قَالَ ادْخُلُوا ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ فِي النَّارِۜ كُلَّمَا دَخَلَتْ اُمَّةٌ لَعَنَتْ اُخْتَهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا ادَّارَكُوا ف۪يهَا جَم۪يعاًۙ قَالَتْ اُخْرٰيهُمْ لِاُو۫لٰيهُمْ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَضَلُّونَا فَاٰتِهِمْ عَذَاباً ضِعْفاً مِنَ النَّارِۜ قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلٰكِنْ لَا تَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | (Allah) dedi |
|
2 | ادْخُلُوا | girin |
|
3 | فِي | arasında |
|
4 | أُمَمٍ | toplulukları |
|
5 | قَدْ |
|
|
6 | خَلَتْ | geçen |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | قَبْلِكُمْ | sizden önce |
|
9 | مِنَ |
|
|
10 | الْجِنِّ | cin |
|
11 | وَالْإِنْسِ | ve insan |
|
12 | فِي | içine |
|
13 | النَّارِ | ateşin |
|
14 | كُلَّمَا | her |
|
15 | دَخَلَتْ | girdiğinde |
|
16 | أُمَّةٌ | ümmet |
|
17 | لَعَنَتْ | la’net eder |
|
18 | أُخْتَهَا | yoldaşına |
|
19 | حَتَّىٰ | nihayet |
|
20 | إِذَا | zaman |
|
21 | ادَّارَكُوا | birbiri ardından |
|
22 | فِيهَا | orada |
|
23 | جَمِيعًا | hepsi toplandığı |
|
24 | قَالَتْ | dediler ki |
|
25 | أُخْرَاهُمْ | sonrakiler |
|
26 | لِأُولَاهُمْ | öncekiler için |
|
27 | رَبَّنَا | Rabbimiz |
|
28 | هَٰؤُلَاءِ | bunlar |
|
29 | أَضَلُّونَا | bizi saptırdılar |
|
30 | فَاتِهِمْ | bunlara ver |
|
31 | عَذَابًا | azab |
|
32 | ضِعْفًا | bir kat daha |
|
33 | مِنَ | -ten |
|
34 | النَّارِ | ateş- |
|
35 | قَالَ | (Allah) dedi |
|
36 | لِكُلٍّ | hepsi için vardır |
|
37 | ضِعْفٌ | bir kat fazla |
|
38 | وَلَٰكِنْ | ancak |
|
39 | لَا |
|
|
40 | تَعْلَمُونَ | siz bilmezsiniz |
|
İnsanlar ve cinler (yükümlülük altındaki gözle görülmeyen varlıklar; bk. En‘âm 6/100) âhiret hayatına adım attıklarında, ilâhî ferman uyarınca, her “ümmet”, benzer inanç ve değerleri paylaşmış; benzer hayat felsefesini benimseyip yaşamış ve yaşatmış olan eski topluluklara katılır. Böylece, insanlık tarihi boyunca Allah’ın âyetlerini ve peygamberlerini yalanlayıp sapık inançlar ve ideolojiler türetenlerle bunları benimseyip yaşatanlar âhirette bir araya gelince, artık inkârcıların kendi kendilerinin aleyhlerinde şahitlik edecekleri ölçüde hak ve bâtıl, iyi ve kötü apaçık ortaya çıktığı için sonrakiler öncekilere veya inkârları ve kötülükleri yaşatanlar bunları türetenlere, kendilerini ayartıp saptırdıkları gerekçesiyle lânet okuyup suçlarının iki katıyla cezalandırılmalarını isterler; diğerleri de onların kendilerinden farklı yanlarının bulunmadığını yani onların da kendileri kadar suçlu olduklarını belirtirler. Mutlak hâkim olan Allah da buyurur ki: “Zaten hepiniz için bir kat daha azap vardır.” Çünkü iki kat suç işlemişlerdir; yani öncekiler ve önderler hem kötü oldukları hem de kötülük yollarını açtıkları için, diğerleri ise onlara uymaları yanında, fikirleri, malları, güçleri, mevkileri, tutum ve davranışlarıyla onları destekleyip yüreklendirdikleri, güçlerine güç kattıkları, bâtıl ideolojilerini yaşatıp yaydıkları ve sonrakilere kötü örnek oldukları için iki kat suçludurlar ve iki kat ceza göreceklerdir.
