اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَفَرَأَيْتَ | gördün mü? |
|
2 | مَنِ | kimseyi |
|
3 | اتَّخَذَ | edinen |
|
4 | إِلَٰهَهُ | tanrı |
|
5 | هَوَاهُ | keyfini |
|
6 | وَأَضَلَّهُ | ve saptırdığı |
|
7 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
8 | عَلَىٰ | -ye göre |
|
9 | عِلْمٍ | bir bilgi- |
|
10 | وَخَتَمَ | ve mühürlediği |
|
11 | عَلَىٰ | üzerini |
|
12 | سَمْعِهِ | kulağının |
|
13 | وَقَلْبِهِ | ve kalbini |
|
14 | وَجَعَلَ | ve çektiği |
|
15 | عَلَىٰ | üstüne |
|
16 | بَصَرِهِ | gözünün |
|
17 | غِشَاوَةً | perde |
|
18 | فَمَنْ | şimdi kim? |
|
19 | يَهْدِيهِ | ona doğru yolu gösterecek |
|
20 | مِنْ |
|
|
21 | بَعْدِ | sonra |
|
22 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
23 | أَفَلَا |
|
|
24 | تَذَكَّرُونَ | düşünmüyor musunuz? |
|
Âyet “tanrısını arzusundan ibaret kılan” diye başlamakta, bundan sonra Allah’ın yaptıkları kişinin bu tercihine bina edilmektedir. Yani Allah iyi olmak isteyeni zorla inkâra ve kötülüğe itmemekte, kul bunu tercih ettiği için O da kural ve imtihan gereği belirtilen olumsuz durumları yapmakta, yaratmakta, olmasına izin ve imkân vermektedir.
“Bilgisine rağmen” kaydı, hayatını dinî kayıt ve sınırların dışında yaşayan, Allah’ın rızasına değil, nefsinin arzusuna uyan birçok kimsenin yaptıklarını, Allah rızasına aykırı olduğunu bile bile yaptıklarını ifade etmektedir. Doğruyu ve iyiyi bilmek ona uygun davranmak için yeterli olmamakta, sağlam imana ve uygun eğitime ihtiyaç bulunmaktadır. Bu imandan ve eğitimden yoksun bulunan, zevklerine saplanıp gününü gün eden kimseleri yola getirmek zordur. Âyet bu zorluğa işaret etmekte, ancak kapıyı da açık tutmaktadır. Kul ister ve yönelirse, geçmişte ne yapmış olursa olsun Allah onu bağışlar ve doğru yola iletir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 19-20
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ
Hemze istifham harfidir. فَ istînâfiyyedir. رَاَيْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَنِ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اتَّخَذَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اتَّخَذَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اِلٰهَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اتَّخَذَ değiştirme anlamında kalp fiillerindendir. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هَوٰيهُ ikinci mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَضَلَّهُ atıf harfi وَ ‘la sılaya matuftur.
اَضَلَّهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur.
عَلٰى عِلْمٍ car mecruru اَضَلَّ fiilinin failine veya mef’ûlunun mahzuf haline mütealliktir.
خَتَمَ atıf harfi وَ ‘la sılaya matuftur. خَتَمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَلٰى سَمْعِه۪ car mecruru خَتَمَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَلْبِه۪ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَعَلَ atıf harfi وَ ‘la sılaya matuftur. جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَلٰى بَصَرِه۪ car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlün bihe mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. غِشَاوَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اتَّخَذَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ‘dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اَضَلَّهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ضلل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ
فَمَنْ يَهْد۪يهِ cümlesi رَاَيْتَ ‘nin ikinci mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
فَ kelamın uzunluğundan dolayı birbirine bağlamak için zaid olan harftir. مَنْ istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. يَهْد۪يهِ fiili mübteda مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَهْد۪يهِ fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هِ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ بَعْدِ car mecruru يَهْد۪يهِ fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfi olup mukadder istînâfiyyeye matuftur. Takdiri, أغفلتم (Gafil oldunuz.) şeklindedir.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَذَكَّرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
تَذَكَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Hemze talep ifade eden (Mahmut Sâfî) istifham harfi, فَ istînâfiyyedir. Mütekellim Allah Teâlâ’dır.
Muhatap Hz. Peygamber ve beraberindeki müminler veya muayyen olmayan kişilerdir. Bahsedilen kişilerin durumlarının görünür hale geldiğini belirtmek için soru görmek fiiliyle sorulmuştur. (Âşûr)
Ayetin ilk cümlesi … اَفَرَاَيْتَ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda olmasına rağmen soru manası taşımayıp taaccüp ve kınama anlamına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede, tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsul مَنِ ’nın sılası olan اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Ayette teşbih-i maklûb sanatı vardır. Abidin mabuduna boyun eğmesi gibi hevasına tabi olup boyun eğdiği için اتَّخَذَ هَوٰيهُ اِلٰهَهُ yerine, اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ ifadesi kullanılmıştır. (Mahmûd Sâfî, https://tafsir.app/)
اِلٰهَهُ izafeti اتَّخَذَ fiilinin birinci, هَوٰيهُ ise ikinci mef’ûlüdür.
Aynı üslupta gelen وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle mevsûlün sılasına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması haşyet duyguları uyandırmak ve ikazı artırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Car mecrur عَلٰى عِلْمٍ , mef’ûlun mahzuf haline mütealliktir. Mef’ûlün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
عِلْمٍ ’deki nekrelik tazim ve kesret içindir.
وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ cümlesi atıf harfi وَ ile sıla cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
عَلٰى سَمْعِه۪ car mecruru ve ona matuf olan قَلْبِه۪ izafeti, خَتَمَ fiiline mütealliktir.
Aynı üslupla gelen وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ cümlesi, atıf harfi وَ ile sılaya atfedilmiştir. Her iki cümlenin de atıf sebebi hükümde ortaklıktır. عَلٰى بَصَرِه۪ car mecruru جَعَلَ fiiline mütealliktir. غِشَاوَةً mef’ûlun bihtir. Kelimenin nekreliği, nev ve tazim ifade eder.
سَمْعِه۪ - قَلْبِه۪ - بَصَرِه۪ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ cümlesi رَاَيْتَ fiilinin ikinci mef’ûlüdür. Cümleye dahil olan فَ kelamın uzunluğundan dolayı unsurları birbirine bağlamak için gelen zaid harftir. (https://tafsir.app/aljadwal/45/23, Mahmut Sâfî)
İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. مَنْ istifham harfi mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِ cümlesi haberdir.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, takrir ve inkâr manası taşıması sebebiyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla istifhamda tecâhül-i arif sanatı vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Veciz ifade kastına matuf بَعْدِ اللّٰهِۜ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
يَهْد۪ي - اَضَلَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Ayeti kerime, hidayeti bırakıp da insanın nefsinin isteklerine boyun eğmesinin ne kadar şaşılacak ve hayret edilecek bir şey olduğunu ifade etmektedir. Nefsinin isteklerine uyan kimse, sanki onun kulu ve kölesi gibi olmuştur. (Ruhu’l Beyan)
اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, takdiri أغفلتم (Gafil mi oldunuz?) olan mukadder istînâfa فَ ile atfedilmiştir.
Hemze, inkârî istifham harfidir. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, kınama ve azarlama anlamı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Cümle muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Kur'an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur'an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin ( تَعَقُّل ) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر ) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر ) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
تَتَذَكَّرُون kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
تَتَذَكَّرُون fiili, تفعّل babındadır. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.