağız |
|
19 | ظِلًّا | bir gölgeye |
|
20 | ظَلِيلًا | (hiç güneş sızmayan) eşsiz |
|
Onlar ne soğuk ne sıcak tam kararında gölgelerin içindedirler. Evet çok rahat, onların üzerine bir cennet gölgesi, ama tam istenen bir gölge var. İstenilen biçimde sarkmış, ihtiyaca cevap verecek özellikte uzatılmış bir gölge. Uzakta değil, yaklaştırılmış, dünüv kazandırılmış, böyle insanla sanki içiçe olmuş, insanın içine nüfuz etmiş bir gölge vardır onlar için. Dünyada bile gölgenin rahatını biliyoruz.
Hani Rasûlullah bir gün: “İstifade ettiğiniz tüm nîmetlerden hesaba çekileceksiniz!” buyurunca, sahâbeden biri, üzerinde sadece göbeğine kadar avret yerlerini örten bir peştamaldan başka malının olmadığını, ondan da hesaba çekilip çekilmeyeceğini sormuştu da, Allah’ın Rasûlü: Evet, sen de hesaba çekileceksin, çünkü gölge ve soğuk su buyurmuştu. Gölge büyük bir nîmettir gerçekten.
Yaz gününü düşünelim. Sıcak iklimleri düşünelim. Mekke, Medine'yi düşünelim, gölgenin ne anlama geldiğini o zaman anlayacağız. Cehennem ortamını yanında cennet ortamıdır âdeta gölge. Evet orada onlar için gölgeler vardır. Cehenneme yaslananlardan farklı bir hayat var onlar için. Rabbim bizi onlardan eylesin inşallah. (Besairul Kur’ân-Ali Küçük)
ظِلٌّ Gölge demektir. Ziyanın zıddıdır, izzet, güç ve zenginlik anlamlarında da kullanılır. ظُلَّة gölgeleyen bulut, bu kelime daha çok hoş olmayan ve kötü olan şeyler hakkında kullanılır. Çoğulu ظُلَل dir. İster iyi ister kötü olsun her türlü örtüye de ظِلٌّ denir. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de 33 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kur’ân-ı Kerim'de 10 dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça Kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا cümlesidir. وَ atıftır.
عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَمِلُوا kelimesi atıf harfi وَ ’la اٰمَنُوا ’ye matuftur. الصَّالِحَاتِ mef’ulun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
الصَّالِحَاتِ kelimesi sülâsî mücerred olan صلح fiilinin ism-i failidir.
سَنُدْخِلُهُمْ cümlesi الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. سَنُدْخِلُهُمْ fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. سَنُدْخِلُهُمْ muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
جَنَّاتٍ ikinci mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ cümlesi جَنَّاتٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur.
تَجْر۪ي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. مِنْ تَحْتِهَا car mecruru, تَجْرِي fiiline müteallıktır. الْاَنْهَار kelimesi, تَجْرِي fiilinin failidir.
خَالِد۪ينَ hal olup mansubtur. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler, ي ile nasb olurlar. ف۪يهَا car mecruru خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır. اَبَدًا zaman zarfı, خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.
خَالِد۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خلد fiilinin ism-i failidir.
لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلاًّ ظَل۪يلاً
Cümle جَنَّاتٍ ’in sıfatı olarak mahallen mansubtur. لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ف۪يهَٓا car mecruru mahzuf habere müteallıktır. اَزْوَاجٌ muahhar mübtedadır. مُطَهَّرَةٌ kelimesi اَزْوَاجٌ ’un sıfatı olarak gelmiştir.
وَ atıf harfidir. نُدْخِلُهُمْ muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ظِلًّا ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. ظَل۪يلًا kelimesi ظِلًّا ’in sıfatıdır.
مُطَهَّرَةٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur.
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ
Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ayetine وَ ’la atfedilmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.
Kâfirlerin kötü hallerinin beyanından hemen sonra müminlerin güzel hallerinin anlatılması, kâfirlerin üzüntüsünü ve müminlerin sevincini tamamlamak içindir. (Ebüssuûd)
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında o kişilere tazim ifade eder. وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesi mevsûlün sılası olan اٰمَنُوا ’ya matuftur.
Haber olan …سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي cümlesine dahil olan istikbal harfi سَ , tekid ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiildeki tecessüm özelliği konunun daha iyi kavranmasını sağlar.
جَنَّات için sıfat cümlesi olan تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ , mazi fiil sıygasında gelerek hudûs ifade etmiştir. جَنَّات , خَالِد۪ينَ ’den haldir Sıfat ve hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Bu ayeti kerimeyle önceki arasında mukabele vardır.
اٰمَنُوا - عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ arasında mürâât-ı nazîr vardır.
لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلاًّ ظَل۪يلاً
Fasılla gelen ayette takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَهُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Muahhar müsnedün ileyh olan اَزْوَاجٌ ’deki tenvin nev, tazim ve kesret ifade eder. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
"Orada, onlara tertemiz eşler vardır." Bundan murad, o zevcelerin hayızdan, nifastan ve her türlü dünyevî pislikten temizlenmiş olmalarıdır. (Fahreddin er-Râzî)
Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَل۪يلًا cümlesi bu cümleye atfedilmiştir.
ظِلًّا , ظَل۪يلًا için sıfattır. Bu kelimeler arasında ıtnâb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. (Safvetü't Tefâsir)
اَزْوَاجٌ kelimesi belli bir cinsiyet ifade etmez. Çoğul olduğu için sıfatı müennes gelmiştir.
ظِلًّا kelimesinin nekreliği ve yine aynı kökten bir sıfatla gelmesi tazim ve teksir ifade eder.
Arap ülkeleri, son derece sıcaktır. Binaenaleyh gölge, onlara göre rahatlık vesile ve sebeplerinin en büyüklerindendir. İşte bu sebepten dolayı Cenab-ı Hak bu ifadeyi, rahatlıktan bir kinaye kılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)