Bu âyetler, aldatıcı dünya zevk ve menfaatleri akıl ve basîretlerini bağladığı için nefislerinin isteklerini akıllarının hükmü zannedenler, bu suretle ilâhî ve fıtrî gerçeklerle bağdaşmayan inanç ve fikirleri hakikat diye kabul edip savunanlarla aynı sebepler yüzünden onların bâtıl fikirlerini yaşatıp yaygınlaştırma yönündeki emellerine alet olan kitleleri uyarma amacı taşıması bakımından önemlidir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 523-524
قَالَ ادْخُلُوا ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ فِي النَّارِۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli, ادْخُلُوا ف۪ٓي اُمَمٍ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
ادْخُلُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪ٓي اُمَمٍ car mecruru ادْخُلُوا fiiline müteallıktır. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, في بعض أمم (Bazı milletler içinde) şeklindedir.
قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ cümlesi, اُمَمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. خَلَتْ fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş bir elif üzerine mukadder fetha üzerine mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir.
مِنْ قَبْلِكُمْ car mecruru خَلَتْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنَ الْجِنِّ car mecruru اُمَمٍ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. الْاِنْسِ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْجِنِّ’ye matuftur.
فِي النَّار car mecruru ادْخُلُوا fiiline müteallıktır.
كُلَّمَا دَخَلَتْ اُمَّةٌ لَعَنَتْ اُخْتَهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا ادَّارَكُوا ف۪يهَا جَم۪يعاًۙ
كُلَّمَا şart manası taşıyan zaman zarfıdır. دَخَلَتْ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
كُلَّمَا kelimesindeki ما masdariyyedir. Bir toplumun oraya girdiği her vakitte diğerlerine lanet ettiği ifade edilmiştir. (Âşûr)
اُمَّةٌ fail olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı لَعَنَتْ اُخْتَهَا cümlesidir. لَعَنَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
اُخْتَهَا mef ‘ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَتّٰٓى ibtida harfidir. حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir:
Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
ادَّارَكُوا şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ادَّارَكُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪يهَا car mecruru ادَّارَكُوا fiiline müteallıktır. جَم۪يعاً kelimesi ادَّارَكُوا ‘deki failin hali olup fetha ile mansubtur.
ادَّارَكُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ babındadır. Sülâsîsi درك ’dir. Bu fiilin aslı تَدارَكُوا şeklindedir. تَ harfi hafiflik sağlamak için د harfine dönüşmüş, iki harekenin verdiği ağırlık dolayısıyla sukun olmuş bu nedenle de başına bir vasıl hemzesi gelmiştir. (Âşûr)
Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı manada kullanılması) anlamları katar.
قَالَتْ اُخْرٰيهُمْ لِاُو۫لٰيهُمْ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَضَلُّونَا فَاٰتِهِمْ عَذَاباً ضِعْفاً مِنَ النَّارِۜ
قَالَتْ اُخْرٰيهُمْ cümlesi şartın cevabıdır. Fiil cümlesidir. قَالَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. اُخْرٰيهُمْ fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اُو۫لٰيهُمْ car mecruru قَالَتْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l-kavli, nida ve cevabıdır. Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ, muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Nidanın cevabı هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَضَلُّونَا’dır.
İşaret ismi هٰٓؤُ۬لَٓاءِ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَضَلُّونَا fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. اَضَلُّونَا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فَ, sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. اٰتِهِمْ illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir.
Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
عَذَاباً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. ضِعْفاً kelimesi عَذَاباً’in sıfatıdır. مِنَ النَّارِ car mecruru عَذَاباً ‘in mahzuf ikinci sıfatına müteallıktır.
قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلٰكِنْ لَا تَعْلَمُونَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli, لِكُلٍّ ضِعْفٌ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
لِكُلٍّ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ضِعْفٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir.
