Bakara Sûresi 282. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُۜ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـٔاًۜ فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَف۪يهاً اَوْ ضَع۪يفاً اَوْ لَا يَسْتَط۪يعُ اَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَٓاءُ اِذَا مَا دُعُواۜ وَلَا تَسْـَٔمُٓوا اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يراً اَوْ كَب۪يراً اِلٰٓى اَجَلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَاَدْنٰٓى اَلَّا تَرْتَابُٓوا اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ وَاِنْ تَفْعَلُوا فَاِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ  ...

Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin.Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا iman eden(ler) ا م ن
4 إِذَا zaman
5 تَدَايَنْتُمْ birbirinize verdiğiniz د ي ن
6 بِدَيْنٍ borç د ي ن
7 إِلَىٰ kadar
8 أَجَلٍ süreye ا ج ل
9 مُسَمًّى belirli bir س م و
10 فَاكْتُبُوهُ onu yazın ك ت ب
11 وَلْيَكْتُبْ ve yazsın ك ت ب
12 بَيْنَكُمْ aranızda ب ي ن
13 كَاتِبٌ bir yazıcı ك ت ب
14 بِالْعَدْلِ adaletle ع د ل
15 وَلَا
16 يَأْبَ kaçınmasın (yazsın) ا ب ي
17 كَاتِبٌ yazıcı ك ت ب
18 أَنْ
19 يَكْتُبَ yazmaktan ك ت ب
20 كَمَا şekilde
21 عَلَّمَهُ kendisine öğrettiği ع ل م
22 اللَّهُ Allah’ın
23 فَلْيَكْتُبْ yazdırsın ك ت ب
24 وَلْيُمْلِلِ yazdırsın م ل ل
25 الَّذِي kimse
26 عَلَيْهِ üzerinde
27 الْحَقُّ hak olan (borçlu) ح ق ق
28 وَلْيَتَّقِ korksun و ق ي
29 اللَّهَ Allah’tan
30 رَبَّهُ Rabbi olan ر ب ب
31 وَلَا
32 يَبْخَسْ eksik etmesin ب خ س
33 مِنْهُ ondan (borcundan)
34 شَيْئًا hiçbir şeyi ش ي ا
35 فَإِنْ eğer
36 كَانَ ise ك و ن
37 الَّذِي kimse
38 عَلَيْهِ
39 الْحَقُّ borçlu olan ح ق ق
40 سَفِيهًا aklı ermez س ف ه
41 أَوْ yahut
42 ضَعِيفًا zayıf ض ع ف
43 أَوْ ya da
44 لَا
45 يَسْتَطِيعُ güç yetiremiyecek ط و ع
46 أَنْ
47 يُمِلَّ kendisi yazdırmaya م ل ل
48 هُوَ o
49 فَلْيُمْلِلْ yazdırsın م ل ل
50 وَلِيُّهُ onun velisi و ل ي
51 بِالْعَدْلِ adaletle ع د ل
52 وَاسْتَشْهِدُوا şahid tutun ش ه د
53 شَهِيدَيْنِ iki şahidi ش ه د
54 مِنْ -den
55 رِجَالِكُمْ erkekleriniz- ر ج ل
56 فَإِنْ eğer
57 لَمْ
58 يَكُونَا yoksa ك و ن
59 رَجُلَيْنِ iki erkek ر ج ل
60 فَرَجُلٌ (o zaman) bir erkek ر ج ل
61 وَامْرَأَتَانِ iki kadın م ر ا
62 مِمَّنْ kimse
63 تَرْضَوْنَ razı olduğunuz ر ض و
64 مِنَ -den
65 الشُّهَدَاءِ şahidler- ش ه د
66 أَنْ ta ki
67 تَضِلَّ şaşırırsa ض ل ل
68 إِحْدَاهُمَا kadınlardan biri ا ح د
69 فَتُذَكِّرَ hatırlatması için ذ ك ر
70 إِحْدَاهُمَا biri ا ح د
71 الْأُخْرَىٰ diğerine ا خ ر
72 وَلَا
73 يَأْبَ kaçınmasınlar ا ب ي
74 الشُّهَدَاءُ şahidler ش ه د
75 إِذَا zaman
76 مَا bir şeye
77 دُعُوا çağrıldıkları د ع و
78 وَلَا
79 تَسْأَمُوا üşenmeyin س ا م
80 أَنْ
81 تَكْتُبُوهُ yazmaktan ك ت ب
82 صَغِيرًا az olsun ص غ ر
83 أَوْ veya
84 كَبِيرًا çok olsun ك ب ر
85 إِلَىٰ kadar
86 أَجَلِهِ onu süresine ا ج ل
87 ذَٰلِكُمْ bu
88 أَقْسَطُ daha adaletli ق س ط
89 عِنْدَ katında ع ن د
90 اللَّهِ Allah
91 وَأَقْوَمُ ve daha sağlam ق و م
92 لِلشَّهَادَةِ şahidlik için ش ه د
93 وَأَدْنَىٰ ve daha elverişlidir د ن و
94 أَلَّا
95 تَرْتَابُوا kuşkulanmamanız için ر ي ب
96 إِلَّا ancak
97 أَنْ
98 تَكُونَ olursa ك و ن
99 تِجَارَةً ticaret ت ج ر
100 حَاضِرَةً peşin ح ض ر
101 تُدِيرُونَهَا hemen alıp vereceğiniz د و ر
102 بَيْنَكُمْ aranızda ب ي ن
103 فَلَيْسَ yoktur ل ي س
104 عَلَيْكُمْ üzerinize
105 جُنَاحٌ bir günah ج ن ح
106 أَلَّا ötürü
107 تَكْتُبُوهَا onu yazmamanızdan ك ت ب
108 وَأَشْهِدُوا ve şahid tutun ش ه د
109 إِذَا zaman da
110 تَبَايَعْتُمْ alışveriş yaptığınız ب ي ع
111 وَلَا
112 يُضَارَّ asla zarar verilmesin ض ر ر
113 كَاتِبٌ yazana da ك ت ب
114 وَلَا ve
115 شَهِيدٌ şahide de ش ه د
116 وَإِنْ eğer
117 تَفْعَلُوا (bir zarar) yaparsanız ف ع ل
118 فَإِنَّهُ şüphesiz
119 فُسُوقٌ kötülük olur ف س ق
120 بِكُمْ kendinize
121 وَاتَّقُوا korkun و ق ي
122 اللَّهَ Allah’tan
123 وَيُعَلِّمُكُمُ ve size öğretiyor ع ل م
124 اللَّهُ Allah
125 وَاللَّهُ Allah
126 بِكُلِّ her ك ل ل
127 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
128 عَلِيمٌ bilir ع ل م
 

Kurtubi ayetin içinde 52 farklı konu olduğunu söyler. Elayn veddeyn ayetleri oldugunu söyler. Eğer parayı ödediniz ve ürünü bir ay sonra alacaksanız ödediğiniz para ayn gelecek olan ürün deyn dir. Eğer ürünü aldınız bir ay sonra parayı ödeyecekseniz aldığınız ürün ayn para deyn dir. Peşin satışlar “yedün bi yed” olarak adlandırılır. İbn Abbas’tan rivayetle İbn Kesir de yer alan kayda göre Bu ayet faiz yasağından sonra henüz olmamış hurmaları daha dalında iken satın alma yoluyla gerçekleşen ticari akde izin veren ayettir. Ve ayetin sonunda göreceğiniz üzere peşin satışların şahit tutularak yazılması gerekmez. O durumda şahit fiş veya faturanızdır zaten.

Bu ayet o günün çölünden bugünün milenyumuna ekonomi ve ticari anlamda tuttuğu ışıktır. Sanki bunda, gelecek çağların en büyük probleminin ekonomik alanda olacağına işaret vardır.

