Talâk Sûresi 11. Ayet

رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحاً يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقاً  ...

İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber gönderdi. Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَسُولًا bir elçi (gönderdi) ر س ل
2 يَتْلُو okuyan ت ل و
3 عَلَيْكُمْ size
4 ايَاتِ ayetlerini ا ي ي
5 اللَّهِ Allah’ın
6 مُبَيِّنَاتٍ açık açık ب ي ن
7 لِيُخْرِجَ çıkarsın diye خ ر ج
8 الَّذِينَ kimseleri
9 امَنُوا inanan(ları) ا م ن
10 وَعَمِلُوا ve yapanları ع م ل
11 الصَّالِحَاتِ yararlı işler ص ل ح
12 مِنَ -dan
13 الظُّلُمَاتِ karanlıklar- ظ ل م
14 إِلَى
15 النُّورِ aydınlığa ن و ر
16 وَمَنْ ve kim
17 يُؤْمِنْ inanır ا م ن
18 بِاللَّهِ Allah’a
19 وَيَعْمَلْ ve yaparsa ع م ل
20 صَالِحًا yararlı iş ص ل ح
21 يُدْخِلْهُ onu sokar د خ ل
22 جَنَّاتٍ cennetlere ج ن ن
23 تَجْرِي akan ج ر ي
24 مِنْ
25 تَحْتِهَا altlarından ت ح ت
26 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
27 خَالِدِينَ kalacakları خ ل د
28 فِيهَا içinde
29 أَبَدًا ebedi ا ب د
30 قَدْ gerçekten
31 أَحْسَنَ en güzeli vermiştir ح س ن
32 اللَّهُ Allah
33 لَهُ ona
34 رِزْقًا rızık olarak ر ز ق
 

رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ


Fiil cümlesidir. رَسُولاً  mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, أرسل رسولا (Bir Resul gönderdi) şeklindedir.  يَتْلُوا  fiili  رَسُولاً ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتْلُوا  damme ile merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  يَتْلُوا  fiiline mütealliktir.  اٰيَاتِ  mef’ûlu bihi olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. 

اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مُبَيِّنَاتٍ  kelimesi  اٰيَاتِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِ  harfi  يُخْرِجَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يَتْلُوا  veya  اَنْزَلَ  fiiline mütealliktir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُخْرِجَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

عَمِلُوا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  الصَّالِحَاتِ  mef’ûlu bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.  مِنَ الظُّلُمَاتِ  car mecruru  يُخْرِجَ  fiiline mütealliktir. اِلَى النُّورِ  car mecruru  يُخْرِجَ  fiiline mütealliktir. 

الصَّالِحَاتِ  kelimesi, sülâsi mücerredi  صلح  olan fiilin ism-i failidir.

مُبَيِّنَاتٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُخْرِجَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحاً يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ 


وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

يُؤْمِنْ  şart fiili olup sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِاللّٰهِ  car mecruru  يُؤْمِنْ  fiiline mütealliktir.  يَعْمَلْ  atıf harfi وَ ‘la  يُؤْمِنْ ‘e matuftur. 

يَعْمَلْ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  يُدْخِلْهُ  cümlesi şartın cevabıdır. يُدْخِلْهُ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

جَنَّاتٍ  ikinci mef’ûlu bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.  تَجْر۪ي  fiili  جَنَّاتٍ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَجْر۪ي  fiili  ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْ تَحْتِهَا  car mecruru  تَجْر۪ي  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاَنْهَارُ  fail olup lafzen merfûdur. خَالِد۪ينَ  kelimesi  يُدْخِلْهُ ‘ daki gaib zamirin hali olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. ف۪يهَٓا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir. اَبَداً  zaman zarfı خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir. 

يُؤْمِنْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir. 

يُدْخِلْهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  دخل ‘dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقاً


Cümlesi  يُدْخِلْهُ ‘daki gaib zamirin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَدْ  tahkik harfidir.Tekid ifade eder. Fiil cümlesidir.  اَحْسَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. 

لَهُ  car mecruru  رِزْقاً  mahzuf haline mütealliktir.  رِزْقاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
 

رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ


رَسُولاً  kelimesi mahzuf bir fiil için mef'ûlün bihi olarak mansubdur. Takdiri,  أرْسل (gönderdi)  şeklindedir. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. رَسُولاً ‘deki nekrelik tazim ifade eder.

رَسُولًا  kelimesi  ذِكْرًا 'dan bedeli iştimaldir. (Âşûr)

يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ  cümlesi  رَسُولاً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْكُمْ , durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûl olan  اٰيَاتِ اللّٰهِ ‘ye takdim edilmiştir.

