16 Eylül 2024
En'âm Sûresi 143-146 (146. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

En'âm Sûresi 143. Ayet

ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ  ...


O, (hayvanlardan) sekiz eşi de yaratandır: (Erkek ve dişi olarak) koyundan iki, keçiden de iki. Ey Muhammed! De ki: “Allah iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilerek haber verin.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثَمَانِيَةَ sekiz ث م ن
2 أَزْوَاجٍ çift ز و ج
3 مِنَ -dan
4 الضَّأْنِ koyun- ض ا ن
5 اثْنَيْنِ iki ث ن ي
6 وَمِنَ ve -den
7 الْمَعْزِ keçi- م ع ز
8 اثْنَيْنِ iki ث ن ي
9 قُلْ de ki ق و ل
10 الذَّكَرَيْنِ iki erkeği mi? ذ ك ر
11 حَرَّمَ haram etti ح ر م
12 أَمِ yoksa
13 الْأُنْثَيَيْنِ iki dişiyi (mi?) ا ن ث
14 أَمَّا yoksa
15 اشْتَمَلَتْ bulunan(yavru)ları mı ش م ل
16 عَلَيْهِ
17 أَرْحَامُ rahimlerinde ر ح م
18 الْأُنْثَيَيْنِ iki dişinin ا ن ث
19 نَبِّئُونِي bana haber verin ن ب ا
20 بِعِلْمٍ bilgi ile ع ل م
21 إِنْ eğer
22 كُنْتُمْ iseniz ك و ن
23 صَادِقِينَ doğru ص د ق

Tefsircilerin ittifakla belirttiklerine göre, müşrik Araplar, bazı hayvanların etlerinin yenilmesini haram saymışlar ve haksız olarak bunun Allah’ın bir hükmü olduğunu ileri sürmüşlerdi. Âyette eti yenilen hayvanlardan koyun, keçi, deve ve sığır türleri özellikle zikredilerek onların bu hayvanların etlerinin yenilmesiyle ilgili iddiaları çürütülmüş, Allah’ın böyle bir hükmünün bulunmadığı açıklanmış; ayrıca bunların dişi ve erkek cinsleri arasında etlerinin yenilmesi bakımından fark bulunmadığını bildirmek için bunlar eşler halinde anılmıştır. Âyette şu hususa da işaret edildiği görülmektedir: Eğer belirtilen hayvanların erkeklerinden veya dişilerinden ya da yavrularından biri haram kılınsaydı bütün erkekleri, dişileri ya da yavruları haram kılınmış olurdu; aynı şekilde, Allah bir hayvan türünün dişisini haram kılsaydı erkeğini de haram kılardı, kezâ erkeğini haram kılsaydı dişisini de haram kılardı. Sonuç olarak bu âyetlerde cedel metotlarından biri olan “sebr ve taksim” (ihtimalleri sıralayıp teker teker çürüterek doğruyu bulma) yöntemiyle müşriklerin iddiaları çürütülmüş, böylece onların söz konusu hayvanlar hakkındaki görüşleri reddedilmiş bulunmaktadır (Râzî, XIII, 217; İbn Âşûr, VIII, 131-133).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 480-481

ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ 

 

ثَمَانِيَةَ  kelimesi önceki ayetteki  حَمُولَةً ‘den bedeldir.  اَزْوَاجٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مِنَ الضَّأْنِ  car mecruru  اثْنَيْنِ  kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, أنشأ - أو أنزل (Yarattı veya indirdi.) şeklindedir. Çünkü aslında sıfattır. اثْنَيْنِ  kelimesi  ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ  ifadesinden bedeldir. Zira, bedele matuftur. (İrabu’l Müyesser) 

وَ  atıf harfidir.  مِنَ الْمَعْزِ  car mecruru  مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ  ifadesine matuftur. 


 قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ 

 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

Mekulü’l-kavli,  آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. Hemze istifham harfidir. آٰلذَّكَرَيْنِ  kelimesi  حَرَّمَ  fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olup müsenna olduğu için  ى  ile mansubtur.

حَرَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  اَمِ  atıf harfidir. الْاُنْثَيَيْنِ  kelimesi  آٰلذَّكَرَيْنِ’ye matuf olup mansubtur. Müsenna olduğu için  ى  ile mansubtur.

اَمِ  atıf harfidir.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  الْاُنْثَيَيْنِ’ye matuf olup mahallen mansubtur.

İsm-i mevsûlun sılası  اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اشْتَمَلَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  عَلَيْهِ  car mecruru  اشْتَمَلَتْ  fiiline müteallıktır.