“Üzerinde hak bulunan (borçlu olan) Allah’tan sakınsın “bu ibare çok önemlidir. Geçmiş ayetlerde hac, Ramazan ayetlerinde takvadan bahsetmişti. Ey kulum sadece oruçta hacda takvanız önemli değil ticarette de takva sahibi olmanız gerek diyor. Burada alınması gereken çok dersler var müslümanlar için.

“Şahitlerden bir erkek iki kadın” konusu çoğu zaman yanlış yorumlanmıştır. Oysa ki tek kadının şahitliği yeterli olmayacak olsaydı Hz. Ayşe’den gelen bu kadar hadis olmazdı, peygamberimizin ev hayatını bilemezdik. 3000-5000 tl lik bir senet bir kontrat mı daha kıymetlidir yoksa peygamberimizin bir hadisi mi? Bir hadis raviliği için tek başına Hz. Ayşe kabul edilmiştir. Neden bundan daha değersiz bir kontrat bir borç senedi için tek başına bir kadın kabul edilmesin. Ayetteki ibare iki kadını bir erkeğe denk saymak değil Haksızlığı ölmeyip adaleti sağlama konusundaki titizlikle alakalıdır. Kadının ticaret ve ticari anlaşmalar konusundaki bilgisizliğinden kaynaklanabilecek muhtemel hataları önleyici bir tedbirdir.

Sözgelimi iki kadından biri unutmuşsa doğal olarak şahit ikiden teke düşecek sonuçta şahitlik yapan iki kadın değil tek kadın olacaktır.Zira Nisa 15. ve Nur 4 ve 8. ayetlerde zina davasında cinsiyete bakılmaksızın dört şahit istenir .Talak ikinci ayette boşanma için iki şahit istenir. Burada da maksat şahitlik yapacak kimsenin cinsiyeti değil hatta şahitlik bile değil, vadeli borçlanmalarda mağduriyeti önlemektir. Borç vermeyi bu kadar teşvik eden vahyin verilen borçların tahsili konusunu ihmal etmesi düşünülemezdi.

Son cümledeki füsuq/fısk kelimesi, meyvenin görünen kısmından bozulması anlamına gelir. Füsuquküm değil füsuqu biküm şeklinde kullanılmıştır. Yani ”Böyle yaparsanız,  (Katip ve şahidi zarara sokarsanız) artık sizinle /sizin yapmanız sebebi ile başlayan bir ahlaki bozulma vardır. Siz böyle yaptığınız için gelecek nesillerden böyle yapanların günahından size de pay düşecektir.

 

 Deyene دين :   Şöyle kullanılır: دِنْتُ الرَّجُلَ  adamdan borç aldım.

 أدَنْتُ الرَّجُلَ  Adamı borçlu yaptım ki bu da ona bir دَيْن, yani borç vermenle olur.
  مُدايَنَة  ve تَدايُن karşılıklı borç vermek demektir.

 دِين sözcüğü ise tıpkı مِلَّة gibidir. Ancak müstear olarak taat, itaat, ceza ve karşılığını verme anlamları göz önünde bulundurularak ‘şeriat’ için kullanılmıştır. 

فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ Vakıa, 56/86 ayetinde zikredilen مَدِين lafzı bir görüşe göre دِينَ فُلان 'falan kişi nahoş ve fena bir şeye zorlandı' sözünden, diğer bir görüşe göre ise دِنْتُهُ 'ona karşılığını verdim (mükafatlandırdım veya cezalandırdım)' ifadesinden gelmektedir. Ve bazıları şehir anlamına gelen مَدِينَة kelimesini de bu kısımdan saymaktadır.

  Deyn ve Karz Arasındaki Fark:
Karz daha çok bir malın kendisi ve veriq denilen gümüş ve mal için kullanılır. karz, dirhem olarak ödemek üzere dirhem olarak birinin malını almandır. Bu miktar geri ödeyinceye kadar senin üzerinde deyn (borç) olarak kalır. Her karz deyndir; her deyn ise karz değildir. Buna göre vadeli alınan malların bedelleri karz değil deyndir; çünkü karz borç alınan mal türünden olur; oysa deyn böyle değildir. İkisi arasında bu şekilde bir ayırım yapılabilir.

Dîn ve Millet Arasındaki Fark:

Millet, şeriatin bütününe, din ise şeriat mensuplarının her birinin sahip oldukları şeye verilen bir isimdir. Millet Allah’ı ikrar eden şeriatlerin ismidir, din ise bünyesinde bir şeriat barındırmasa bile insanların görüşlerine dayanan ve Allah’a yaklaştırdığına itikad edilen bir şeydir; şirk ehlinin dini gibi… Her millet bir dindir ancak her din bir millet değildir. Yahudilik bir millettir; çünkü bünyesinde bir takım şeriatler bulundurmaktadır. Oysa şirk bir millet değildir. Allah indinde din kuşkusuz İslam’dır.  اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ Âl-i İmran, 3/19 

Din kelimesi mutlak (kayıtlanmamış) olarak kullanıldığında karşılığında sevap olan genel tâat  anlamına gelir. Mukayyed yani kayıtlanmış olarak getirilmesi durumunda ise anlamı değişir. 
  Arapçada millet kelimesinin aslı mell dir. Mell ise kurdun bir şeye atlayıp saldırmasıdır. Milletin böyle isimlendirilmesi ehlinin o millette sürekli olması sebebiyledir. Denilmiştir ki; miletin aslı tekrardır. Bu mana tekrar tekrar gidilip gelinerek çiğnenen yol için söylenen ’tarîkun melîlun (işlek yol) ifadesinden alınmıştır.

  Aynı şekilde melel kelimesinin bir şeyin nefse bıkkınlık verecek kadar çok tekrar etmesi; millet kelimesinin de felaketler karşısında birbirini koruyan topluluğun davranış biçimi olduğu söylenmiştir. Din kelimesinin aslı ise tâattir. Kök anlamının adet kelimesi olması da caizdir. Daha sonra insan bünyesinin adet edinip sürekli hale getirdiği için tâat için din denilmiş olabilir. 

Dîn ve Şeriat Arasındaki Fark:

  Şeriat bir şeye doğru kat’ edilen yoldur. Bu nedenle suya giden yola şeriat ve meşre’at adı verilmiştir.

  Şarî ifadesinin bu yolda çok mesafe alması sebebiyle verildiği söylenmiştir. Din ise kendisiyle mabuda itaat edilen şeydir. İbadet amacıyla yapılanlardan her biri din olduğu halde şeriat değildir. Bu anlamda şeriat millet kelimesine benzer. Ne var ki şeriat millet sözcüğünün ifade etmediği kat’ edilen yol manasını da ifade eder. Millet ise ehlinin o millette sürekliliğini ifade eder.

Din, beş manada tefsir edilir:

1 – Din tevhid manasında kullanılmıştır; şu ayeti kerimelerde olduğu gibi: اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ Âl-i İmran, 3/19  اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۜ Zümer, 39/2
2– Din hesab manasında kullanılmıştır; şu ayeti kerimelerde olduğu gibi: Fatiha, 1/4  Mutaffifin  83/11  فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ Vakıa  56/86 وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ  Saffat  37/20  
3– Din hüküm manasında kullanılmıştır; şu ayeti kerimelerde olduğu gibi: وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ Nur, 24/2  مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ Yusuf, 12/76
4– Din ile kulların kendisiyle Allah’a itaat ettikleri kurum olarak din kastedilmiştir; manasında kullanılmıştır; şu ayeti kerimelerde olduğu gibi:  هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ Feth, 48/28
5– Din millet (din ve şeriat) manasında kullanılmıştır; şu ayeti kerimelerde olduğu gibi: قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ   Âl-i İmran, 3/95     

   Bu kelimedeki asıl mana yönetmenin (program koyuculuğun) mukabili olan bir boyun eğme ve itaat etmektir. İş, hüküm, kanun yada ceza karşısındaki tâat, kulluk, mahkumiyet, yenilgi ve teslimiyete yakın bir anlam taşır. 
Bu itibarla ceza, hesap, borç, tâat, zillet, âdet ve sahip oluş gibi kullanım yerleri sebebiyle lafız bunlarla açıklanır. Tüm bu kullanım yerlerine rağmen kelimenin manasına dair yukarıda zikrettiğimiz asl olan iki kayıt (boyun eğme ve itaat etme) bulunduğu unutulmamalıdır.
Fiilin if’al babında kullanımı hakkında olayın suduru ve faile nisbeti mülahaza edilirken mufâale ve tefâul bablarında istimrar (devamlılık) ön plandadır. Yani devamlı olarak borç alır demektir.