لٰكِنْ istidrak harfidir, لكنّ ’den muhaffefedir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعْلَمُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.قَالَ ادْخُلُوا ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ فِي النَّارِۜ
Müstenefe olan ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l kavli ادْخُلُوا ف۪ٓي اُمَمٍ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فِي النَّارِ ve ف۪ٓي اُمَمٍ ifadelerindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla ateş ve milletler, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü ateş ve milletler hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir.
Tahkik harfiyle tekid edilen, faide-i haber talebî kelam olan mazi fiil sıygasındaki… قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ cümlesi, اُمَمٍ için sıfattır. Sıfat cümleleri ıtnâb sanatıdır.
اُمَمٍ’daki tenvin tahkir ifade eder.
الْجِنِّ ve الْاِنْسِ görünmeyen ve görünen diye de çevrilebilir. Bu kelimeler arasında tıbâk-ı îcab vardır.
قَالَ ادْخُلُوا [Girin! buyurur] yani kıyamet günü Allah Teâlâ haklarında “uydurduğu yalanı Allah’a isnat eden veya O’nun ayetlerini yalanlayan birinden daha zalimi olabilir mi?” [Araf Suresi, 37] dediği kimselere böyle buyurur. Bunlar kâfir Araplardır. قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ [Sizden önce gelip geçmiş] yani zamanları sizin zamanınızdan önce olan “topluluklar” içerisinde… ف۪ٓي اُمَمٍ ifadesi hal konumundadır, yani topluluklar içinde yer alarak, onlarla “birlikte” onlara eşlik ederek birlikte ateşe girin. (Keşşâf)
قَالَ ادْخُلُوا ifadesi ile ilgili iki görüş vardır:
a. Bu söz Allah’a aittir.
b. Mukâtil, bunun cehennemin bekçisi olan meleklere (zebanilere) ait olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
اُدْخُلُوا فٖى اُمَمٍ kelamın takdiri; ادْخُلُوا فٖى النَّارِ مَعَ اُمَمٍ “Ümmetlerle birlikte cehenneme giriniz.” şeklindedir. Buna göre ayette hem bir takdir hem de mecazî bir mana vardır. Takdire gelince biz burada فٖى النَّارِ sözünü takdir ediyoruz. Mecaz da, ayetteki فٖى النَّارِ cerrini, مَعَ (beraber) manasına hamletmemizdir. Çünkü فٖى اُمَمٍ “Ümmetler arasına” ifadesinin, مَعَ اُمَمٍ “ümmetlerle beraber” manasında olduğunu söylüyoruz. (Fahreddin er-Râzî)
قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ فِي النَّارِ ifadesi, Hakk Teâlâ’nın kâfirlerin hepsini bir defada toptan cehenneme sokmadığını, aksine kısım kısım soktuğunu göstermektedir. (Fahreddin er-Râzî)
كُلَّمَا دَخَلَتْ اُمَّةٌ لَعَنَتْ اُخْتَهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا ادَّارَكُوا ف۪يهَا جَم۪يعاًۙ قَالَتْ اُخْرٰيهُمْ لِاُو۫لٰيهُمْ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَضَلُّونَا فَاٰتِهِمْ عَذَاباً ضِعْفاً مِنَ النَّارِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzâfun ileyh olan şart cümlesi دَخَلَتْ اُمَّةٌ de cevap cümlesi لَعَنَتْ اُخْتَهَاۜ gibi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi, aynı zamanda كُلَّمَا ’nın müteallakıdır.
أُمَّةٌ kelimesi nekre bütün zamanalrı ifade eden umumi bir siyakta nekre gelerek umum ifade etmiştir. ‘Giren her ümmet’ demektir. أُخْتَها kelimesi de böyle nekredir. Çünkü nekre zamire muzâf olmuştur. Bu yüzden tam olarak marife değildir, umum ifade eder. (Âşûr)
حَتّٰٓى ibtidaiyye, اِذَا şart harfidir. حَتّٰٓى’nın, gaye ve cer harfi olduğu da söylenmiştir.