اَرْحَامُ  fail olup lafzen merfûdur.  الْاُنْثَيَيْنِ  muzâfun ileyh olup  müsenna olduğu için  ي  ile mecrurdur.

حَرَّمَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرم ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اشْتَمَلَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  شمل ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir.  نَبِّؤُ۫ن۪ي  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emirdir. Fail ise müstetir zamir  أنت’dir. Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.

بِعِلْمٍ  car mecruru  نَبِّؤُ۫ن۪ي  fiiline müteallıktır.

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

صَادِق۪ينَ  kelimesi  كُنْتُمْ ’un haberidir. Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

صَادِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صدق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri,  فنبئوني بعلم (O halde ilimle bana haber verin) şeklindedir.

نَبِّؤُ۫ن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نبأ ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ

 

ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ  önceki ayetteki  حَمُولَةً’den bedeldir. 

Car mecrur  مِنَ الضَّأْنِ, takdiri  أنشأ  veya  أنزل  olan mukadder fiile müteallıktır.  اثْنَيْنِ  kelimesi  ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ  ifadesinden bedeldir. Cümle mahzufla beraber faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Atıfla gelen وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ  cümlesi  مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ  ifadesine matuftur. Cümle mahzufla beraber faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bedeller dolayısıyla ayette ıtnâb sanatı vardır.

الضَّأْنِ - الْمَعْزِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

O hayvanlar önce hamule ve ferş olarak iki gruba ve sonra da sekiz eşe ayrılmıştır.

Birinci grub deve ve sığır; ikinci grup da koyun ve keçidir ve her dört tür erkek ve dişi olmak üzere iki eştir. (Ebüssuûd)

Bu dört eş, ayette geçen ferş’in izahıdır. İcmalî zikirde ferş, hamûle’den sonra geçtiği halde burada önce zikredilmiştir. Yeme bakımından helal ve haram hükmünün en çok taalluk ettiği bu iki cins hayvandır. (Ebüssuûd)



 قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ

 

Cümle fasılla gelmiş müstenefe cümlesidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesi … آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ  ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle asıl olarak soru manası taşımamaktadır. Kınama ve tenkit ifade eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bu mananın olumsuzluk harfi yerine istifham harfi ile ifade edilmesinde, dinleyen kişinin vicdanına dönmesini ve düşünmesini sağlama kastı vardır. Çünkü insan kendi kendine yalan söylemez.

اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ  ibaresindeki  اَمِ  atıf,  ما  ism-i mevsûldür.  الْاُنْثَيَيْنِ  kelimesine matuf olan müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası  اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

اثْنَيْنِۜ - الْاُنْثَيَيْنِ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs, tekrarlanmalarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

الْاُنْثَيَيْنِ - آٰلذَّكَرَيْنِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Bu iki kelimedeki marifelik cins içindir. (Âşûr)

حَرَّمَ  - اَرْحَامُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Ayette “Dişisi mi erkeği mi yoksa karnında olan yavrusu mu haram kılındı?”] ifadesinde ıtnâbtan tefri’ vardır. Dallandırarak istifhamla azar ve kınamayı, tehdidi uzatmıştır. Ta ki helali haram kılmanın ne kadar kerih bir şey olduğu anlaşılsın, yaptıkları haramlar da iptal olsun. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)


 نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ

 

Cümle fasılla gelmiş müstenefe cümlesidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ  cümlesinden bedel-i iştimâldir. (Âşûr)

Ayetin son cümlesi olan  اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ, istînâfiyye veya tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan  كان ,كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri,  فنبئوني بعلم  olan cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir.

Onlar, bazen hayvanların erkeklerini bazen dişilerini bazen de -yavruların erkek, dişi veya (erkekli dişili) karışık olmaları durumunda erkek dişi fark etmeksizin- onların yavrularını haram kılıyor ve “Bunları Allah haram kıldı!” diyorlardı. İşte ayet, onların bu iddialarını yadırgamakta, beğenmemektedir. Bunları, Allah’ın haram kıldığı hususunda [doğru söylüyorsanız, bir ilme] yani haram kıldığınız şeylerin haramlığına dair Allah tarafından gelmiş, bilinen bir emre [dayanarak haber verin Bana!] demektedir. (Keşşâf)

 
En'âm Sûresi 144. Ayet

وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟  ...


Yine (erkek ve dişi olarak) deveden iki, sığırdan da iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنَ ve
2 الْإِبِلِ deveden ا ب ل
3 اثْنَيْنِ iki ث ن ي
4 وَمِنَ ve -dan
5 الْبَقَرِ sığır- ب ق ر
6 اثْنَيْنِ iki ث ن ي
7 قُلْ de ki ق و ل
8 الذَّكَرَيْنِ iki erkeği mi? ذ ك ر
9 حَرَّمَ haram etti ح ر م
10 أَمِ yoksa
11 الْأُنْثَيَيْنِ iki dişiyi (mi?) ا ن ث
12 أَمَّا yoksa
13 اشْتَمَلَتْ bulunan(yavru)ları mı ش م ل
14 عَلَيْهِ
15 أَرْحَامُ Rahimlerinde ر ح م
16 الْأُنْثَيَيْنِ iki dişinin ا ن ث
17 أَمْ yoksa
18 كُنْتُمْ oldunuz ك و ن
19 شُهَدَاءَ şahidler (mi?) ش ه د
20 إِذْ zaman
21 وَصَّاكُمُ size vasiyyet ettiği و ص ي
22 اللَّهُ Allah’ın
23 بِهَٰذَا böyle
24 فَمَنْ kim olabilir?
25 أَظْلَمُ daha zalim ظ ل م
26 مِمَّنِ -dan
27 افْتَرَىٰ uyduran- ف ر ي
28 عَلَى karşı
29 اللَّهِ Allah’a
30 كَذِبًا bir yalan ك ذ ب
31 لِيُضِلَّ saptırmak için ض ل ل
32 النَّاسَ insanları ن و س
33 بِغَيْرِ olmaksızın غ ي ر
34 عِلْمٍ bilgisi ع ل م
35 إِنَّ şüphesiz
36 اللَّهَ Allah
37 لَا
38 يَهْدِي doğru yola iletmez ه د ي
39 الْقَوْمَ topluluğu ق و م
40 الظَّالِمِينَ zalim ظ ل م

وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  مِنَ الْاِبِلِ  car mecruru مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ  ifadesine matuftur. وَ  atıf harfidir. مِنَ الْبَقَرِ  car mecruru  مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ  ifadesine matuftur.


قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

Mekulü’l-kavli,  آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. Hemze istifham harfidir.  آٰلذَّكَرَيْنِ  kelimesi  حَرَّمَ  fiilinin mukaddem mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için  ى  ile mansubtur.

حَرَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  اَمِ  atıf harfidir. الْاُنْثَيَيْنِ  kelimesi  آٰلذَّكَرَيْنِ’ye matuf olup mansubtur. Müsenna olduğu için  ى  ile mansubtur.

اَمِ  atıf harfidir.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  الْاُنْثَيَيْنِ’ye matuf olup mahallen mansubtur.

İsm-i mevsûlun sılası  اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اشْتَمَلَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  عَلَيْهِ  car mecruru  اشْتَمَلَتْ  fiiline müteallıktır.

اَرْحَامُ  fail olup lafzen merfûdur.  الْاُنْثَيَيْنِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  ي  ile mecrurdur.

حَرَّمَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرم ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اشْتَمَلَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi شمل ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ

 

اَمْ  munkatıadır. Yani  بَلْ  ve hemze manasındadır.  كَانَ  isim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كُنْتُمْ  isim cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. شُهَدَٓاءَ  ise  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.  فعلاء  vezninden olduğu için gayri munsariftir ve tenvin almamıştır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife, “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarife girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذْ  zaman zarfı  شُهَدَٓاءَ’ye  müteallıktır.  وَصّٰيكُمُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَصّٰيكُمُ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  بِهٰذَا  car mecruru  وَصّٰيكُمُ  fiiline müteallıktır.

وَصّٰيكُمُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  وصي ‘dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ 

 

وَ  istînâfiyye,  مَنْ  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَظْلَمُ haberdir. İsm-i tafdil kalıbındandır.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  اَظْلَمُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

افْتَرٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو’dir.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  افْتَرٰى  fiiline müteallıktır.  كَذِباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

افْتَرٰى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فري ’dır.

İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

لِ  harfi,  يُضِلَّ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile birlikte  افْتَرٰى  fiiline müteallıktır. 

