بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَمْ تَأْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَٓا اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَۚ
اَمْ تَأْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَٓا اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَۚ
Fiil cümlesidir. اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. اَمْ atıf harfi hemzenin muadilidir. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَأْمُرُهُمْ damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَحْلَامُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
هٰذَٓا ism-i işaret بِ harf-i ceriyle birlikte تَأْمُرُ fiiline mütealliktir.
اَمْ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. قَوْمٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. طَاغُونَ kelimesi قَوْمٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat.
Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; a. Müfred olan sıfatlar b. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
طَاغُونَ kelimesi, sülasi mücerredi طغي olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْ تَأْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَٓا
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ ; munkatı’ istifham harfidir. Burada hemze ve intikal ifade eden بَلْ manasındadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Müspet muzari fiil sıygasındaki cümlede, mütekellim Allah Teâlâdır. Dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Fiilin muzari sıygada gelmesi, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayet, onların akıllarıyla alay etme üslubuyla söylenmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
اَحْلَامُهُمْ kelimesi تَأْمُرُهُمْ fiilinin failidir. بِهٰذَٓا car mecruru تَأْمُرُ ‘e mütealliktir.
تَأْمُرُهُمْ fiilinin, اَحْلَامُهُمْ ‘a isnad edilmesinde istiâre vardır. Canlılara mahsus olan emretme fiili akla nispet edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Aynı zamanda cümlede tecessüm sanatı vardır.
Müşriklerin inançlarına işaret eden هٰذَٓا ‘da istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi, aklî şeyler için kullanıldığında istiâre olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
بِهٰذَٓا , sözlerindeki bu çelişki demektir. Çünkü kâhin, keskin akıllı ve zeki olur. Mecnunun ise aklı, fikri karışıktır. O halde nasıl olur da onlar, kahin dediklerine mecnun, mecnun dediklerine kâhin diyebilirler; demek ki akıllı olduklarını iddia eden o kimseler, bu davranışlarıyla ne dediklerini bilmeyecek ve nasıl çelişkiye düştüklerini farketmeyecek derecede akılsız olduklarını ortaya koymuşlardır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Ebüssuûd)
اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَۚ
اَمْ ; munkatı’ istifham harfidir. Burada, hemze ve intikal ifade eden بَلْ manasındadır.
Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. هُمْ müsnedün ileyh, قَوْمٌ طَاغُونَۚ müsneddir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
طَاغُونَ kelimesi قَوْمٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
طَاغُونَ ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
Bu kalıp, insanların bilinçli, bile isteye sahip oldukları, genellikle sürekli olmayan özellikleri belirten kalıptır. İsm-i fail, yapılıp yapılmaması kişinin elinde olan fiillerden yapılır, yazan, okuyan gibi ism-i failler, insanın elindedir. İnsanın elinde olmayan, insan iradesinin dışında oluşan fiillerden ism-i fâil olmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan , Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri )
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, s. 80)
طُغْياَن , günah işleyip, sınırı aşmak demektir. Zahiren kötü olan her şey طُغْياَن 'dır. Nitekim Hak Teâlâ, [“Su tuğyan edince (yükselince), biz onları gemiye yükledik”] (Hakka/11) buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَۚ
اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَۚ
Fiil cümlesidir. اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. يَقُولُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli تَقَوَّلَهُ ‘dur. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olup mahallen merfûdur.
تَقَوَّلَهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بَلْ idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
تَقَوَّلَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi قول ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ ; munkatı’ istifham harfidir. Burada hemze ve intikal ifade eden بَلْ manasındadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir yani kesinlik amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet muzari fiil sıygasındaki يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli olan تَقَوَّلَهُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
يَقُولُونَ - تَقَوَّلَهُ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
تَقَوَّلَ ; Kendisinde olmayanı söylemeye çalışmak, bir manada yalan söylemektir. Çünkü yalan, onun ayrılmaz bir parçasıdır. (Elmalılı Hamdi Yazır)
تَقَوَّلَ kelimesiyle yalan murad edilmiş olup, burada şöyle ince bir manaya işaret vardır: Tefâ’ul babı, tekellüf ve bir şeyi aslında öyle olmadığı halde öyle göstermek için kullanılır. (Fahreddin er-Râzî)
بَلْ لَا يُؤْمِنُونَۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. بَلْ idrâb harfidir. İntikal ifade eder.
Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
بَلْ idrâb harfidir. Atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat sadece matufu îrab, yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
فَلْيَأْتُوا بِحَد۪يثٍ مِثْلِه۪ٓ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَۜ
فَلْيَأْتُوا بِحَد۪يثٍ مِثْلِه۪ٓ
Fiil cümlesidir. فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن صدقوا بقولهم اختلقه (Onu uydurdu şeklindeki sözleri doğruysa…) şeklindedir.
ل emir lamıdır. يَأْتُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِحَد۪يثٍ car mecruru يَأْتُوا fiiline mütealliktir. مِثْلِه۪ٓ kelimesi حَد۪يثٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَۜ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
كَانُوا nakıs damme ile mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
Zamir olan çoğul و ’ı كَانَ ’nin ismi olup mahallen merfûdur.
صَادِق۪ينَ kelimesi كان ’nin haberi olup nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
صَادِق۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi صدق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلْيَأْتُوا بِحَد۪يثٍ مِثْلِه۪ٓ
İstînafiyye olarak fasılla gelen ayette فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. Takdiri, إن صدقوا بقولهم اختلقه ... (Onu uydurdu şeklindeki sözleri doğruysa …. getirsinler) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan فَلْيَأْتُوا بِحَد۪يثٍ مِثْلِه۪ٓ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayetteki emir fiil, asli manasının dışına çıkarak onların çaresizliklerini ortaya koymak üzere “aciz bırakma” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla cümle, mecâz-ı mürsel mürekkebtir.
Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
مِثْلِه۪ٓ kelimesi حَد۪يثٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
بِحَد۪يثٍ ‘in nekre gelişi herhangi bir manasında kıllet ve tazim ifade eder.
اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَۜ
Ayetin, şart üslubundaki fasılası, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.
كان ’nin dahil olduğu şart cümlesi كَانُوا صَادِق۪ينَ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette îcâz-ı hazif vardır. Cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
كَان ’nin haberi olan صَادِق۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)
كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124)
Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa اِنْ kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2. Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.
3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَۜ
اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَۜ
Fiil cümlesidir. اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. خُلِقُوا damme ile merfû, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı naib-i faili olarak mahallen merfûdur.
مِنْ غَيْرِ car mecruru خُلِقُوا fiiline mütealliktir. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَمْ atıf harfidir. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْخَالِقُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الْخَالِقُونَ kelimesi, sülasi mücerredi خلق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ ; munkatı’ istifham harfidir. Burada inkarî istifham harfi hemze ve intikal ifade eden بَلْ manasındadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, istikrar ve temekkün ifade etmiştir.
خُلِقُوا fiili meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naibu failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
شَيْءٍ ‘in nekre gelişi, herhangi bir manasında cins ve tahkir ifade eder.
خُلِقُوا kelimesinde irsâd sanatı vardır.
اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede اَمْ munkatı’ istifham harfidir. Burada inkarî istifham harfi hemze ve intikal ifade eden بَلْ manasındadır.
Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen nefy, tevbih ve takrir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Takrir: Sözlükte ikrar ve itiraf ettirme, sabitleştirme, belirleme, karar verme gibi anlamlara gelen takrir, bir belâgat terimi olarak “muhatabı herhangi bir konuyla ilgili olarak bildiği bir şeyi ikrara sevk etmek demektir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْخَالِقُونَ mübtedanın haberidir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında kasr ifade eder. Haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin ال ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.
Cümlede iki tarafın da marife olması dolayısıyla Yaratıcının Allah değil, kendilerinin olduğunu iddia edenlerin konumuna koyararak kasredilmiştir. İzafî kasrdır. (Aşûr)
İnkârcıların sözlerini reddetmek için onlar, Allah değil de kendilerinin yaratıcı olduğunu zanneden kimseler yerine konmuştur. Çünkü onlar kudretlerinin dışında olan şeyi imkansız sayarlardı.
خُلِقُوا - الْخَالِقُونَۜ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَۜ
اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَۜ
Fiil cümlesidir. اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. خَلَقُوا damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
السَّمٰوَاتِ mef'ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.
الْاَرْضَ atıf harfi و ‘la makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلْ idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak ‘oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine’ manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُوقِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُوقِنُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi يقن ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ ; munkatı istifham harfidir. Burada inkârî istifham harfi hemze ve intikal için gelen بَلْ manasındadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen nefiy, tevbih ve takrir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, istikrar ve temekkün ifade etmiştir.
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
Semavat yeryüzünü, gökyüzünü kapsadığı halde semavattan sonra الْاَرْضَۚ ‘nın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikri babında ıtnâb sanatıdır.