دَيْن kelimesinin mastar olduğu aşikardır. دِين ise bizzat hadisenin/durumun kendisidir. Bu sözcük mastardaki kaynaktan elde edilerek husule gelen şey anlamında mastar isimdir. (Müfredat-Mukatil b. Süleyman-Furuq-Tahqiq-Bursevi) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı türevlerde 101 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri din, Medine, medeni, mütedeyyin, temeddün, mütemeddin, diyanet, medyun ve duyûndur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُۜ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ


يَٓا nida harfidir. اَيُّ , münada, nekrai maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. ٱلَّذِینَ münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. ءَامَنُوا۟ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı اِذَا تَدَايَنْتُمْ ‘dur. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  

إِذَا şart harfi vukû bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. تَدَايَنْتُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. بِدَيْنٍ car mecruru تَدَايَنْتُمْ filine müteallıktır. اِلٰٓى اَجَلٍ car mecruru تَدَايَنْتُمْ fiiline müteallıktır. مُسَمًّى kelimesi اَجَلٍ ‘in sıfatıdır. Elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. مُسَمًّى  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

فَ şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. اكْتُبُو fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı faildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

وَ atıf harfidir. لۡ , emir lam’ıdır. يَكْتُبْ meczum muzari fiildir. بَيْنَ mekân zarfı يَكْتُبْ fiiline müteallıktır. يَكْتُبْ fiilinin mef’ûlu fihidir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  كَاتِبٌ  fail olup lafzen merfûdur. بِالْعَدْل  car mecruru كَاتِبٌ ’e müteallıktır.

تَدَايَنْتُمْ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi دين ’dir. Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur(görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak, aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.  


 وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ 


وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَأْبَ illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. كَاتِبٌ fail olup lafzen merfûdur. اَنْ ve masdarı müevvel, يَأْبَ filinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. يَكْتُبَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.

كَ harfi cerdir. مثل (gibi) manasındadır. مَا ve masdarı müevvel, كَ harfi ceriyle birlikte mahzuf masdarın sıfatı konumundadır. Takdiri أن يكتب كتابة مثل ما علّمه الله (Allahın öğrettiği bir kitap yazmak) şeklindedir.

عَلَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. 

وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ [Hiçbir kâtip yazmaktan geri durmasın.] Bu üçüncü şahsa yapılan bir yasaklamadır. Bundan dolayı fiilin sonundaki ى  harfi düşmüştür.  اَلإِبَاءَ yüz çevirmek, kaçınmak demektir. Yani kâtip bu belgeyi yazmaktan kaçınmasın.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 

 فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri إن استكتب الكاتب فليكتب şeklindedir. لۡ, emir lam’ıdır. يَكْتُبْ meczum muzari fiildir.


 وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـٔاًۜ 


Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لۡ , emir lam’ıdır. يُمْلِلِ meczum muzari fiildir. Müfret müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası عَلَيْهِ الْحَقُّ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur. عَلَيْهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. الْحَقُّ muahhar mübtedadır. وَ atıf harfidir. لۡ , emir lam’ıdır. يَتَّقِ illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. رَبَّ lafza-i celâlden bedeldir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَبْخَسْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. مِنْهُ car mecruru يَبْخَسْ fiiline müteallıktır. شَيْـًٔا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

يُمْلِلِ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil ifâl babındadır. Sülâsîsi ملل ’dır. İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat) tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

   

  فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَف۪يهاً اَوْ ضَع۪يفاً اَوْ لَا يَسْتَط۪يعُ اَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ


فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. Şart fiili كَانَ mahallen meczumdur. كَانَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الَّذ۪ي müfret müzekker has ism-i mevsûl, كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası عَلَيْهِ الْحَقُّ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur. عَلَيْهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  الْحَقُّ muahhar mübtedadır. سَف۪يهًا kelimesi كَانَ ’nin haberidir. ضَع۪يفًا kelimesi اَوْ atıf harfiyle سَف۪يهًا ’e matuftur. 

لَا يَسْتَط۪يعُ cümlesi atıf harfi اَوْ ‘le كَانَ ’nin haberine atfedilmiştir. لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْتَط۪يعُ merfû muzari fiildir. اَنْ ve masdarı müevvel, يَسْتَط۪يعُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. يُمِلَّ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. هُوَ Munfasıl zamiri, يُمِلَّ fiilinin failini tekit etmektedir.

فَ şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. لۡ , emir lam’ıdır. يُمْلِلِ meczum muzari fiildir. وَلِيُّ faildir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالْعَدْلِ car mecruru يُمْلِلْ fiiline müteallıktır.

فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ [Onun velisi adaletle yazdırsın!] Yani o, yazdırma işlemini yapamadığı için yerine velisi geçsin ve bu işlemi o yaptırsın. Üç kişi zikredilmesine rağmen yazdırma fiili tekil olarak kullanılmıştır. Bunun sebebi onların arasına bir kelime getirilmiş olması yahut bu iş yapılırken sadece bunlardan biri bulunmasıdır. Veli de bu kişiye izâfe edilmiştir. Bundan sonra yazdırmanın yeterli olmadığı, aynı zamanda şahit getirilmesi gerektiği zikredilmiş ve وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ [İki erkek şahit getirin.] buyurulmuştur. Yani bu belge için iki erkek şahit getirin. İstişhâd; şahitlik talep etmektir. İstif‘âl babının başındaki sîn harfi talep için gelir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

يَسْتَط۪يعُ fiili sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsî fiili طوع’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.


  وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ


وَ atıf harfidir. اسْتَشْهِدُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. شَه۪يدَيْنِ mef’ûlun bihtir. مِنْ رِجَالِ car mecruru شَه۪يدَيْنِ ‘nin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ 


فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. لَمْ , muzariyi cezm ederek anlamını olumsuz maziye çeviren edattır. يَكُونَا fiil  , نَ ’un hazfiyle nakıs meczum muzari fiildir. Elifü’l-isneyn muttasıl zamiri, يَكُونَا ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. رَجُلَيْنِ kelimesi يَكُونَا ’in haberidir. فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. رَجُلٌ mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri الشهود (Şahitler) şeklindedir. Mübtedanın haberinin mahzuf olması da caizdir. Takdiri فرجل وامرأتان يشهدون (Şahitlik eden bir erkek ve iki kadın) şeklindedir. امْرَاَتَانِ kelimesi رَجُلٌ ’e matuftur. مَنْ müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harfi ceriyle رَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَرْضَوْنَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur. مِنَ الشُّهَدَٓاءِ car mecruru mahzuf mef’ûlun zamirinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri ترضونه من الشهداء (Şahit olarak razı olduğunuz o kişi) şeklindedir.

اَنْ ve masdarı müevvel, sebebiyet bildiren mefulün lieclih olarak mahallen mansubtur. تَضِلَّ mansub muzari fiildir. اِحْدٰيهُمَا  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰى cümlesi atıf harfi فَ ile تَضِلَّ fiiline atfedilmiştir. تُذَكِّرَ mansub muzari fiildir.  اِحْدٰيهُمَا  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. الْاُخْرٰى mukadder fetha ile mansubtur.