يُضِلَّ  mansub muzari fiilidir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  النَّاسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

بِغَيْرِ  car mecruru  يُضِلَّ  fiilinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, يضلهم جاهلا (Onları cahilce dalalete düşürür.) şeklindedir.  عِلْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

 

 اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟

 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur.  لَا يَهْدِي  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَهْدِي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

الْقَوْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  الظَّالِم۪ينَ  kelimesi  الْقَوْمَ ’nin sıfatıdır.  الظَّالِم۪ينَۚ  cemi müzekker salim olduğu için  ي  ile nasb olur.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ

 

Ayet  atıfla gelmiştir. Car mecrur  مِنَ الْاِبِلِ, car mecruru مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ  ifadesine matuftur. 

وَ  atıf harfidir. مِنَ الْبَقَرِ  car mecruru  مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ  ifadesine matuftur. 


 قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ

 

Cümle, fasılla gelmiş müstenefe cümlesidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesi … آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ  ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle asıl olarak soru manası taşımamaktadır. Kınama ve tenkit ifade eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bu mananın olumsuzluk harfi yerine istifham harfi ile ifade edilmesinde, dinleyen kişinin vicdanına dönmesini ve düşünmesini sağlama kastı vardır. Çünkü insan kendi kendine yalan söylemez.

اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ  ibaresindeki  اَمِ  atıf,  ما  ism-i mevsûldür.  الْاُنْثَيَيْنِ  kelimesine matuf olan müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası  اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

اثْنَيْنِ - الْاُنْثَيَيْنِ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs, tekrarlanmalarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

الْاُنْثَيَيْنِ - آٰلذَّكَرَيْنِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

حَرَّمَ  - اَرْحَامُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Önceki ayette geçen cümle ile aynı olan bu cümle arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Ayette “Dişisi mi erkeği mi, yoksa karnında olan yavrusu mu haram kılındı?”] ifadesinde ıtnâbdan tefri’ vardır. Dallandırarak istifhamla azar ve kınamayı, tehdidi uzatmıştır. Ta ki helali haram kılmanın ne kadar kerih bir şey olduğu anlaşılsın, yaptıkları haramlar da iptal olsun. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)

Bu hayvanları erkeklerinin, dişilerinin ve rahimlerindeki yavrularının zikredilmesi, onların iftiralarının her birini zikretmek suretiyle kuvvetlice reddetmek içindir. Çünkü onlar, yukarıda belirtildiği gibi bazı hayvanların erkeklerini, bazı hayvanların dişilerini ve bazı hayvanların da erkek olsun dişi olsun, rahimlerdeki yavrularını haram sayıyorlardı ve hepsinin haramlığını Allah Teâlâ’ya isnad ediyorlardı. (Ebüssuûd)

Müfessirler şöyle demişlerdir: “Cahiliye müşrikleri davar, sığır ve develerin bir kısmını kendilerine haram kılıyorlardı. Bundan dolayı Hak Teâlâ bu ayette, koyun keçi, deve ve sığırları zikretmek suretiyle onların görüşlerinin batıllığını göstermeye delil getirmiş ve bu dört çeşit hayvanın her birinin erkek-dişi çiftinden bahsetmiştir. Daha sonra ise şöyle buyurmuştur: ‘Eğer bu hayvanların erkekleri haram ise erkeklerinin hepsinin haram olması gerekir. Yok eğer bunların dişi olanları haram ise bütün dişilerinin haram olması gerekir.’” (Fahreddin er-Râzî)


اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ


اَمْ  munkatıadır. Hemze ve  بل  manasındadır. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle asıl olarak soru manası taşımamaktadır.

Kınama ve tenkit ifade eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Zaman zarfına muzâf olan  وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Bu kelam, müşriklerin akıllarının ne kadar karışık olduğunu ve onlarla bu suretle istihza edildiğini ortaya koyar. (Ebüssuûd)


 فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Sübut ifade eden isim cümlesidir. 

İstifham ismi  مَنْ  mübteda konumundadır. İnkârî manadadır.

Müsnedi olan  اَظْلَمُ  ism-i tafdil kalıbındadır. Mübalağa ifade eder. Soru kastı taşımayıp tevbih ve inkârî anlamda gelen cümle, mecâz-ı mürsel mürekkebtir. 

Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olduğu istifhamda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası  افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelmiş haberî isnaddır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.

كَذِباً ‘deki tenvin taklîl ve tahkir ifade eder.

افْتَرٰى - كَذِباً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ  cümlesi, fiile dahil olan lam-ı ta’lil sebebiyle masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel cer mahallinde  افْتَرٰى ‘ya müteallıktır.


اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟

 

Fasılla gelen bu son cümle ta’liliyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş, haberi menfi muzari fiil olan cümle, faidei haber inkârî kelamdır. Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, teberrük ve telezzüz amacına matuftur. 