Akabindeki… اِذَا ادَّارَكُوا ف۪يهَا جَم۪يعاًۙ قَالَتْ cümlesi, şart üslûbunda haberî isnaddır. Şart fiili olan ادَّارَكُوا, müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı …قَالَتْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَضَلُّونَا فَاٰتِهِمْ عَذَاباً ضِعْفاً مِنَ النَّارِ, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir. Nidanın cevabı mübteda ve haberden müteşekkil sübut ifade eden isim cümlesidir. Cümle lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır. Cümle haberî isnad formunda geldiği halde dua manasındadır. Muktezâ-i zâhirin hilafına kelam olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Müsnedin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenleri tahkir içindir.
İşaret ismi arkasından gelen şeylerin, kendisinden öncekiler sebebiyle gerçekleştiğini işaret eder. (Halidi, Vakafat, s. 119)
Nidanın cevabına matuf olan فَاٰتِهِمْ عَذَاباً ضِعْفاً مِنَ النَّارِ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Emir üslubunda olmasına rağmen dua anlamına geldiği için cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Bu iki cümlenin manen inşâî olmaları, birbirlerine atfını mümkün kılmıştır.
اُخْرٰيهُمْ - اُو۫لٰيهُمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
عَذَاباً kelimesi nekre gelerek, teksire ve tanımlanamayacak kadar korkunç olduğuna delalet etmiştir.
Ayetteki, اُخْتَهَا tabiri, “din kardeşine, dindaşına” manasındadır. Buna göre ayetin manası şöyle olur: Müşrikler müşriklere lanet eder. Yahudiler de böyledir. Yani Yahudi Yahudiye, Hristiyan Hristiyana lanet eder. Mecusî, Sabiî, (yıldızperest) ve diğer sapık dinler hakkındaki durum da böyledir. (Fahreddin er-Râzî)
قَالَتْ اُخْرٰيهُمْ لِاُولٰيهُمْ şeklinde bahsedilen, “sonrakiler ve evvelkiler”in ne demek olduğu hususunda iki görüş vardır:
1.Mukâtil, “sonrakiler”, cehenneme o ümmetten son olarak girenleri, “evvelkiler” de onlardan cehenneme ilk girenlerdir” der.
2. “Sonrakiler” derece bakımından, onların sonrakileridir. Bunlar da bir ümmetin içindeki halk yani idare edilenlerdir. Bunlar evvelkilere yani derece bakımından önce olanlara, ki bunlar da o ümmetin komutanları ve önderleri (yani idare edenleredir,
Diğer görüşe göre ise ayetteki لِاُولٰيهُمْ ifadesinin başındaki lâm, lâm-ı ecl (sebep bildiren lâm)dır. Buna göre mana, “Onlar için ve onların kendilerini saptırmış olmalarından ötürü, ‘Ey Rabbimiz bizi bunlar saptırdılar.’ diyecekler.” şeklinde olur. Yoksa bundan “Onlar bu sözü evvelkilere söylediler.” manası murad edilmemektedir. (Fahreddin er-Râzî)
ضِعْفًا kelimesinin manası hakkında Ezherî şöyle demiştir: Arapçada ضِعْفً, birden fazla olan katlardır. Bu sadece, “bir şeyin iki katı” manasına hasredilemez. Çünkü bu kelime aslında bir miktara münhasır olmayan bir fazlalıktır. (Fahreddin er-Râzî)
قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلٰكِنْ لَا تَعْلَمُونَ
Beyanî istînâf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Komutanlarının niçin iki kat azap göreceği sorusuna Allah’ın verdiği cevaptır. Bunun için fasılla gelmiş, Diyalogdaki sözlere atfedilmemiştir. (Âşûr)
Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli لِكُلٍّ ضِعْفٌ cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. لِكُلٍّ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ضِعْفٌ , muahhar mübtedadır. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِكُلٍّ kelimesindeki tenvin, mahzuf olan muzâfun ileyhten ivazdır.
وَلٰكِنْ لَا تَعْلَمُونَ cümlesine dahil olan لٰكِنْ , istidrak harfidir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle makabline matuftur.
İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Meselâ, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
اُمَمٍ - اُمَّةٌ ve قَالَ - قَالَتْ ve ادْخُلُوا - دَخَلَتْ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ضِعْفٌ ve النَّارِۜ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
النَّارِۜ - عَذَاباً - لَعَنَتْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.