        

 وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَٓاءُ اِذَا مَا دُعُواۜ


وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَأْبَ illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. الشُّهَدَٓاءُ fail olup lafzen merfûdur. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. مَا zaidtir. 

إِذَا şart harfi vukû bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. دُعُوا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. دُعُوا fiili ی üzere mukadder damme ile meçhul mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naibu fail olup mahallen merfûdur.  اِذَا ’nın cevabı mahzuftur.


وَلَا تَسْـَٔمُٓوا اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يراً اَوْ كَب۪يراً اِلٰٓى اَجَلِه۪ۜ  


وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَسْـَٔمُٓوا fiili نَ harfinin hazfiyle meczum  muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَنْ ve masdarı müevvel, تَسْـَٔمُٓوا fiilinin mef’ûlu bihi olarak mahallen mansubtur. تَكْتُبُو fiili نَ harfinin hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. صَغ۪يرًا hal olup fetha ile mansubtur. كَب۪يرًا kelimesi atıf harfi اَوْ ile صَغ۪يرًا ’e matuftur. اِلٰٓى اَجَلِ car mecruru تَكْتُبُوهُ ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

صَغ۪يرًا - كَب۪يرًا kelimeleri فَعِيلٌ vezninden sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يرًا اَوْ كَب۪يرًا اِلٰٓى اَجَلِه۪ [Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin.] Yani küçük olsun büyük olsun, az olsun çok olsun bunları yazmaktan çekinmeyin. Bu konularda üşenmek günahtır. Bundan sakınmak lazımdır. صَغ۪يرًا kelimesi hal olarak mansubdur. Hazfedilmiş bir كَانَ ile mansub olduğu da söylenebilir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 


ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَاَدْنٰٓى اَلَّا تَرْتَابُٓوا اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ 


İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَقْسَطُ haberdir. عِنْدَ mekân zarfı اَقْسَطُ ’ye müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَقْوَمُ kelimesi اَقْسَطُ ’ye matuftur. لِلشَّهَادَةِ car mecruru اَقْوَمُ ’ye müteallıktır. اَدْنٰٓى kelimesi اَقْسَطُ ’ye matuftur. 

اَنْ masdar harfidir. لاَ nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ ve masdarı müevvel, mahzuf harfi cerle birlikte اَدْنٰٓى ‘ya müteallıktır. Takdiri أدنى إلى عدم ريبتكم (Şüphe kalmayıncaya kadar) şeklindedir. تَرْتَابُٓوا fiili نَ harfinin hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اِلَّٓا istisna harfidir. اَنْ ve masdarı müevvel, istisna-i munkatı üzere mahallen mansubtur. تَكُونَ mansub muzari fiildir. تَكُونَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هى’dir. تِجَارَةً ise تَكُونَ ’nin haberidir.  حَاضِرَةً kelimesi تِجَارَةً ‘in sıfatıdır. 

تُد۪يرُونَهَا cümlesi تِجَارَةً ’in ikinci sıfatıdır.  تُد۪يرُونَ merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بَيْنَ mekân zarfı, تُد۪يرُونَ fiiline müteallık olup mef’ûlu fihidir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ istînâfiyyedir. لَيْسَ camid nakıs fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. عَلَیۡكُمۡ car mecruru لَیۡسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. جُنَاحٌ kelimesi لَيْسَ ’nin muahhar ismidir.

اَنْ masdar harfidir. لاَ nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ ve masdarı müevvel, mahzuf harfi cerle birlikte mahzuf habere müteallıktır. Takdiri ليس عليكم جناح في عدم كتابتها (Yazmamakta size günah yoktur) şeklindedir. تَكْتُبُو fiili نَ harfinin hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اَقْسَطُ - اَقْوَمُ - اَدْنٰٓى kelimeleri أفعل vezninden ism-i tafdil kalıbındandır.


 وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ 

 

Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اَشْهِدُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı faildir. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  

إِذَا şart harfi vukû bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. تَبَايَعْتُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.

Şart cümlesinin cevabı kelamın öncesinde ifade edilenlerin delaletiyle mahzuftur. Takdiri إذا تبايعتم فأشهدوا (Alış veriş yaptığınızda şahit tutun) şeklindedir.


 وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ


وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يُضَٓارَّ  mudaaf fiillerden olduğu için hafifletmek amaçlı feth üzere meczum, meçhul muzari fiildir. كَاتِبٌ naibu fail olup lafzen merfûdur. وَ atıf harfidir. İkinci nefy harfi لَا olumsuzluğu tekid etmek içindir. شَه۪يدٌ kelimesi  كَاتِبٌ matuftur. 


 وَاِنْ تَفْعَلُوا فَاِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ


وَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder.تَفْعَلُوا fiili, نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Şart fiilidir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder. هُۥ muttasıl zamiri إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  فُسُوقٌ  ise  إِنَّ ’nin haberidir.  بِكُمْ  car mecruru  فُسُوقٌ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.  وَ  istînâfiyyedir.  اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  


 وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ


Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  يُعَلِّمُ  merfû  muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  بِكُلِّ car mecruru  عَل۪يمٌ ’e müteallıktır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَل۪يمٌ ise haberdir.  


 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُۜ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı şart  üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Münada olan has ismi mevsûl الَّذ۪ينَ ’de tevcih sanatı vardır. İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir. Mevsûlün sılası  اٰمَنُٓوا , müsbet mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’anı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekit türlerini barındırmaktadır. 

Bazı salihler Allah Teâlâ'nın, ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  [Ey iman edenler]  sözünü işitince sanki Allah'ın nidasını işitmiş gibi, لبيك وسعديك “Emret Allah'ım, emrine âmâdeyim” der. Böyle söylemek Kur’an'ın edebidir.

Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  hitabıyle Kur’an'ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Muhataplara "Ey müminler!" diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin Allah'ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü't Tefâsir)

Muzafun  ileyh olan şart cümlesi ...تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ ,  müsbet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ayetin öncesindeki ayetlerde kazanç ve kazançtan infak etme konuları zikredilmiş, faizli işlemler yasaklanmış, alışverişe cevaz verilmiştir. Bu ayet-i kerîmede ise Cenâb-ı Hak akitlerin nasıl yapılacağını ve yazılacak anlaşmaları bildirmiştir. [Borç alıp verdiğiniz zaman] karşılığı borç olan bir bedeli verdiğiniz, akitler yaptığınız zaman demektir. Aslında tedâyün kelimesinde zaten borç anlamı anlaşılıyorsa da burada ayrıca “borç” ifadesinin kullanılması bu durumu vurgu (tekit) içindir. Bir görüşe göre bu ifade anlamı umumileştirmek için kullanılmıştır. Yani az da olsa çok da olsa her türlü borç için bu işi yapın demektir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

İbn Abbâs'a göre, bu âyette zikredilen borçlanmadan murad, selem (sonra verilecek meta, yahut görülecek iş için peşin olarak para ödeme) akdidir.İbn Abbâs şunu da ilâve etmiştir:"Allah (c.c) ribâyı haram kılınca selefi (selemi) helâl kıldı."(Ebüssuûd)

İlim adamlarımız (R.A) selemi şöyle tarif ederler: "Zimmette olmak üzere nitelikleri tesbit edilmiş, malum olan bir şeyin peşin bir mala ya da onun hükmündeki bir şey karşılığında, bilinen bir vadeye satılmasıdır."(Kurtubî)

"تداَين" karşılıklı borçlanma demektir. تداَين den sonra " دَيْن / borç" kelimesinin zikri, tedâyün kelimesinin mücâzât (amele karşılık ivaz, ecir ve ceza vermek) anlamında olmadığını bildirmek ve bunun vadeli ve vadesiz olmak üzere iki kısmı olduğuna ve yazdırmayı gerektiren kısmın vâdeli olan kısmı olduğuna dikkat çekmek içindir.(Ebüssuûd-Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir)

Ulemânın çoğunluğuna göre borç doğuran hukukî muameleyi yazmak müstahaptır.(Ebüssuûd)

 Şayet “Âyette geçen adı konulmuş ayet [مُسَمًّى ] ifadesinin anlama ne katkısı vardır?” dersen, şöyle derim: Bu kayıt, borç süresinin mâlûm olmasının: gün, ay ve yıl olarak vaktinin tayin edilmesinin gerektiğini öğretmek içindir. Bu durumda borç alışverişinde bulunan kimse süre tayini için “hasat zamanına kadar”, “harman zamanına kadar”, “hacıların dönüş vaktine kadar” şeklinde bir ifade kullanacak olsa, sürenin adını koymamış olduğu için, caiz olmaz.(Keşşâf).