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Son cümlede zamir makamında zalimler kelimesinin zahir olarak zikredilmesi Yahudi ve Hristiyanları dost edinmenin zulüm olduğuna dikkat çekmek içindir. Çünkü bu kendi nefsini ebedi azaba maruz bırakmak, bir şeyi hakkı olmayan bir başka yere koymak demektir. (Ebüssuûd)

الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ  izafeti, veciz ifadenin yanında muzâfı tahkir içindir.

الظَّالِم۪ينَ - يَهْدِي  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

 
En'âm Sûresi 145. Ayet

قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  ...


De ki: “Bana vahyolunan Kur’an’da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o şüphesiz necistir- ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir (murdar) hayvandan başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 لَا
3 أَجِدُ bulamıyorum و ج د
4 فِي
5 مَا şeyde
6 أُوحِيَ vahyolunan و ح ي
7 إِلَيَّ bana
8 مُحَرَّمًا bir haramlık ح ر م
9 عَلَىٰ üzerine
10 طَاعِمٍ yemek ط ع م
11 يَطْعَمُهُ yiyen kimse ط ع م
12 إِلَّا ancak hariçtir
13 أَنْ
14 يَكُونَ olması ك و ن
15 مَيْتَةً leş م و ت
16 أَوْ yahut
17 دَمًا kan د م و
18 مَسْفُوحًا akıtılmış س ف ح
19 أَوْ yahut
20 لَحْمَ eti ل ح م
21 خِنْزِيرٍ domuz خ ن ز ر
22 فَإِنَّهُ -ki şüphesiz
23 رِجْسٌ pistir ر ج س
24 أَوْ ya da
25 فِسْقًا bir fısk ف س ق
26 أُهِلَّ boğazlanmış ه ل ل
27 لِغَيْرِ başkası adına غ ي ر
28 اللَّهِ Allah’tan
29 بِهِ onun
30 فَمَنِ ama kim
31 اضْطُرَّ çaresiz kalırsa (yiyebilir) ض ر ر
32 غَيْرَ غ ي ر
33 بَاغٍ saldırmaksızın ب غ ي
34 وَلَا ve
35 عَادٍ sınırı aşmaksızın ع د و
36 فَإِنَّ çünkü
37 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
38 غَفُورٌ bağışlayandır غ ف ر
39 رَحِيمٌ esirgeyendir ر ح م

Hayvanlarla ilgili olarak yenilmesi haram olanlar bildirilmektedir (yenilmesi haram ve mubah olan hayvanlar ve “zaruret” hali hakkında bilgi için bk. Bakara 2/173; Mâide 5/3).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 481

  

  Helle هلل :

  Hilal هِلالٌ kameri ayın birinci veya ikinci gecesindeki aya verilen isimdir. Hilalin çoğulu أهِلَّةٌ şeklindedir.

  إهْلالٌ sözcüğü aslen hilali görünce sesi yükseltmek iken sonradan her türlü sesle ilgili kullanılmıştır.  (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de bir fiil ve bir isim formunda olmak üzere 5 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri hilâl ve tehlildir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Mekulü’l kavli,  لَٓا اَجِدُ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَجِدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir. 

مَٓا  müşterek ism-i mevsûlu,  ف۪ي  harf-i ceriyle birlikte  اَجِدُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اُو۫حِيَ اِلَيَّ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اُو۫حِيَ  meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  اِلَيَّ  car mecruru اُو۫حِيَ  fiiline müteallıktır.  مُحَرَّماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Mahzuf mevsufun sıfatıdır. Takdiri; شيئا محرّما  (haram kılınmış bir şey) şeklindedir.

عَلٰى طَاعِمٍ  car mecruru  مُحَرَّماً ‘e müteallıktır.

يَطْعَمُهُ  cümlesi,  طَاعِمٍ ‘ın sıfatıdır.  يَطْعَمُهُٓ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.

Muttasıl zamir  هُٓ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اِلَّٓا  istisna edatıdır.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel, müstesna olup mahallen mansubtur.

يَكُونَ  nakıs mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  يَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  مَيْتَةً  kelimesi  يَكُونَ ‘nin haberi olup lafzen mansubtur. 

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın üç unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Not: Müstesna minh; a. Ya birden fazla olmalı, b. Ya umumi manalı bir kelime olmalı, (Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehiy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c. Ya da kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

Not: Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.

