İbrahim Sûresi 22. Ayet

وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ  ...

İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ şöyle dedi ق و ل
2 الشَّيْطَانُ şeytan ش ط ن
3 لَمَّا ne zaman ki
4 قُضِيَ bitirildi ق ض ي
5 الْأَمْرُ ا م ر
6 إِنَّ şüphesiz
7 اللَّهَ Allah
8 وَعَدَكُمْ size va’detti و ع د
9 وَعْدَ va’di و ع د
10 الْحَقِّ gerçek ح ق ق
11 وَوَعَدْتُكُمْ ve ben de size va’dettim و ع د
12 فَأَخْلَفْتُكُمْ ama ben sözümden caydım خ ل ف
13 وَمَا ve yoktur
14 كَانَ ك و ن
15 لِيَ benim
16 عَلَيْكُمْ size karşı
17 مِنْ hiç
18 سُلْطَانٍ bir güc(üm) س ل ط
19 إِلَّا başka
20 أَنْ
21 دَعَوْتُكُمْ sizi davet etmekten د ع و
22 فَاسْتَجَبْتُمْ siz de da’vetime koştunuz ج و ب
23 لِي benim
24 فَلَا o halde
25 تَلُومُونِي beni kınamayın ل و م
26 وَلُومُوا fakat kınayın ل و م
27 أَنْفُسَكُمْ kendi kendinizi ن ف س
28 مَا ne
29 أَنَا ben
30 بِمُصْرِخِكُمْ sizi kurtarabilirim ص ر خ
31 وَمَا ne de
32 أَنْتُمْ siz
33 بِمُصْرِخِيَّ beni kurtarabilirsiniz ص ر خ
34 إِنِّي şüphesiz ben
35 كَفَرْتُ reddetmiştim ك ف ر
36 بِمَا
37 أَشْرَكْتُمُونِ beni ortak koşmanızı ش ر ك
38 مِنْ
39 قَبْلُ önceden ق ب ل
40 إِنَّ doğrusu
41 الظَّالِمِينَ zalimler ظ ل م
42 لَهُمْ (onlar) için vardır
43 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
44 أَلِيمٌ acıklı ا ل م
 
Şeytan da insanlara yalan vaadlerde bulunup onları aldattığını itiraf edecektir. Bununla birlikte şeytan, doğru yolda gitmek isteyenleri zorla yoldan çıkaracak gücünün bulunmadığını, insanlara sadece çeşitli yollardan telkinde bulunduğunu, onların da bunu kabullendiğini ifade ederek şeytanı değil, kendilerini kınamaları gerektiğini söyleyecektir. Çünkü şeytan dünyada insanlara ancak vesvese ve ayartma yoluyla ulaşabilmekte, onların işlediği günahları kendilerine sadece güzel göstermeye, kendi hevâ ve heveslerine uymada ahlâken bir sakınca olmadığına onları inandırmaya çalışmaktadır. Râzî’nin de ifade ettiği gibi asıl şeytan insanın kendi nefsi, arzu ve hevesleridir. İnsan nefsinde şehvete, boş ve bâtıl inançlara önceden bir eğilim ve yatkınlık olmasaydı bu şeytanî vesvese ve ayartmalar etkili olamazdı. İşte şeytan “Beni kınamayın, kendinizi kınayın” diyerek bu gerçeğe işaret etmek istemiştir (XIX, 111). “Ben daha önce de beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim” cümlesiyle şeytan insanları yoldan çıkarmaya çalışmış olmakla birlikte kendisini Allah’a eşit bir yere koymadığını ve kendisinin O’na ortak koşulmasını kabullenmediğini ifade etmektedir. Nitekim Kur’an’da birden fazla yerde kendisinin Allah tarafından yaratıldığını söylediği (A‘râf 7/12; Sâd 38/76), Allah’a “rabbim” diye hitap ettiği görülmektedir (Sâd 38/79). Ancak vesvese verip yoldan çıkardığı kimseler onun aldatmalarına uymak suretiyle dolaylı olarak onu tanrılaştırmış ve Allah’a ortak koşmuşlardır. Bu sebeple âyetin son cümlesinde ona uyanların zalimler olduğuna, onlar için elem verici bir azabın hazır bulunduğuna işaret edilmektedir (şeytan ve etkileri hakkında bilgi için bk. Nisâ 4/117-121).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 314-315
 
Riyazus Salihin, 1448 Nolu Hadis
İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz eşiyle birleşeceği zaman,  ‘bismillâh,  Allâhumme cennibne’ş-şeytâne ve cennibi’ş-şeytâne mâ razaktenâ: Allahım! Şeytanı bizden ve bize vereceğin çocuktan uzaklaştır’ derse ve bu beraberlikten çocukları olursa, şeytan ona zarar veremez.”
(Buhârî, Vudû’ 8, Bed’ü’l-halk 11, Nikâh 66, Daavât 54, Tevhîd 13; Müslim, Nikâh 116.)
 

وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الشَّيْطَانُ  fail olup lafzen merfûdur. 

لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

قُضِيَ الْاَمْر  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; قال الشيطان  şeklindedir. 

قُضِيَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  الْاَمْرُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

Mekulü’l-kavl,  اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ ‘dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ‘in ismi olarak lafzen mansubdur.

وَعَدَكُمْ  cümlesi  اِنَّ ‘in haberi olarak mahallen merfûdur. 

وَعَدَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَعْدَ  ikinci mef’ûlun bih olup  fetha ile mansubdur.  الْحَقِّ  muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur.

وَعَدْتُكُمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la  اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ  cümlesine matuftur. 

وَعَدْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  atıf harfidir.  اَخْلَفْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَخْلَفْتُكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خلف ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


  وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ 

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

كَانَ  nakıs, mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  لِيَ  car mecruru  كَانَ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.

عَلَيْكُمْ  car mecruru  سُلْطَانٍ ‘nın mahzuf haline müteallıktır. 

مِنْ  harf-i ceri  zaiddir. سُلْطَانٍ  lafzen  mecrur,  كَانَ ‘in ismi mahallen merfûdur. 

اِلَّٓا  istisna edatıdır.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel müstesna-i munkatı’ olup mahallen mansubdur.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:

1. Muttasıl istisna ,2. Munkatı’ istisna ,3. Müferrağ istisna (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

دَعَوْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 


 فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  اسْتَجَبْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olup mahallen merfûdur.

ل۪ي  car mecruru  اسْتَجَبْتُمْ  fiiline müteallıktır.  

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, أردتم  الحقّ فلا تلوموني (Hakkı istiyorsanız bizi kınamayın) şeklindedir.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. 

تَلُومُون۪ي  fiili  ن۪ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Muttasıl zamir  ى  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

لُومُٓوا  fiili atıf harfi  وَ ‘la  makabline matuftur.

لُومُٓوا  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْفُسَكُمْ  mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اسْتَجَبْتُمْ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  جوب ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.


مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ 

 

مَٓا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.

اَنَا۬  munfasıl zamiri  مَٓا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur.

بِ  harf-i ceri zaiddir.  مُصْرِخِ  kelimesi  مَٓا ‘ın haberi olup lafzen mecrur,  mahallen mansubdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir.  اَنْتُمْ  munfasıl zamiri  مَٓا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur.

بِ  harf-i ceri zaiddir.

مُصْرِخِيَّ  kelimesi  lafzen mecrur,  مَٓا ‘ın haberi olarak mahallen mansubdur.  مُصْرِخِيَّ  kelimesi cemi müzekker salim olduğu için  ى  ile mecrurdur. İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir.

مُصْرِخِ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. 

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

كَفَرْتُ  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

كَفَرْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olup mahallen merfûdur. 

مَٓا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle birlikte  كَفَرْتُ  fiiline müteallıktır.  

اَشْرَكْتُمُونِ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olup mahallen merfûdur.

Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  اَشْرَكْتُمُونِ  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir. 

Sonundaki  نِ  vikayedir. Hazf edilen  ي  ise mef‘ûlün bihtir.

Burada bir  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  اَشْرَكْتُمُونِ  fiiline müteallıktır.

قَبْلُ  muzâfun ileyhleri hazf edilince zamme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ  zarfı, hem cümleye, hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


  اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi  اِنَّ ‘nin ismi olup nasb alameti  ي ‘dir.Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar. 

لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olup mahallen merfûdur.

لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  عَذَابٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

اَل۪يمٌ  kelimesi,  عَذَابٌ ‘ün sıfatı olup merfûdur.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَل۪يمٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İtiraziyye olarak fasılla gelen  لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ  cümlesindeki  لَمَّا , şart manası taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzaf olur.

Şart cümlesi olan  قُضِيَ الْاَمْرُ , muzâfun ileyh konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Öncesinin delaletiyle cevap cümlesi mahzuftur. Cümlenin takdiri, ...قال الشيطان [Şeytan dedi ki] şeklindedir.

Ayetteki şeytan kelimesi ile, iblis kastedilmiştir. Çünkü bu, müfred bir lafızdır ve dolayısıyla tek bir ferdi ifade eder. İblis, şeytanların başı ve reisleridir. (Fahreddin er-Râzî):

Mahzuf şart ve cevap cümlesinden oluşan terkip şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ  şeklinde sübut ifade eden isim cümlesidir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنَّ ’nin isminin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

اِنَّ ’nin haberi, mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üsluptaki, öncesine matuf  وَعَدْتُكُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَعْدَ الْحَقِّ  cümlesinde  وَعْدَ ‘in  الْحَقِّ ‘a izafeti mevsufun sıfatına izafesi olup sıfattaki mübalağa içindir. Hak olan vaat asla bozulmaz demektir. (Âşûr)

قُضِيَ الْاَمْرُ  [İş tamamlanınca] , “Cennetlikler cennette, cehennemlikler de cehennemde iyice yerleşince” demektir.

Şeytanın “Ben de size vadettim, ama size yalancı çıktım” sözündeki  وَعَد  [vaad] fiili, ikinci bir mef’ûlü gerektirir. Bu mef’ûl karînelerden anlaşıldığı için hazf edilmiştir ve kelamın takdiri, “Ben size, cennet ve cehennemin, haşır ve hesabın olmayacağını vadettim ama…” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

الْحَقِّ - فَاَخْلَفْتُكُمْۜ  ve  وَعَدْتُكُمْ - اَخْلَفْتُكُمْۜ  kelime grupları arasında tıbak-ı hafî sanatı vardır.

اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ  cümlesi ile  وَوَعَدْتُكُمْ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

  

وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ

 

Mekulü’l-kavle matuf olan, menfi  كَانَ ’nin dahil olduğu cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.

لِيَ  car mecruru,  كَانَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Masdar harfi 

اَنْ ‘i müteakip, müspet mazi fiil sıygasındaki  دَعَوْتُكُمْ  cümlesi, masdar teviliyle müstesnadır. Cümledeki istisna, munkatı’dır. 

مَا كَانُ ‘li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî Tefsir 3/79)

Yine mazi sıygada faide-i haber ibtidaî kelam olan  فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ  cümlesi,  فَ  ile  دَعَوْتُكُمْ ’a atfedilmiştir.

دَعَوْتُكُمْ  cümlesiyle,  فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

دَعَوْتُكُمْ - اسْتَجَبْتُمْ  kelimeleri arasında tıbak-ı hafî sanatı vardır.

وَعَدَكُمْ - وَعْدَ - وَعَدْتُكُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَعَدَكُمْ ,  دَعَوْتُكُمْ  kelimeleri arasında ise cinas-ı kalb vardır.


 فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ 

 

فَ  rabıtadır. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَلَا تَلُومُون۪ي  cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır.

Takdiri …إن أردتم الحقّ  [Hakkı istiyorsanız] olan mahzuf şart ve mezkur cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Öncesine matuf olan  وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

لَا تَلُومُون۪ي  ile وَلُومُٓوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Ayrıca bu cümleler arasında mukabele sanatı vardır.


 مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Şeytanın sözlerine dahil olan cümle, menfi isim cümlesi formunda gelmiştir.  مَا  nefy harfi  ليس  gibi amel etmiştir. Haberi olan  بِمُصْرِخِكُمْ  ’ye dahil olan  بِ  harfi zaiddir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ  cümlesi, tenasüp sebebiyle makabline atfedilmiştir.

Bahsi geçen kurtarma, imkân dahilinde olmadığı halde bunun belirtilmesi, bu hususu ziyadesiyle beyan etmek ve başkasını kurtarmak bir yana, kendisinin o azaba, duçar olduğunu ve kurtarılmaya muhtaç bulunduğunu bildirmek içindir.

(Ebüssuûd)

مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ  cümlesi ile  وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

بِمُصْرِخِ -  مَٓا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ

 

Mekulü’l-kavle dahil olan cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelişi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl,  بِ  harfiyle birlikte  كَفَرْتُ  fiiline müteallıktır. Sılası olan  اَشْرَكْتُمُونِ , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Fiilin sonundaki mütekellim zamiri mahzuftur. Kesre zamirden ivazdır.  قَبْلُۜ ’nun ise muzafun ileyhi mahzuftur. Kelimedeki ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

بِمَٓا ‘da geçen  مَٓا  ya mastariyedir, ya da  مَٓا  mevsûledir ve  من  manasınadır. (Beyzâvî)


اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır.

اِنَّ ‘nin haberi olan  لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ , isim cümlesi formunda gelerek sübut ifade etmiştir. Cümlede takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  عَذَابٌ اَل۪يمٌ , muahhar mübtedadır.

عَذَابٌ ’daki tenkir, bu azabın tasavvur edilemeyecek evsafta olduğuna işarettir.

اَل۪يمٌ , müsnedün ileyhin olan  عَذَابٌ  için sıfattır. 

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

دَعَوْتُكُمْ - فَاسْتَجَبْتُمْ , وَعْدَ - قُضِيَ , اَشْرَكْتُمُونِ - كَفَرْتُ - الظَّالِم۪ينَ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.