Şartın cevabı  فَ  karinesiyle gelen  فَاكْتُبُوهُۜ  cümlesi, emir üslubunda talebi inşâî isnaddır.

وَ ’la mâkabline atfedilen müteakip cümle de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Emir üslubunda gelen bu iki cümle vaz edildiği anlamın dışında irşad kastı taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkeptir. Emir, doğru yolu göstermek ve nasihat amacıyla gelebilir. 

 يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ  ayetinde  إسْتَدَتْتُمْ  veya  أدَنْتُمْ  yerine müfaale sigasının tercih edilmesi; yazılı olarak istenenin iki tarafa yani  borç alan ve borç verene yönelik olmasıdır. Yazı borç veren için bir hak değildir. Bilakis borç veren bunu üstleniyorsa onun yazması vaciptir.Öyleyse borçlanma iki tarafı, borç vereni ve alanı kapsar.Biri borç vererek biri borç alarak birbirlerine borçlanmışlardır. إسْتَدَتْتُمْ   ifadesi sadece borcu alan için,  أدَنْتُمْ  ifadeside borcu veren için kullanılır.Bundan dolayı müşarekete delalet eden müfaale sigası makama uygun olmuştur. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belagati’l Kur’ani’l Kerim, Soru:1624)

وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ İfâdesi yazmanın keyfiyetini beyân ve icmali emirden sonra bunun kimin tarafından üstlenileceğini tâyin etmektedir,  فَاكْتُبُوهُۜ "Onu yazsın" değîlde sadece  وَلْيَكْتُبْ "yazsın" buyrulması ya mefûlün belli olmasından dolayıdır, ya da burada maksad fiilin bizzat kendisidir.

Ayetin manası ‘’aranızda süresi belirlenmiş bir borç muamelesi yaptığınız zaman onu yazın’’ şeklindedir. Burada  بِدَيْنٍ  ifadesinin tekrar edilme sebebi, devamındaki  فَاكْتُبُوهُۜ [onu yazın] ifadesindeki zamirin işaret edeceği bir merci olması içindir. Zira بِدَيْنٍ  ifadesi zikredilmemiş olsaydı, o zaman devamında “borcu yazın” manasında فاكتب دين denilmesi gerekecekti. O zaman da ayetin dizilişi şimdi olduğu kadar güzel olmayacaktı. Ayrıca ayetin şu kullanımı, yani دَيْنٍ kelimesinin nekre gelişi borcun ertelenmiş ve zamanında ödenmiş türlerini ihtiva eder. (Keşşâf- Âşur)

 دَيْنٍ  nin zahir olarak gelişi borcun ertelenmiş ve zamanında  ödenmiş türlerine delalet etmesi içindir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belagati’l Kur’ani’l Kerim, Soru:1623)

Ayetin بِدَيْنٍ  olarak kayıtlanması; ya sadece ıtnâbtır. رَأيْتُهُ عَيْنِي  (gözlerimle gördüm)  لَمَسْتُهُ پِيَدِي  (ellerimle dokundum) dedikleri gibi. Ya da  فَاكْتُبُوهُۜ  sözüne dönen bir zamir olduğu içindir.(Âşur)

 Borcun yazılmasının emredilmiş olmasının sebebi, yazma işleminin unutma ihtimaline karşı en emin ve güvenli, inkâr ihtimalinden en uzak yol olmasıdır. Âyetteki emir teşvik mânasındadır.(Keşşâf)

Bu ayetteki emir, hakiki anlamında değildir. “Nasihat ve irşâd” anlamında bir emirle, Yüce Allah, süreli borçlanma muamelelerinde, borcun miktarı ve zamanını sağlam bir şekilde tespit ve korumak için, muamelelerin yazılması hususunda kullarını irşat etmiştir. Karîne, 283. ayetteki فَاِنْ اَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ اَمَانَتَهُ ifâdesidir. Zira borç verenin, alana, borcu yazmadan güvenmesini ifâde eder. (Söz Sanatları Açısından Meâl Problemleri / Süleyman Recep Çıbıklı)


وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ


وَ atıftır. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Masdar harfi  اَنْ ’i takib eden müsbet muzari fiil cümlesi masdar teviliyle  يَأْبَ  fiilinin mef’ûlü yerindedir.

Teşbih harfi  كَ  ile birlikte mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl de  يَأْبَ  fiiline müteallıktır. 

كَ  Mefulu mutlak konumundadır.Çünkü hazfedilmiş mastarının sıfatıdır. مَا  ismi mevsuldür.(Âşur)

Mevsûlün sılası müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır.

فَلْيَكْتُبْۚ  cümlesi mahzuf şartın cevabıdır. Rabıta veya fasiha harfi فَ ile gelmiş cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şart üslubunda talebî înşâî isnaddır. Şart  cümlesinin takdiri إن استكتب الكاتب فليكتب (Bir katibin yazmasını isterseniz yazsın) olabilir.

(تَدَايَنْتُمْ - بِدَيْنٍ  ,  اكْتُبُو - يَكْتُبْ -  يَكْتُبَ - كَاتِبٌ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

كَاتِبٌ ’daki tenvin hiçbir manasında olup, kâtiplerden hiçbiri anlamındadır.(Keşşâf)

وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ  [Aranızda bir yazıcı da adaletle yazsın.] Burada yazılması emrolunan işin keyfiyeti açıklanıyor.  بَيْنَكُمْ [Aranızda] ifadesi, yazan kimsenin tarafların ortasında bulunması, bunlardan birisinin sözüyle yetinmeyip ikisinin sözlerini de yazması gerektiğini bildirmektedir. Yazıcı, aynı zamanda adaletli olmalı, dürüst davranmalı, iki taraftan birine meyletmemeli, az ya da çok yazma yoluna girişmemelidir. Bu, aynı zamanda fakih, bilgili, güvenilir bir kâtibin seçilmesini de emretmektedir. Kâtip şeriat ölçüsünde hareket edecek ve adaletten ayrılmayacaktır. وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ  [Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın.] Bu borç işini yazmaktan hiçbir kimse kaçınmasın. Allah'ın öğrettiği şekilde belge ve vesikalara yazsın. O, yazılması isteneni yazsın. Burada “kaçınma” yasağından sonra tekrar yazsın ifadesinin zikredilmesi, konuyu pekiştirmek içindir. (Ruhu’l Beyan-Ebüssuûd)

وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـٔاًۜ 

وَ atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin müsnedün ileyh olarak gelmesi kelamın amacını muhatabın zihnine iyice yerleştirmek içindir. Sıla cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.

عَلَيْهِ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Mevsûlde tevcîh sanatı vardır. 

وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ  cümlesi  وَ ’la mâkabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Emir üslubunda telebî inşâî isnaddır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması haşyet uyandırmak içindir.

رَبَّهُ izafeti muzafun ileyhe teşvik ve şan ifade eder.

Yine وَ ’la mâkabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilen وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـًٔاۜ cümlesi nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Birbirine atfedilmiş bu üç cümle arasında inşâi olmak bakımından ittifak vardır. 

شَيْـًٔاۜ ’deki tenvin kesret içindir. Bilindiği gibi olumsuz siyakta nekre umum ifade eder.

وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ cümlesinde, sakındırmada mübalağa ifade etmek için Allah'ın ismi ile sıfatı bir arada gelmiştir. (Safvetü't Tefâsir-Ebüssuûd)

 إمْلال: İmlâ kelimesinin aslı veya eşanlamlısıdır, ezbere söyleyip yazdırmak demektir. Bundan şu da anlaşılır ki, böyle bir borçlanmada borcun senede geçirilmesini asıl borçlu olan taraf teklif etmeli, o yazdırmalıdır.(Elmalılı) 

وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ [Borçlu olan da yazdırsın.] Ayette geçen يُمْلِلِ kelimesi imlâ' manasınadır. İmlâ', gerekenin yazılması için kâtibe anlaşılır şekilde durumu aktarmaktır. Yani borçlu olan kimse de, söylenilen miktarın kendisinde olduğunu söylesin, susmasın. Çünkü hakkında şahitlik yapılan şey, mutlaka bunun ikrar olunmasıyla sabit olur.  وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ  [Rabbi olan Allah'tan korksun.] yazdıran kimse yüce Allah'tan korksun.  وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـًٔاۜ  [Borcundan hiçbir şeyi eksik bırakmasın.] Kâtibe yazdırılan hak konusunda hiçbir eksikliğe yönelmesin. Çünkü yazdıran kimseden böyle bir eksikliğe gitmesi düşünülebilir. Kâtip de fazla yazmaya kalkışabilir. Yazdıran kimsenin teklifi ve yükümlülüğü üzerinde ısrarla durulması, genel olarak insanın kendisinden zararı uzaklaştırmak, zimmetinde ve üzerinde bulunan şeyi de kaldırmak istemesindendir. (Ruhu’l Beyan)

[Üzerinde hak bulunan (borçlu olan) Allah’tan sakınsın] bu ibare çok önemlidir. Geçmiş ayetlerde yani hac ve Ramazan ayetlerinde takvadan bahsedilmişti. Ey kulum sadece oruçta, hacda takvanız önemli değil ticarette de takva sahibi olmanız gerek denilmiştir. Burada müslümanlar için alınması gereken çok ders vardır.


فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَف۪يهاً اَوْ ضَع۪يفاً اَوْ لَا يَسْتَط۪يعُ اَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ


فَ istînâfiyedir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.

كَانَ ’nin ismi olan, has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin sıla cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  عَلَيْهِ  mahzuf mukaddem habere muteallıktır.  الْحَقُّ  muahhar mübtedadır. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsmi mevsûlde tevcîh sanatı vardır.  كَانَ ’nin isminin ismi mevsul olarak gelmesi konuya dikkat çekmek içindir.

كَانَ , ضَع۪يفًا ’nin haberi olan سَف۪يهًا ’e matuftur.  اَوْ  muhayyerlik bildiren atıf harfidir.

كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ "Üzerinde hak bulunan kimse" ifâdesinin (daha önce geçtiği için, bir zamir ile de belirtilmesi mümkün iken) sarahaten zikredilmesi, konuya ziyadesiyle açıklık getirmek içindir; buradaki emir ve nehyin borçlu ile ilgili olduğuna daha da açıklık getirmek içindir.(Ebüssuûd)

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  لَا يَسْتَط۪يعُ  cümlesi  اَوْ  atıf harfiyle mâkabline atfedilmiştir.  يُمِلَّ هُوَ , masdar teviliyle  لَا يَسْتَط۪يعُ  fiilinin mef’ûlü yerindedir. 

فَ karinesiyle gelen  فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ  cümlesi şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Borçlu olan kişinin özellikleri “sefih, zayıf veya güç yetiremeyecek olmak” şeklinde sayılarak taksim sanatı yapılmıştır. 

فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ ( Eğer üzerinde hak olan kişinin) yani borçlunun, aklı yerinde değilse, savurgansa, ölçüyü elden kaçıran biriyse, yahut çocuk veya bunamış bir yaşlıysa, ya da dilsizlik, tutukluk, bilgisizlik veya daha başka herhangi bir arızadan dolayı yazdıramayacak durumdaysa, onun işlerini üstlenen ve idaresini üzerine alan velisi yazdırsın. Bu kimse kayyım, vekili veya tercüman olabilir. Velisi fazlalık veya eksiklik yönüne gitmeden adaletle yazdırsın.(Ruhu’l Beyan-Elmalılı).

كَاتِبٌ - يَكْتُبَ  ve  يُمِلَّ - يُمْلِلْ  kelime grupları arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, الْحَقُّ - الْعَدْلِۜ , ضَع۪يفًا - يَسْتَط۪يعُ  kelime grupları arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Bir görüşe göre sefih, bulûğ çağına erişse de reşit olmayan kişidir. Malını boş yere harcayıp israf edendir. Zayıf ise çocuktur. İmlâ ettiremeyen kişi delidir. Sefihin bu şekilde yorumlanması Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ve İmam Şâfiî’nin görüşüdür. فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ [Onun velisi adaletle yazdırsın!] Yani o, yazdırma işlemini yapamadığı için yerine velisi geçsin ve bu işlemi o yaptırsın. Üç kişi zikredilmesine rağmen yazdırma fiili tekil olarak kullanılmıştır. Bunun sebebi onların arasına bir kelime getirilmiş olması yahut bu iş yapılırken sadece bunlardan biri bulunmasıdır. Veli de bu kişiye izâfe edilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 

وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ

وَ  istînafiye veya atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Bundan sonra yazdırmanın yeterli olmadığı, aynı zamanda şahit getirilmesi gerektiği zikredilmiş ve  وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ  [İki erkek şahit getirin.] buyurulmuştur. Yani bu belge için iki erkek şahit getirin. اسْتشهِادُ ; şahitlik talep etmektir. İstif‘âl babının başındaki س harfi talep için gelir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

Şâhid ya belli bir kimsedir, veyahut da buna şâhid olan birçok insan vardır. Eğer şâhid belli birisi ise, bu kimsenin şahadeti ifâ etmesi farz olur. Eğer birçok insan buna şâhid olabilecek ise, bu şahadet o zaman farz-ı kifaye olur.(Fahreddin er-Razi,Tefsir-i Kebir)

Borç konusunda size şahitlik edecek, mümin erkekler arasından iki kişi bulun. Âlimlerin cumhuruna göre bu şahitlerin taşımaları gereken şartlar içerisinde Müslüman olmanın yanı sıra hür ve bâliğ olmak da vardır. Ebû Hanîfe ’ye (v.150/767) göre aradaki din farklılığına rağmen, kâfirlerin birbirlerine karşı şahitlikleri geçerlidir. (Keşşaf-Ebüssuûd)



فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ



فَ istînâfiye اِنْ şartiyyedir. Cümle şart üslubunda haberi isnaddır. Şart cümlesi menfi  كَانَ  fiilinin dahil olduğu isim cümlesidir.  فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi olan... فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ ‘de, îcâzı hazif sanatı vardır.  رَجُلٌ  mahzuf haberin mübtedası veya mahzuf mübtedanın haberidir.  مِنَ الشُّهَدَٓاءِ , mecrur mahaldeki müşterek ismi mevsûl مَّنْ ‘in sılasına müteallıktır.