İstisnanın kısımları üçe ayrılır:

1. Muttasıl istisna,

2. Munkatı’ istisna,

3. Müferrağ istisna. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

دَماً  kelimesi atıf harfi  اَوْ  ile  مَيْتَةً’e matuftur.  مَسْفُوحاً  kelimesi  دَماً’in sıfatıdır.  لَحْمَ   kelimesi atıf harfi  اَوْ  ile  مَيْتَةً’e matuftur.  خِنْز۪يرٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُحَرَّماً  kelimesi, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur.

مَسْفُوحاً  kelimesi sülâsî mücerred olan  سفح  fiilinin ism-i mef’ûludur.

طَاعِمٍ  kelimesi, sülâsî mücerred olan طعم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ 

 

İsim cümlesidir.  فَ  ta’liliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri  إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. 

رِجْسٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  فِسْقاً  kelimesi atıf harfi  اَوْ  ile  رِجْسٌ ‘e matuftur.

اُهِلَّ  meçhul mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  لِغَيْرِ  car mecruru  اُهِلَّ  fiiline müteallıktır.

اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  بِه۪  car mecruru aynı şekilde  اُهِلَّ  fiiline müteallıktır. 


 فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ

 

فَ  istînâfiyyedir.  مَنِ  iki fiili cezm eden şart harfidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اضْطُرَّ  şart fiili olup fetha üzere mebni, meçhul, mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  غَيْرَ  mahzuf naib-i failden haldir. Muzâftır.  بَاغࣲ  muzâfun ileyh olup mahzuf  ی  üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.  عَادٍ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  بَاغٍ’e matuftur.

اضْطُرَّ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi ضرر ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

 فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen mansubtur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

غَفُورٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  رَح۪يمٌ  ise  اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  isimleri mübalağa sıygasındandır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden, demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesi … لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ  menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  لَٓا اَجِدُ , مَٓا  fiiline müteallıktır. Sılası  اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6) Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Müspet muzari sıygada gelen fiil cümlesi  طَاعِمٍ ,يَطْعَمُهُٓ  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَكُونَ مَيْتَةً  cümlesi masdar teviliyle müstesnadır. İstisna munkatıadır. Muttasıl olduğu da söylenmiştir.

Masdar-ı müevvel, كان ‘nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

دَماً مَسْفُوحاً  ve  اَوْ ,لَحْمَ خِنْز۪يرٍ  atıf harfiyle  مَيْتَةً ‘e atfedilmiştir. Atıf sebebi temâsüldür.

طَاعِمٍ - يَطْعَمُهُٓ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ

 

فَ  ta’liliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.  اَوْ ,فِسْقاً  atıf harfiyle  مَيْتَةً ‘e atfedilmiştir.

Meçhul mazi fiil sıygasında gelen  اُهِلَّ  cümlesi, faideî haber ibtidaî kelamdır.  لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ  ifadesi  اُهِلَّ’ın sıfatıdır dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

غَيْرِ اللّٰهِ  izafeti  غَيْرِ’nın yani muzâfın tahkiri içindir. 

رِجْسٌ - فِسْقاً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayet-i kerimede haram kılınan yiyecekler kasr yollarından nefy ve ispat ile ifade edilmiştir. Bu da sadece burada zikredilenlerin haram olmasını; zikredilmeyenlerin mübah hükmüne dahil olmasını gerektirmektedir. Nitekim bu görüşü benimseyenler olmuştur. Ancak alimlerin geneli ayetteki kasrın izafî olduğunu, müşriklerin haram olduğunu iddia ettikleri hayvanlara göre bu ifadenin sınırlandırıldığını; yoksa bunun dışında sünnette bu ayette zikredilmeyip de haram kılınan hayvanların olduğunu söylemişlerdir. Mamafih, belâgat konularından kasr, ayetten hüküm istinbatına tesir etmiş, farklı yorumların oluşmasına sebep olmuştur. (Dr. Öğr. Üyesi Avnullah Enes Ateş, Kur’an Yorumunda Beyan İlmi) 


 فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ

 

فَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Müsned olan ٱضۡطُرَّ şart fiilidir. Şart cümlesi, haberi mazi fiil olan isim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır.

وَلَا عَادٍ ’e dahil olan  لَا  olumsuzluğu tekid için gelen zaid harftir.

Takdiri, فلا مؤاخذة عليه  [Onun suçu yoktur] olan cevap cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip  مَنِ ’in haberidir.

