هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا تَأْو۪يلَهُۜ يَوْمَ يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ يَقُولُ الَّذ۪ينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَٓاءَ فَيَشْفَعُوا لَـنَٓا اَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ قَدْ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هَلْ | mı? |
|
2 | يَنْظُرُونَ | gözetiyorlar |
|
3 | إِلَّا | ille |
|
4 | تَأْوِيلَهُ | onun te’vilini |
|
5 | يَوْمَ | gün |
|
6 | يَأْتِي | geldiği |
|
7 | تَأْوِيلُهُ | onun te’vili |
|
8 | يَقُولُ | derler ki |
|
9 | الَّذِينَ | olanlar |
|
10 | نَسُوهُ | onu unutmuş |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | قَبْلُ | önceden |
|
13 | قَدْ | doğrusu |
|
14 | جَاءَتْ | getirmiş |
|
15 | رُسُلُ | elçileri |
|
16 | رَبِّنَا | Rabbimizin |
|
17 | بِالْحَقِّ | gerçeği |
|
18 | فَهَلْ | var mı ki? |
|
19 | لَنَا | bizim |
|
20 | مِنْ |
|
|
21 | شُفَعَاءَ | şefa’atçilerimiz |
|
22 | فَيَشْفَعُوا | şefa’at etsinler |
|
23 | لَنَا | bize |
|
24 | أَوْ | yahut |
|
25 | نُرَدُّ | tekrar geri döndürülür müyüz ki |
|
26 | فَنَعْمَلَ | yapalım |
|
27 | غَيْرَ | başkasını |
|
28 | الَّذِي | şeylerden |
|
29 | كُنَّا |
|
|
30 | نَعْمَلُ | yaptıklarımızdan |
|
31 | قَدْ | muhakkak |
|
32 | خَسِرُوا | onlar ziyana soktular |
|
33 | أَنْفُسَهُمْ | kendilerini |
|
34 | وَضَلَّ | ve saptı |
|
35 | عَنْهُمْ | kendilerinden |
|
36 | مَا | şeyler |
|
37 | كَانُوا | oldukları |
|
38 | يَفْتَرُونَ | uyduruyor |
|
(Fakat) onlar, hesap gününün gerçekleşmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Gerçekleştiği gün, önceden onu yok sayanlar derler ki: “Doğrusu rabbimizin elçileri gerçeği getirmiştir. Keşke bizim şefaatçilerimiz olsa da bize şefaat etseler veya (dünyaya) geri döndürülsek de yapmış olduğumuz amelleri başka türlü yapsak!” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de (putlar) kendilerinden uzaklaşıp kayboldu.
شَفَعَ Şefe’a: شَفْعٌ bir nesneyi kendi benzerine eklemek veya katmaktır. Bu manaya binaen وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِۙ Fecr, 89/3 ayetinde çift ya da benzer anlamında kullanılmıştır. شَفاعَةٌ Şefaat, yardım etmek ve onun yerine ricacı ve talepte bulunan biri olmak suretiyle bir başkasına katılma ve bir araya gelmektir. Genellikle daha üst mertebedeki birinin daha alt mertebedeki birine katılmasıyla ilgili kullanılır. Şefaat kelimesi hem müsbet hem de menfi manada kullanılır. مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَص۪يبٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَاۜ Nisa, 4/85 ayeti kerimesi buna bir örnek teşkil etmektedir: Ayet hakkında şöyle denmiştir: Buradaki şefaat sözcüğü insanın bir başkası için onun uyacağı, örnek alacağı bir hayır yolu ya da bir şer yolu açıp böylece sanki onun ‘شَفْعٌ ‘i imiş gibi bir hale gelmesi anlamındadır. Böylece o kimsenin çifti/benzeri gibi olmuş olur. Şufa (شُفْعَةٌ) , Türkçede de kullanıldığı gibi bir kimsenin ortaklığı bulunan satılık bir mülkü, satıldığı değer üzerinden kendi mülküne katmak için hak talep edip istemesidir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 31 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şefaat ve şufâ (hakkı)dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا تَأْو۪يلَهُۜ
هَلْ istifham harfidir. يَنْظُرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır.
تَأْو۪يلَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur.
يَوْمَ يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ يَقُولُ الَّذ۪ينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ
يَوْمَ zaman zarfı يقول fiiline müteallıktır. يَأْت۪ي ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَأْت۪ي fiili, ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. تَأْو۪يلُهُ fail olup lafzen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur.
يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. Burada cümleye muzâf olmuştur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَقُولُ damme üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
نَسُوهُ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مِنْ قَبْلُ car mecruru نَسُوهُ fiiline mütellıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
قَبْلَ ve بَعْدَ kelimeleri muzâfun ileyhleri hazfedilince zamme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mekulü’l-kavli, قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ’dır. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
جَٓاءَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. رُسُلٌ fail olup lafzen merfûdur.
رَبِّنَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِالْحَقّ car mecruru رُسُلُ kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; مؤيّدين بالحقّ (Hak ile destekleyerek) şeklindedir.
فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَٓاءَ فَيَشْفَعُوا لَـنَٓا اَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ
ف mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasihadır. Takdiri; إن كنّا قد ضللنا فهل لنا من (Eğer dalalete düşmüşsek bizim için … var mıdır?) şeklindedir.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir.
Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi, başına hiçbir edat gelmeden olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ‘si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هَلْ istifham harfidir. لَنَا car mecruru mukaddem mahzuf habere müteallıktır.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. شُفَعَٓاءَ lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.
فَ ; sebebiyyedir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, önceki kelam شُفَعَٓاءَ’ye matuftur. Takdiri; هل لنا شفعاء فشفاعة لنا (Bizim için şefaat edecek şefaatçiler var mıdır?) şeklindedir.
يَشْفَعُوا fiili, نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَـنَٓا car mecruru يَشْفَعُوا fiiline müteallıktır.
اَوْ atıf harfi tahyir/ tercih ifade eder.
اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُرَدُّ meçhul merfû muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Mukadder istifham cümlesidir. Takdiri; هل نردّ (Geri döndürülür müyüz?) şeklindedir.
فَ ; sebebiyyedir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, önceki masdar-ı müevvele matuftur. Takdiri; هل ثمّة ردّ لنا فعمل أخر (Orada bizim için geri dönüş var mıdır ki başka şeyler yapalım?) şeklindedir.
نَعْمَلَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
غَيْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Müfret müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنَّا ‘nın dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كُنَّا nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كُنَّا ’nin ismi نَا mütekellim zamiridir.
نَعْمَلُ fiili كُنَّا ’nın haberi olarak mahallen merfûdur. نَعْمَلُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
قَدْ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. خَسِرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْفُسَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. ضَلَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. عَنْهُمْ car mecruru ضَلَّ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا’un dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانُوا ; isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
يَفْتَرُونَ۟ fiili كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubtur.
يَفْتَرُونَ۟ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَفْتَرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi فري ’dir.
İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا تَأْو۪يلَهُۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette هَلۡ, istifham harfidir. Nefy manasında olup inkârî manadadır.
Cümle, istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. Vaz edildiği istifham anlamından çıkarak inkârî mana kazanan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
هَلۡ istisna edatı إِلَّاۤ ile kasr oluşturmuştur. Kasr, یَنظُرُونَ fiiliyle mef’ûlü arasındadır.
Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması caizdir. Yani fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir.
تَأْو۪يلَ, akıbetin ortaya çıkması manasındadır. تَأْو۪يلَ kelimesi “yorum” demektir ama Kur’an’da kullanıldığı bütün yerlerde “bu işin sonucu” manasında kullanılmıştır. Bunu hatırlamak lazım. “Kitabın sonunu mu bekliyorlar?” Yani onlar iman etmiyorlar, Kitabın dediklerini yapmıyorlar, Kitapta olan şeylerin ortaya çıkmasını bekliyorlar, demektir.
يَوْمَ يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ يَقُولُ الَّذ۪ينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ
Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Yine muzari fiil sıygasında gelmiş يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ cümlesi, zaman zarfı يَوْمَ ’nin muzâfun ileyhidir.
يَوْمَ ’nin müteallakı olan يَقُولُ fiilinin mekulü’l-kavli olan قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
يَقُولُ fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ’nin sılası نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
رُسُلُ رَبِّنَا izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması نَا zamirine, yine Rabb ismine muzâf olması رُسُلُ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.
فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَٓاءَ فَيَشْفَعُوا لَـنَٓا اَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ
Rabıta harfi فَ ile gelen bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cümle mahzuf şartın cevabıdır. Takdiri; إن كنّا قد ضللنا [eğer dalalete düşmüşsek…] olan mahzuf şartla birlikte cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cevap cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Sübut ifade eden bu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. لَنَا mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Lafzen mecrur mahallen merfû olan مِنْ شُفَعَٓاءَ, muahhar mübtedadır. Zaid harf-i cer مِنْ cümleyi tekid etmiştir.
فَيَشْفَعُوا لَـنَٓا cümlesine dahil olan فَ , sebebiyyedir. فَ ve masdar-ı müevvel, önceki sarih masdar شُفَعَٓاءَ’ye matuftur. Cümlenin takdiri; هل لنا شفعاء فشفاعة لنا [Bizim için şefaat edecek şefaatçiler var mıdır?] şeklindedir.
Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan نُرَدُّ cümlesi اَوْ atıf harfiyle istifham cümlesine atfedilmiştir. İstifham anlamına dahildir.
فَنَعْمَلَ cümlesi fa-i sebebiye nedeniyle masdar tevilinde olup önceki masdar-ı müevvele matuftur.
نَعْمَلَ fiilinde irsâd sanatı vardır.
Müspet muzari fiil sıygasındaki cümlede has ism-i mevsul غَيْرَ ,الَّذ۪ي’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Sılası كُنَّا نَعْمَلُ, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede كان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
قَدْ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
Fasılla gelen cümle müstenefedir. Tahkik harfiyle tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Aynı üslupta gelen … وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا cümlesi makabline وَ ’la atfedilmiştir.
ضَلَّ fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا’nın sılası كَانُوا يَفْتَرُونَ۟, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Sıla cümlesinde كان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
شُفَعَٓاءَ - يَشْفَعُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
هَلْ - قَدْ - تَأْو۪يلَهُۜ - نَعْمَلُ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
جَٓاءَتْ - يَأْت۪ي ve الَّذ۪ينَ - الَّذ۪ي - مَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.