Müsbet muzari fiil sıygasında masdar-ı müevvel olan  تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا  cümlesi mefûlü lieclihtir.  فَ  ile bu cümleye atfedilen  فَتُذَكِّرَ  cümlesi de aynı üslupta, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

[Eğer bu ikisi yoksa] yani iki erkek şahit yoksa [razı olacağınız] adalet vasfına sahip olduklarını bildiğiniz [bir erkek ve iki kadın şahit de olabilir;] o zaman bir erkek ve iki kadın şahitlik etsin. Ceza (had) ve kısas davaları dışında kadınların erkeklerle birlikte şahitlikleri Ebû Hanîfe ’ye göre makbuldür. [Çünkü kadınlardan biri şaşırdığında], unutarak, şahitliğe yol / imkân bulamadığında [diğeri ona hatırlatır.] فَتُذَكِّرَ ifadesinin mansup olması, mef‘ûlün leh olmasındandır. Yani anlam, “şaşırmasını irade ederek” şeklindedir. (Keşşâf-Ebüssuûd)

اسْتَشْهِدُوا - شَه۪يدَيْنِ -الشُّهَدَٓاءِ , رَجُلَيْنِ - رَجُلٌ kelime grupları arasında iştikak cinası, murâât-ı nazîr ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

لَمْ يَكُونَا - كَانَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

Mevcut nazm-i celilin diğer ifâde seçeneklerine tercih edilmesi, ibhâmı (belirsizliği) te'kıd; yanılmanın iki kadından birine, hatırlatmanın da diğerine muayyen ve mahsus olduğu vehminden şiddetle sakındırmak içindir.

اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ  cümlesi, kadın şahitlerde sayı aranmasının illetini beyân etmektedir. Hakikatte illet, hatırlatmadır. Ancak yanılma, hatırlatmanin sebebi olduğu için onun yerine geçirilmiştir. Yani kadınlardan biri, şahadet konusu meselesinde yanılır veya unutursa, diğeri ona hatırlatsın diye iki kadın olması şartı getirilmiştir.(Ebüssuûd-Keşşâf)

“Şahitlerden bir erkek iki kadın” konusu çoğu zaman yanlış yorumlanmıştır. Oysa ki tek kadının şahitliği yeterli olmayacak olsaydı Hz. Ayşe’den gelen bu kadar hadis olmazdı, peygamberimizin ev hayatını bilemezdik. 3000-5000 tl lik bir senet bir kontrat mı daha kıymetlidir yoksa peygamberimizin bir hadisi mi? Bir hadis raviliği için tek başına Hz. Ayşe kabul edilmiştir. Neden bundan daha değersiz bir kontrat bir borç senedi için tek başına bir kadın kabul edilmesin. Ayetteki ibare iki kadını bir erkeğe denk saymak değil haksızlığı önleyip adaleti sağlama konusundaki titizlikle alakalıdır. Kadının ticaret ve ticari anlaşmalar konusundaki bilgisizliğinden kaynaklanabilecek muhtemel hataları önleyici bir tedbirdir.

Sözgelimi iki kadından biri unutmuşsa doğal olarak şahit ikiden teke düşecek sonuçta şahitlik yapan iki kadın değil tek kadın olacaktır. Zira Nisa 15. ve Nur 4 ve 8. ayetlerde zina davasında cinsiyete bakılmaksızın dört şahit istenir. Talak ikinci ayette boşanma için iki şahit istenir. Burada da maksat şahitlik yapacak kimsenin cinsiyeti değil hatta şahitlik bile değil, vadeli borçlanmalarda mağduriyeti önlemektir. Borç vermeyi bu kadar teşvik eden vahyin verilen borçların tahsili konusunu ihmal etmesi düşünülemezdi.


وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَٓاءُ اِذَا مَا دُعُواۜ

Atıfla gelen cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fasılla gelen ...اِذَا مَا cümlesi ise şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı zamanda muzafun ileyh olan şart cümlesi  دُعُواۜ ’ya dahil olan مَا , zaiddir. Cevap cümlesinin önceki ifadenin delaletiyle hazfedilmiş olması îcâz-ı hazif sanatıdır. اِذَا ’nın şarttan mücerret zaman zarfı olduğu da söylenmiştir.

[Şahitler de] şehadet görevini ifa etmek üzere [çağrıldıklarında], bir görüşe göre bu ifade, “şahit gösterildiklerinde” anlamındadır. Böylece, henüz şahitlik yapmamış kimselerin şahit olarak isimlendirilmesi, yakında ‘gerçekleşecek olan’ şeyi gerçekleşmiş gibi değerlendirme yoluyla kullanılmış bir ifadedir. (Keşşâf)

Henüz şahitlikleri gerçekleşmemiş kişilerin şahit olarak isimlendirilmesi kevniyyet alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatıdır.

[Çağrıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin!] Bunun iki veçhi vardır: Çağrılanlar şehadeti taşımaktan ve onun getirdiği yüklere tahammül etmekten kaçınmamalıdırlar. Yahut, çağrıldıklarında onu yerine getirip şahitliği eda etmeliler. Birincisi teşvik etmek, ikincisi ise farziyet ifade etmek içindir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 


وَلَا تَسْـَٔمُٓوا اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يراً اَوْ كَب۪يراً اِلٰٓى اَجَلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ 

Cümle önceki cümleye hükümde ortaklık ve inşâî olmadaki ittifak nedeniyle atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Müsbet muzari fiil sıygasındaki masdar-ı müevvel faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وَلَا تَسْـَٔمُٓو  (usanmayın) ifadesinde  سَاَّمَ  kelimesi tembellikten kinaye olarak kullanılmıştır, çünkü tembellik münafığın sıfatıdır. Hadiste; “Mü’min tembelleştim demez” buyrulmuştur. Burada çok sık borç alışverişi yapan, bu sebeple de küçük büyük her borç alışverişinde ayrı bir sözleşme yazmak durumunda kalan, belki de bu yüzden çok yazmaktan usanmış olan kimse kastedilmiş olabilir.(Keşşâf)

Yazılacak olanların büyük ve küçük olarak açıklanması taksim sanatıdır.

Hal  olan صَغ۪يرًا - كَب۪يرًا kelimeleri arasında muvazene ve tıbâk-ı îcâb sanatları vardır. 

İstînâfiye olarak fasılla gelen ... ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ cümlesi subut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ayetteki  ذَ ٰ⁠لِكَ  kelimesi ref mahallindedir ve hükme işaret etmektedir.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsûs şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tazim ifade eder. ذَ ٰ⁠لِكَ ile müşarun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, S. 190)

عِنْدَ اللّٰهِ izafetinde  عِنْدَ  lafza-i celâle muzaf olması sebebiyle şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrit sanatıdır. Ayrıca bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlin zikri teşvik kastına matuftur. 

اَقْوَمُ , haber olan اَقْسَطُ ’ya atfedilmiştir. İsm-i tafdil kalıbında olup, mübalağalı bir anlama sahip bu iki kelime arasında, muvazene ve murâât-ı nazîr sanatları vardır.

لشَّهَادَةِ - الشُّهَدَٓاءُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لَا تَسْـَٔمُٓوا - لَا يَأْبَ kelime arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu hitab müminler içindir. Yani borcun, borçlunun ikrarıyla yazılması, Allah'ın hükmünde daha adaletli, şahadetin sabit olması için daha etkili, şahadetin ikame edilmesine daha yardımcı ve borcun cinsinde, miktarında, süresinde ve benzeri, hususlarda şüpheye düşmemeniz için daha uygundur.(Ebüssuûd)

“Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin.” Yani küçük olsun büyük olsun, az olsun çok olsun bunları yazmaktan çekinmeyin. Bu konularda üşenmek günahtır. Bundan sakınmak lazımdır.  صَغ۪يرًا  kelimesi hal olarak mansubdur. Hazfedilmiş bir  كَانَ  ile mansub olduğu da söylenebilir. [Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletlidir.] Yani adalete daha uygundur  قسط  adalet, مُٓقْسطُ  adaletli,  قاَسط  ise zalim demektir. [Şehâdet için daha sağlamdır.] Yani şahitliği daha sağlam hale getirir. Şahit eğer sadece ezberine dayanırsa belki unutur. Ancak yazılı bir belgeye dayanırsa bu belge olduğu gibi kalır. [Şüpheye düşmemeniz için daha uygundur.] Yani şüpheye düşmemenizi sağlar. Miktar ve özellikler konusunda insan şüphe edebilir. Yazılı belgeye baktıklarında şüphe ortadan kalkar. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 

وَاَدْنٰٓى اَلَّا تَرْتَابُٓوا اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ 

Mâkabline matuf cümlede masdarı müevvel cümlesi mahzuf  إلى  harf-i ceriyle  اَدْنٰٓى ’ya muteallıktır. Masdar tevilindeki cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelen, ikinci masdar-ı müevvel müstesnadır. 

تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ  cümlesi nasb mahallinde  تِجَارَةً  için  ikinci sıfattır. Sıfat cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

...اَنْ تَكُونَ cümlesine  فَ  ile atfedilen  لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ  cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَيْسَ , عَلَيْكُمْ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Menfi muzari fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelam olan masdar tevilindeki  اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ  cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

تَكْتُبُو - لَّا تَكْتُبُو  kelimeleri arasında tıbak-ı selb تَكُونَ - يَكُونَا - كَانَ kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayetteki اِلَّٓا yazma emrinden munkatı' (ayrı) bir istisnadır.(Ebüssuûd)

Ticaret ile kastedilen, kendisi ile ticaret yapılan, karşılıklı alınıp verilen bedellerdir. Ticaretin aralarında devretmesi ise alışverişte birinin diğerine elden ele bir şey vermesidir. Anlam; “ancak elden ele doğrudan alıp verdiğiniz bir alış veriş olursa onu yazmamanızda bir sakınca yoktur” şeklindedir. Çünkü borç alışverişinde olması muhtemel şeyler, bu tür bir alışverişte muhtemel değildir. (Keşşâf)


وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ

وَ istînâfiye veya atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Fasılla gelen  اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ  cümlesi ise şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi تَبَايَعْتُمْۖ , müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Takdiri إذا تبايعتم فأشهدوا [eğer alışveriş yaparsanız, şahit tutun] şeklinde olan cevap cümlesi öncesinin delaleti sebebiyle hazfedilmiştir.

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ  cümlesi وَ ’la öncesine atfedilmiştir.  كَاتِبٌ , لَا شَه۪يدٌۜ ‘a matuftur. Nefiy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid etmek içindir.

 وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ  ayeti  anılan alim-satımlarda, yahut mutlak olarak bütün alım-satimlarda şahit bulundurun demektir.Zikredilen bu emirler, âlimlerin cumhûruna göre mecburiyet veya dinî zorunluluk değil mendûbiyet (dinî güzellik) ifâde eder.(Ebüssuûd)

تَبَايَعْتُمْ - تِجَارَةً kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ  ayetnin anlamı, kâtibin ve şahidin, kendilerinden talep edilen bu görevlerden kaçınmalarının ve [görevi üstlendiklerinde] tahrif, ilave ya da eksiltme yapmalarının yasaklanmış olmasıdır(.Keşşâf)

Alış-veriş yaptığınızda da şahit tutun. Ve ne katibe ne de şahide zarar verilsin (Keşşâf)

 وَاِنْ تَفْعَلُوا فَاِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ


وَ  atıf,  اِنْ  şart harfidir. Cümle şart uslubunda müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi ise  اِنَّ  ile tekid edilmiş subut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş faide-i haber talebî kelamdır.

وَ ‘la mâkabline atfedilen وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşa üslubunda olmak bakımından ittifak vardır.

وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ cümlesinde  وَ  istînâfiyedir. Müsbet muzari fiil sıygasıyla gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedün ileyh, telezzüz, teberrük ve teşvik için, lafza-i celâlle marife olmuştur.

Allahü teâlânın:" يُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ "(Allah size öğretiyor) buyurması, yani, "Allah size, dinî hususlarda güzel ve hoş olan şeyleri öğrettiği gibi, dünyevî hususlarda güzel ve ihtiyatlı olan şeyleri de öğretiyor" demektir.(Fahreddin er-Razi,Tefsir-i Kebir)

Mütekellim  Allah Teâlâ olduğu halde, arka arkaya gelen cümlelerde, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlin zikri tekrarı kalplerde haşyet uyandırma amacına matuftur. 

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Cümledeki  فُسُوقٌ  kelimesi, meyvenin görünen kısmından bozulması anlamına gelir.  فُسُوقٌكُمْۜ  değil  فُسُوقٌ بِكُمْۜ  şeklinde kullanılmıştır. Yani ”Böyle yaparsanız,  (Katip ve şahidi zarara sokarsanız) artık sizinle/sizin yapmanız sebebi ile başlayan bir ahlaki bozulma vardır. Siz böyle yaptığınız için gelecek nesillerden böyle yapanların günahından size de pay düşecektir.

 وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ


وَ istînâfiyedir. Cümle subut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber, talebî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemal sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması tazim ve haşyet uyandırmak içindir.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Durumun ciddiyetini ve olayın önem derecesini göstermek için lafzâ-i celâl tekrar edilmiştir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah'ın her şeyi bilen olduğunu vurgulamak üzere zamir yerine zahir isimle, izmardan izhara iltifat edilmiştir.

بِكُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu takdim mamulün amile kasrını, başka bir deyişle olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. بِكُلِّ شَيْءٍ ifadesi maksûrun aleyh, عَل۪يمٌ ise maksûrdur. O, herşeyi bilendir. Bilmediği  hiçbir şey yoktur. 

شَيْءٍ deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.

عَل۪يمٌ mübalağalı ismi fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

يُعَلِّمُكُمُ - عَل۪يمٌ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Son cümle mesel tarikinde tezyildir. Tezyil cümleleri ıtnâb babındandır.

Şayet bunu yapacak (zarar verecek) olursanız, bu, yoldan çıktığınız anlamına gelir. Allah’tan sakının; size Allah öğretiyor. Allah her şeyi bilir. (Keşşâf)

Ayette itnaba neden olan tekrir sanatını Beyzâvî şöyle izah eder: “Lafza-i celalin üç cümlede de tekriri, ayrı ayrı olmalarındandır. Çünkü birincisi takvaya teşvik, ikincisi nimet vereceğine vaat, üçüncüsü de şanının büyüklüğüne dikkat çekmek içindir. Ayrıca ismin açıktan gelmesi, tazim ifade eder ve zamir kullanmaktan daha etkilidir. (Süleyman Gür, Kadı Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı- Ebüssuûd)

Kurtubi ayetin içinde 52 farklı konu olduğunu söyler. Adının ‘’Elayn veddeyn’’ ayetleri oldugunu söyler. Eğer parayı ödediniz ve ürünü bir ay sonra alacaksanız ödediğiniz para ayn, gelecek olan ürün deyn’dir. Eğer ürünü aldınız bir ay sonra parayı ödeyecekseniz aldığınız ürün ayn, para’deyn dir. Peşin satışlar “yedün bi yed” olarak adlandırılır. İbn Abbas’tan rivayetle İbn Kesir de yer alan kayda göre Bu ayet faiz yasağından sonra henüz olmamış hurmaları daha dalında iken satın alma yoluyla gerçekleşen ticari akde izin veren ayettir. Ve ayetin sonunda göreceğiniz üzere peşin satışların şahit tutularak yazılması gerekmez. O durumda şahit fiş veya faturanızdır zaten.

Bu ayet o günün çölünden bugünün milenyumuna ekonomi ve ticari anlamda tuttuğu ışıktır. Sanki bunda, gelecek çağların en büyük probleminin ekonomik alanda olacağına işaret vardır.