اٰيَاتِ اللّٰهِ  izafetinde ayetlerin lafza-i celâle muzâf olması ayetlerin her türlü noksanlıktan uzak olduğunu belirterek, ayetlere tazim ve teşrif ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

مُبَيِّنَاتٍ  haldir. Hal anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اللّٰهِ - رَسُولاً - اٰيَاتِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 


لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ 


Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle  يَتْلُوا  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  اٰمَنُوا  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Aynı üslupta gelerek sıla cümlesine atfedilen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

صالِحًا  kelimesi  يَعْمَلْ  fiilinin delaletiyle mahzuf bir mevsufun sıfatıdır. Yani aslı  عَمَلًا صالِحًا şeklindedir. Nefy siyakında olduğu için umum ifade eder. Yani manası يَعْمَلُ جَمِيعَ الصّالِحاتِ (Bütün salih amelleri yapar) şeklindedir. (Âşûr)

مِنَ الظُّلُمَاتِ  ve  اِلَى النُّورِ  car mecrurları  يُخْرِجَ  fiiline mütealliktir.

الظُّلُمَاتِ (karanlıklar) - النُّورِۜ (aydınlık) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.  

لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ [İman edip salih amel işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için] ayetinde latif bir istiare vardır. Yüce Allah, inkâr ve sapkınlık için  ظُّلُمَاتِ ; hidayet ve iman için de نُّورِ  kelimesini müsteâr olarak kullanmıştır. Bu, parlak bir ifade ve Kur'an'ın yüce bir anlatımıdır. (Safvetü’t Tefâsir)

Iman edenler ve salih amel işleyenler, karanlıktan aydınlığa çıkarılma hükmünde birleşmişlerdir. Bu ifadede cem' ma’at-taksim sanatı vardır.

Karanlıklardan murad; dalalet, nurdan murad da hidayettir. (Ebüssuûd)


 وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحاً يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ 


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Şart üslubunda haberî isnaddır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ , şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda,  يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ  cümlesi haberdir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

وَيَعْمَلْ صَالِحاً  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la şart cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

صَالِحاً  mahzuf mef’ûlu mutlakın sıfatıdır. Takdiri, عمل عملاً صالحاً (Salih amel yaparsa) şeklindedir.

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ  , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

جَنَّاتٍ  ikinci mef’ûldür. Kelimedeki nekrelik nev, kesret ve tazim ifade eder. 

… تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا  cümlesi  جَنَّاتٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْ تَحْتِهَا , ihtimam için fail olan  الْاَنْهَارُ ‘ya takdim edilmiştir.

خَالِد۪ينَ ف۪يهَا  ibaresi  يُدْخِلْهُ  fiilinin mef’ûlünden haldir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. 

 خَالِد۪ينَ  ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir. İsm-i fail vezni, car mecrur  ف۪يهَا ’ya müteallak olmasını sağlamıştır. 

اَبَداً  zaman zarfı  خَالِد۪ينَ ’ye mütealliktir. 

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesinde mekan alakasıyla aklî mecaz sanatı vardır.

Akan, nehirler değil içindeki sudur. Fiil, hakiki failine değil; mekânına isnad edilmiştir. Kur’an’da bunun benzeri çok ayet vardır. Hepsinde de akma fiili suya değil de nehre isnad edilmiştir. Suyun miktarındaki çokluk ve akış şiddetinden dolayı mecazî isnad yapılmıştır. Sanki nehir, suyun akma fiilinden etkilenmiş, o da akmaya başlamıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kuran-ı Kerim’in birçok ayetinde geçen  جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا  cümlesi, zihinlere yerleştirmek kastıyla tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

اَبَداًۜ - خَالِد۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يُدْخِلْهُ - خَالِد۪ينَ  ve  مَنْ - مِنْ  gruplarındaki kelimeler arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يُدْخِلْهُ  - لِيُخْرِجَ  kelimeleri arasında tıbâkı icâb sanatı vardır.

يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ  cümlesiyle,  لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

اٰمَنُوا - يُؤْمِنْ  ile  عَمِلُوا - يَعْمَلْ  ve  صَالِحاً - الصَّالِحَاتِ  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقاً


Cümle  يُدْخِلْهُ  fiilinin mef’ûlünden haldir. Tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, muhabbet ve teşviki artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında  ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Mef’ûl olan  رِزْقاً ‘daki nekrelik nev, kesret ve tazim ifade eder. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُ , durumun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

Burada müminin nasiplendiği sevaptan dolayı bir taaccüp ve tazim anlamı yatmaktadır. (Keşşâf)