بَاغࣲ - عَادࣲ  ve  إِثۡمَ - حَرَّمَ  ve  غَيْرَ - لَا  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَلَا عَادࣲ  ibaresi “yaşayacak kadarını veya açlık sınırını aşmazsa” demektir. (Beyzâvî)

Eğer bir kimse mecbur kalırsa ve başka bir imkânı da kalmamış ise kendisini ayakta tutabilecek ve sağlığını koruyabilecek bir miktar yemesinde herhangi bir sakınca yoktur. Yoksa tıka basa yemesi söz konusu değildir. Çünkü mübahlık, bir konuda verilen izin ya da müsaade sadece mecbur kalınması halindedir. Bu da ancak zaruret ölçüsü ne şekilde önlenebilecekse işte o miktar ya da ölçüde izin verilmiş bulunmaktadır. Böyle olması halinde bunlardan yiyenler için herhangi bir günah ve vebal de yoktur. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)


 فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

فَ  ta’liliyyedir.  اِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle marife olması telezzüz, destek ve muhabbet  içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için bu cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.

رَبَّكَ  izafetinde Peygamber Efendimizi teşrif manası vardır. Allah’ın habibine olan büyük lütfuna işaret eder. 

Allah’ın  غَفُورٌ ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و  olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

غَفُورٌ -  رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  isimleri mübalağa sıygasındandır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden, demektir.

 
En'âm Sûresi 146. Ayet

وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ  ...


Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَعَلَى ve
2 الَّذِينَ şunlara ki
3 هَادُوا yahudilere ه و د
4 حَرَّمْنَا haram ettik ح ر م
5 كُلَّ bütün ك ل ل
6 ذِي olanları
7 ظُفُرٍ tırnaklı(ları) ظ ف ر
8 وَمِنَ
9 الْبَقَرِ sığırın ب ق ر
10 وَالْغَنَمِ ve koyunun غ ن م
11 حَرَّمْنَا haram kıldık ح ر م
12 عَلَيْهِمْ onlara
13 شُحُومَهُمَا yağlarını ش ح م
14 إِلَّا hariç
15 مَا
16 حَمَلَتْ taşıdıkları ح م ل
17 ظُهُورُهُمَا sırtlarının ظ ه ر
18 أَوِ yahut
19 الْحَوَايَا bağırsaklarının ح و ي
20 أَوْ ya da
21 مَا
22 اخْتَلَطَ karışanlar خ ل ط
23 بِعَظْمٍ kemiğe ع ظ م
24 ذَٰلِكَ böylece
25 جَزَيْنَاهُمْ onları cezalandırdık ج ز ي
26 بِبَغْيِهِمْ aşırılıkları yüzünden ب غ ي
27 وَإِنَّا biz elbette
28 لَصَادِقُونَ doğru söyleyenleriz ص د ق

Resûl-i Ekrem Efendimiz Allah Teâlâ’nın Yahudilere ölü hayvanların yağını haram kıldığını, fakat onların bu yağı eriterek sattıklarını ve parasını yediklerini söylemeyerek onlara lanet etmiştir.
(Buhâri ,Büyû 103,112; Müslim ,Müsâkât 71,74).

İç yağının Müslümanlara helâl olduğu Peygamber Efendimizin bu konudaki tasviplerinden (takrirlerinden) de anlaşılmaktadır. Abdullah İbni Mugaffel der ki; “ Hayber’in fethedildiği gün bir torba içyağı ele geçirmiştim. Bugün bundan hiç kimseye birşey vermem” diyerek etrafıma bakındım. Bir de ne göreyim, Resûlullah gülümseyerek orada duruyor”.
(Müslim ,Cihad 72; Ebu Dâvud ,Cihad 127 ; Nesai, Dahâyâ 38).

(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR) 

ظفر Zafera: ظُفْرٌ insanda ve diğer canlılarda bulunan tırnaktır. Aynı kökten gelen ظَفَرٌ sözcüğü, gâlip gelmek, başarmak demektir. Bu kelimenin aslı ‘tırnağını ona geçirdi’ anlamındaki ظَفَرَ fiilidir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri zafer ve muzafferdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

خَلْطٌ iki veya daha fazla nesnenin parçalarını bir araya getirmektir. Bu karıştırılan şeyler katı da sıvı da ya da katı ve sıvı karışıkta olabilir. إخْتَلَطَ fiili ise karıştı, katıştı ve karma hale geldi anlamında kullanılır. Dost, komşu veya ortağa da خَلِيطٌ denir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri halt, hılt, ahlat, ihtilat, muhtelit ve halîtadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ

 

وَ  istînâfiyyedir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  عَلَى  harf-i ceriyle birlikte حَرَّمْنَا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  هَادُوا’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

هَادُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

حَرَّمْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

كُلَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  ذ۪ي  muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Cer alameti  ى  harfidir.  ظُفُرٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.


وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  مِنَ الْبَقَرِ  car mecruru  حَرَّمْنَا  fiiline müteallıktır.  الْغَنَمِ  kelimesi atıf harfi   وَ ‘la  الْبَقَرِ ‘ye matuftur.

حَرَّمْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  حَرَّمْنَا  fiiline müteallıktır. شُحُومَهُمَٓا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Muttasıl zamir  هُمَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّا  istisna harfidir.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu, müstesna olup mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

حَمَلَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  ظُهُورُهُمَٓا  fail olup lafzen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  الْحَوَايَٓا  kelimesi atıf harfi  اَوِ  ile  ظُهُورُهُمَٓا’ya matuf olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu, müstesna olup mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اخْتَلَطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  بِعَظْمٍ  car mecruru  اخْتَلَطَ  fiiline müteallıktır.

اخْتَلَطَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi  خلط ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.     

 

 ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ , mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك  ise muhatap zamiridir.

جَزَيْنَاهُمْ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  بِبَغْيِهِمْۘ  car mecruru  جَزَيْنَاهُمْ  fiiline müteallıktır.

Muttasıl zamir  هِمْۘ , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  صَادِقُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

صَادِقُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan صَدقُ  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ

 

وَ  istînâfiyyedir. Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  حَرَّمْنَا ,الَّذ۪ينَ ‘ya müteallıktır. Car mecrur önemine binaen amiline takdim edilmiştir. Bu, takdim-tehir sanatıdır. Îrabdan mahalli olmayan sılası  هَادُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6) Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.


  وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ 

 

Makabline matuf olan bu cümlede de takdim-tehir sanatı vardır. مِنَ الْبَقَرِ  ve matufu olan  حَرَّمْنَا  ,الْغَنَمِ  fiiline muteallıktır.

Müstesna konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası  حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

ظُهُورُهُمَٓا ‘ya matuf müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası  اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الْبَقَرِ - الْغَنَمِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

حَرَّمْنَا - اَوْ - مَا  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr  ظُهُورُ - ظُفُرٍۚ kelimelerinin arasında cinâs-ı muzari ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ 

 

Cümle istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle müstenefedir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene dikkat çekmek önemini vurgulamak içindir. 

Cümlede  ذٰلِكَ  ile asilerin cezasına işaret edilmiştir.

ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur.

ذٰلِكَ  sözünde cem’ ve iktidâb vardır. Olayı özetleyen bir kelimedir.


وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّٓ  ve lam-ı muzahlaka olmak üzere iki unsurla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

 
Günün Mesajı
Kur'ân-ı Kerim, her bir kelimesine hatta her bir harfine dikkat isteyen bir kitaptır. 146. ayet, yahudi olanlara şeklinde başlayınca, gelecek emir veya nehyin asli değil, bir ceza mahiyetinde olacağı açıktı. Nitekim devamında bu açıkça ifade edilmektedir. Çünkü yahudi olanlar ifadesi, Hz. Musa'ya ve getirdiği dine tâbi olan, daha sonra gelen peygamberlere iman ve itaat eden gerçek manada İsrail Oğulları'nı değil, İlâhi hidayet çizgisinden sapan ve kendilerini “Yahudiler” olarak adlandıranları kastetmektedir. Bunlar Allah'ın Kanunu'na isyan ederek deve kuşu, karabatak, balıkçıl, kuğu kuşu, sığır ve koyunun iç yağı gibi, aslında kendilerine helâl olan pek çok şeyi haram kılıp, Tevrat'a dahil ettiler ve ceza olarak Cenab-ı Allah da onların haramlığına dokunmadı.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Allahım! Bizi; zalimlerden, azgınlardan, sınırlarını aşanlardan, Senin hükümlerini çiğneyenlerden, hükümlerini hafife alarak kendince değiştirenlerden, insanları şaşırtanlardan, yalan uyduranlardan koru. Ve onlar gibi olmaktan koru.

 

Allahım! Bizim için sağladığın her kolaylık, verdiğin her nimet ve hissettirdiğin her huzur parçası için hamd olsun. Nankörlüğümüzü, kıymet bilmezliğimizi ve cahilliğimizi affet. Yarınımızla, bugünümüzü aratma. Verdiğin nimetleri ve sahip olduğumuz huzuru, aratma. Rahmetine muhtacız ve talibiz.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji