قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَدْ | elbette |
|
2 | نَرَىٰ | görüyoruz |
|
3 | تَقَلُّبَ | çevrilip durduğunu |
|
4 | وَجْهِكَ | yüzünün |
|
5 | فِي | doğru |
|
6 | السَّمَاءِ | göğe |
|
7 | فَلَنُوَلِّيَنَّكَ | elbette seni döndüreceğiz |
|
8 | قِبْلَةً | bir kıbleye |
|
9 | تَرْضَاهَا | hoşlanacağın |
|
10 | فَوَلِّ | (Bundan böyle) çevir |
|
11 | وَجْهَكَ | yüzünü |
|
12 | شَطْرَ | tarafına |
|
13 | الْمَسْجِدِ | Mescid-i |
|
14 | الْحَرَامِ | Haram’a |
|
15 | وَحَيْثُ | ve nerede |
|
16 | مَا |
|
|
17 | كُنْتُمْ | olursanız |
|
18 | فَوَلُّوا | çevirin |
|
19 | وُجُوهَكُمْ | yüzlerinizi |
|
20 | شَطْرَهُ | o yöne |
|
21 | وَإِنَّ | şüphesiz |
|
22 | الَّذِينَ | kimseler |
|
23 | أُوتُوا | verilen |
|
24 | الْكِتَابَ | kitap |
|
25 | لَيَعْلَمُونَ | elbette bilirler |
|
26 | أَنَّهُ | bunun |
|
27 | الْحَقُّ | bir gerçek olduğunu |
|
28 | مِنْ | -nden |
|
29 | رَبِّهِمْ | Rableri- |
|
30 | وَمَا | değildir |
|
31 | اللَّهُ | Allah |
|
32 | بِغَافِلٍ | habersiz |
|
33 | عَمَّا | -ndan |
|
34 | يَعْمَلُونَ | onların yaptıkları- |
|
Vecehe وجه :
وَجْهٌ sözcüğünün aslı bildiğimiz yüz organıdır. İnsanın ilk göze çarpan tarafı ve bedenindeki en değerli varlığı olduğundan her şeyin de ilk göze çarpan tarafı ve en üstün kısmı bu isimle anılmıştır.
Rahman, 55/27 ayetinde geçen وَجْهٌ kelimesi bir görüşe göre Allah'ın Zâtı (bizzat kendisi), başka bir görüşe göre ise Allah'a yönelmek, teveccüh etmektir denmiştir.
Yine başka bir ayeti kerimede (Âraf, 7/29) geçen وَجْهٌ kelimesinde ya organ olan yüz ya da istikamete yönelmek yani teveccüh kasdedilmiştir.
Niyet/kasıt için وَجْهٌ sözcüğü, gaye ve maksad içinse جِهَةٌ ve وِجْهَةٌ sözcükleri kullanılır.(Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 78 kere geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri vecih, veche, teveccüh, tevcih, cihet, müteveccih ve muvacehedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ
قَدْ tahkik harfidir. نَرٰى muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. تَقَلُّبَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. تَقَلُّبَ kelimesi tefa’ûl babının hümasî mezid masdarıdır. وَجْهِكَ muzâfun ileyhtir. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. فِي السَّمَٓاء car mecruru masdar olan تَقَلُّبَ ’ye müteallıktır.
قَدْ vurgulama edatıdır. لَقَدْ ise ondan daha güçlü bir vurgu ifade eder. تَقَلُّبَ çevirmek demektir. Ayetin anlamı; ‘kıblenin Kâbe’ye çevrilmesini beklediğin için sürekli gökyüzüne baktığını görmekteyiz’ şeklindedir. Hz. Peygamber aleyhisselam bunu Yahudilerden farklı olmak için istiyordu. Çünkü onlar: Muhammed dinimize uymuyor ama bizim kıblemize yöneliyor, diyorlardı. Ayrıca Kâbe Hz. İbrâhim’in kıblesiydi ve Hz. Peygamber aleyhisselam bunun, Arapların İslam’a girmesine vesile olacağını düşünüyordu. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
ف atıf harfidir. ل mahzuf kasemin cevabına dahil olan lamu’l vakıadır. لَنُوَلِّيَنَّ fiilinin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nunu sakiledir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Tekid نَّ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
كَ muttasıl zamiri mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. قِبْلَةً ikinci mef’ûlun bihtir. تَرْضٰيهَا ifadesi قِبْلَةً kelimesinin sıfatı olarak mahallen mansubtur.
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır. وَلِّ illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت dir. وَجْهَكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekân zarfı شَطْرَ fetha üzere mebni olup, وَلِّ fiiline müteallıktır. الْمَسْجِدِ muzâfun ileyhtir. الْحَرَامِ ise الْمَسْجِدِ ’nin sıfatıdır.
وَ atıf harfidir. حَيْثُ مَا mekân zarfı, iki fiil cezmeden şart edatıdır. Mebnidir. Kendi cevabının mef’ûlun fihidir. Mebni olduğundan mahallen mansubtur. كُنْتُمْ ’un mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. كُنْتُمْ şart fiilidir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir كَانَ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Şartın cevabı وَلُّوا وُجُوهَكُمْ ‘dir. وَلُّوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı faildir. وُجُوهَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekân zarfı شَطْرَ fetha üzere mebni olup, وَلُّوا fiiline müteallıktır.
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا الْكِتَابَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur. اُو۫تُوا meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir هُو ’dir. الْكِتَابَ mef’ûlun bihtir. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. يَعْلَمُونَ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, يَعْلَمُونَ fiilinin iki mef’ûlu yerindedir. اَنَّ ‘in ismi olan muttasıl zamir هُ mahallen mansubtur. الْحَقُّ ise haberidir. مِنْ رَبِّ car mecruru الْحَقُّ kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَمَااللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
وَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel etmiştir. اللّٰهُ lafzı مَا ’nın ismidir. بِغَافِلٍ ’deki بِ harfi zaiddir. غَافِلٍ lafzen mecrur mahallen مَا ’nın haberi olarak mansubtur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَنْ harfi ceriyle birlikte يَعْمَلُونَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَعْمَلُونَ cümlesidir. يَعْمَلُونَ fiili, sülâsî mücerred olan عمل fiilinin muzarisidir.
Burada بِ harfi manayı pekiştirmek için gelmiş olup zaiddir. Olumlu cümlelerde ل harfinin tekit ifade etmesi gibi olumsuz cümlelerde de لَيْسَ ve مَا 'nın haberinin başında gelen بِ harfi tekid bildirir. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, II, 142)
Kur'an-ı Kerim'de بِ harfi 22 yerde لَيْسَ ’nin, 19 yerde de مَا ’nın haberinin başında zaid olarak gelmiştir. (Ahmet Yüksel, Biçim, Anlam ve İmlâ Yönüyle Arapçada Zaidlik)
قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ
Ayetin ilk cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Burada قد , muzari fiil ile beraber gelmiştir, teceddüd ifade etmiştir. (Âşûr)
Faide-i haber talebî kelamdır. فِي السَّمَٓاءِۚ ibaresindeki فِي harfinde istiare vardır. Gökyüzüne doğru bakışındaki ısrarı belirtmek için إلى yerine kullanılan فِي harfinde zarfiyet manası vardır. Gökyüzü, içi olan bir şeye benzetilmiştir. Cami’ her ikisindeki irtibattır.
فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ
فَ harfi sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. ل ise mukadder kasem için gelmiştir. Şart cümlesinin hazfi icaz-ı hazif sanatıdır. تَرْضٰيهَاۖ cümlesi قِبْلَةً için sıfattır.
لَنُوَلِّيَنَّكَ fiilinin başındaki لَ harfi ile sonundaki şeddeli نَّ harfi yemin için getirilmiştir. Yeminin gayesi de anlamı vurgulamaktır. Yani ‘seni mutlaka yönlendireceğiz’ demektir. Felenüvelliyenneke..." ibaresinde "f " den sonra gelen "lâm / l", kaseme delâlet eder. Bu "Fe vallahi nüvelliyenneke" yani "Allah'a yemin olsun ki artık seni çevireceğiz; sana onu vereceğiz, seni aşkla, şevkle beklediğin, hoşnud ve razı olacağın o Kıble'ye döndüreceğiz, ona yönelme imkânını sana bahşedeceğiz" demektir. (Ebüssuûd)
فَلَنُوَلِّيَنَّكَ fiilinin sonunda gelen نَّ harfi, haberin tazim (yüce) ve tefhimine (büyük) delalet eder. (Âdil Ahmet Sâbır er-Ruveyni, Min Ğarîbi’l Ku’ani’l Kerim, Soru 1149)
قِبْلَةً kelimesi ikinci mef‘ûldür. Tenvinli gelişi tazim ifade eder. (Âdil Ahmet Sâbır er-Ruveyni, Min Ğarîbi’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1148)
تَرْضٰيهَاۖ yani ‘seveceğin ve hoşlanacağın bir kıbleye seni çevireceğiz.’ Bir görüşe göre önceki peygamberlerin kıblesi olduğu için hoşnut kalacağın denmiştir. Bu söz Hz. Peygamber’in başka bir kıbleye rıza göstermeyeceği anlamına gelmez. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
قَدْ نَرٰى [çoğu kez görüyoruz] تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ [yüzünü göğe çevirdiğini] vahyi bekleyerek gök tarafına baktığını demektir. [Seni bir kıbleye çevireceğiz] sana bu imkanı vereceğiz. Bu da وليته كذا deyiminden gelir ki, onu mütevelli yapmaktır ya da seni o cihete yaklaştıracağız, demektir. [Hoşnut olacağın] seveceğin ve şevk duyacağın kıbleye demektir, çünkü onda Allah'ın dileme ve hikmetine uygun dini maksatlar vardır. (Beyzâvî)
(Yüzünü çevir) Burada vech (yüz) zikredilmiş, zat murat edilmiştir. (Rabbinin zatı bakidir) ayetinde de durum böyledir. Bu sanata, edebiyatta mecaz-ı mürsel denilir. Zikr-i cüz irade-i kül kabilindendir.(Safvetü't Tefâsir, Âdil Ahmet Sâbır er- Ruveyni, Min Ğarîbi’l Kur’ani’l Kerim, 1145.soru)
تَقَلُّبَ tekrar tekrar dönmek, o fiili defalarca yapmaktır. Şeddeli fiillerde ya fiilde, ya da mef’ûlde mübalağa vardır. Ya o fiil bir mef’ûl üzerinde çok yapılır, ya da farklı mef’ûller üzerinde yapılır. Mesela vurmak fiilini düşünelim, ya 30 kişiye vururum veya aynı kişiye defalarca vururum demektir. Ya fiil, ya da meful çoğalır.
Göğe bakmak, dua etmekten kinayedir. Tecessüm sanatı vardır. Manzara gözünün önünde canlanır.
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ
فَ mahzuf şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Mahzufla birlikte terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâi isnaddır.
حَيْثُ مَا كُنْتُمْ cümlesi و ’la öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi temasüldür. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şart ifade eden zaman zarfı حَيْثُ مَا, şart fiili كان ’nin mahzuf mukaddem haberine muteallıktır.
...فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Dönme veya yönelmenin yüze tahsis edilmesi insan yüzünün yönelme ölçüsü (medarı ve mi'yarı) olmasındandır. (Ebüssuûd)
Bu cümlede müfret muhatap zamirinden, cemi muhatab zamirine iltifat vardır.
[Nerede olursanız yüzlerinizi onun tarafına çevirin]. Özellikle Efendimize hitap edilmesi, onu yüceltmek ve isteğine cevap vermek içindir. Sonra hükmün genelliğini açıklamak, kıble meselesini tekit etmek ve ümmeti uymaya teşvik etmek için genelleme yapıldı. (Beyzâvî)
شَطْرَ kelimesinin gelmesi büyük kolaylıktır, kıbleye yönelmede 45 derece bir yanılma payı olmasına cevaz verir.
شَطْرَ الْمَسْجِدِ ifadesindeki شَطْرَ kelimesinin bu'd (boyut) anlamında olduğunu söyleyen görüşe -yani (Yüzünü Mescid-i Haram 'ın boyutu cihetine çevir) anlamına -göre istiaredir. Çünkü (bir kimsenin) yüzünü gerçek anlamda Mescid'in boyutuna çevirmesi doğru olmaz. (Kur'an Mecazları Şerif er-Radi)
شَطْرَ الْمَسْجِدِ zarf olması hasebiyle nasb edilmiş olup, bu zarfiyet anlamı doğrultusunda ilgili kısım “Yüzünü döndürme işini Mescid-i Haram tarafına; yani onun yönü ve semti dahilinde kıl” şeklinde yorumlanır. Zira kıblenin aynına dönmek uzakta bulunan için büyük zorluk içerecektir. Ayette Kâbe yerine Mescid-i Haram ismine yer verilmesi, kıble işinde Kâbe’nin aynına değil de yönüne riayet edilmesinin vacip olduğuna bir delildir. (Keşşâf, Âdil Ahmet Sâbır er-Ruveynî, Min Ğarîbi’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1152 ve Ebüssuûd)
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ
و, istînâfiyedir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber, inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, bilinen kişiler olmasını belirtmesi yanında tahkir ifade eder. اِنَّ ’nin haberi ise muzari fiil cümlesi formunda gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir.
اَنَّ ’nin dahil olduğu masdar tevilindeki اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ cümlesi يَعْلَمُونَ isme isnad olup, اَنَّ , lam-ı muzahlaka ve kasrla tekid edilmiştir. الحق ’taki harf-i tarif, kasr ve cins ifade eder. (Âşûr) Faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedin الْ takısıyla marife olması tahsis ifade eder.
Mahzuf hale muteallık olan مِنْ رَبِّهِمْۜ izafetinde, رَبِّ isminin kitap ehline ait zamire muzâf olması onlara tahkir ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla رَبِّ ’de tecrîd sanatı vardır.
مِنْ رَبِّهِمْۜ ifadesiyle maksat, hiçbir şeyin Hazret-i Peygamber s.a.v. tarafından kendi hevasına uyularak yapılmadığını bildirmektir. Çünkü bu iki fırka, kıblenin Kâbe yönüne çevirilmesinin Hazret-i Peygamber tarafından olduğunu ileri sürüyorlardı. (Ruhu’l-Beyan)
[Kendilerine kitap verilenler bunun Rablerinden bir hak olduğunu iyi bilirler] özet olarak, çünkü bilirler ki her şeriate bir kıble vermek Allah'ın adetidir. Genel olarak da bilirler, çünkü Resulullah s.a.v'in iki kıbleye de namaz kılacağı kitaplarında vardır. اَنَّهُ zamiri dönmek yahut yüz çevirmek fiiline racidir. (Beyzâvî)
Yahudilerle Hristiyanlar, tahvil-i kıblenin Rabblerinden gelen bir gerçek olduğunu, başka seçenek, olmadığını hiç şüphesiz biliyorlardı. Çünkü onlar Allah'ın âdetinin (sünnetullahın) her şeriate bir kıble tahsis etmek şeklinde cereyan ettiğini de biliyorlardı. Bir de onlar, kendi mukaddes kitaplarında, gelecek son Peygamberin, iki kıbleye namaz kılacağını da okuyorlardı. (Ebüssuûd)
وَمَااللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
و , istînâfiyyedir. Nefy harfi مَا’nın dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. مَا harfi ليس gibi amel etmiştir. Haberine dahil olan بِ harfi tekid ifade eden zaid harftir. Müşterek ism-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.
Cümlede iki farklı görevdeki مَا ’lar arasında tam cinas vardır. Bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlin müsnedün ileyh olarak gelmesi, telezzüz, teberrük ve ve kalplerde haşyet uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Allah isminde tecrîd sanatı vardır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekit için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
اللّٰهُ - رَبِّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
غَـٰفِلٍ - يَعْلَمُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
وَجۡهِ - شَطۡرَ- وَلُّوا kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
یَعۡلَمُونَ - یَعۡمَلُونَ kelimeleri arasında cinas-ı kalb ve muvazene sanatları vardır.
‘Allah gafil değildir’ sözü “Allah onların yaptıklarını bilir” ifadesinden daha güçlüdür. Olumsuz cümlelerde daha fazla vurgu vardır. Olumsuz isim cümlesi ve zaid بِ ‘nin hepsi tekid unsurudur.
Bu ilâhî hitab bütün insanlaradır ve hak fırka için mükâfat va'dı, bâtıl fırka için ceza va'ididir. (Ebüssuûd)