بَلْ لَا يُوقِنُونَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بَلْ idrâb harfidir. Atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Muzari fiil hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَۜ
اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَۜ
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile ( اَ ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عِنْدَ zaman zarfı mahzuf mukaddem habere mütealliktir. خَزَٓائِنُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.
رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَمْ atıf harfidir. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile ( اَ ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْمُصَيْطِرُونَۜ mübtedanın haberi olup ref alameti و'dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar.
الْمُصَيْطِرُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ munkatıadır, yani inkârî istifham harfi hemze ve intikal için gelen بَلْ manasındadır.
Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak nefy, tevbih ve inkâr manası kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teala olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur عِنْدَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. خَزَٓائِنُ رَبِّكَ , muahhar mübtedadır.
Cümledeki takdim, tahsis ifade eder. (Âşûr)
Müsnedün ileyhin izafetle marife olması, az sözle çok anlam ifade etmek içindir.
Veciz ifade kastına matuf خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ izafetinde, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir. Ayrıca bu izafet, Rabb ismine muzâf olan خَزَٓائِنُ için, şan ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
خَزَٓائِنُ kelimesinde istiare vardır. المِلْكِ (kudret, hükümranlık) manasında müstear olmuştur.
اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ munkatıadır, yani inkârî istifham harfi hemze ve intikal için gelen بَلْ manasındadır. Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْمُصَيْطِرُونَ mübtedanın haberidir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.
الْمُصَيْطِرُونَۜ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, s. 80)
اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ ف۪يهِۚ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۜ
اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ ف۪يهِۚ
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır.
Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: 1. Muttasıl اَمْ Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. سُلَّمٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. يَسْتَمِعُونَ fiil cümlesi سُلَّمٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَسْتَمِعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ف۪يهِ car mecruru يَسْتَمِعُونَ fiiline mütealliktir.
يَسْتَمِعُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi سمع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۜ
Fiil cümlesidir. فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri إن ادّعى المستمع بذلك (İşitenler bunu iddia ediyorlarsa getirsinler) şeklindedir.
ل emir lam’ıdır. يَأْتِ fiili illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. مُسْتَمِعُهُمْ fail olarak lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِسُلْطَانٍ car mecruru يَأْتِ fiiline mütealliktir. مُب۪ينٍۜ sıfat olup kesra ile mecrurdur.
مُسْتَمِعُ kelimesi; sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan ifti’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُب۪ينٍ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ ف۪يهِۚ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ munkatıadır, yani intikal için gelen بل ve inkârî istifham harfi hemze manasındadır.
Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak nefiy, tahkir ve inkâr anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teala olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. سُلَّمٌ , muahhar mübtedadır.
Cümlede müsnedün ileyh olan سُلَّمٌ kelimesinin nekre gelmesi muayyen olmayan cins ifade etmiştir.
يَسْتَمِعُونَ cümlesi سُلَّمٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
ف۪يهِ car mecruru يَسْتَمِعُونَ fiiline mütealliktir. Fiilin mef’ûlu umum ifadesi için hazf edilmiştir.
Niçin يَسْتَمِعُونَ fiilinin mef’ûlü (yani dinlenilen şey) zikredilmemiştir ve bu mef’ûl nedir? Deriz ki: Bu hususta şu izahlar yapılmıştır:
a) Dinlenilmek istenen şey, vahiydir. Buna göre mana, “O kâfirlerin, üzerine tırmanıp, vahyi dinleyecekleri bir merdivenleri mi var?” şeklinde olur.
b) Bu, “Onlar, “O bir şairdir. Allah’ın ortakları var. Haşr olmayacak” gibi sözleri mi bu merdivene çıkıp dinlediler duydular” demektir.
c) Bu ifadede mef’ûl direkt olarak terkedilmiştir. Allah Teâlâ sanki, “Onların göğü dinleme güçleri mi var ki, O (Muhammed (sav)’in) peygamber olmadığını ve sözünün, Allah’tan olmadığını bilebiliyor” demek istemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. Takdiri, إن ادّعى المستمع بذلك (İşitenler bunu iddia ediyorlarsa …) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mukadder şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
لْيَأْتِ fiilinin faili olan مُسْتَمِعُهُمْ kelimesi, افتعال babının ism-i failidir.
بِسُلْطَانٍ için sıfat olan مُب۪ينٍ kelimesi افعال babının ism-i fail vezninde gelerek, mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
سُلْطَانٍ (Delil) , مُب۪يناًۙ olmakla vasıflanarak mecâzî isnad yapılmıştır. Kanıt, açıklayan, gerçeği ortaya koyan bir canlıya benzetilmiştir. Kanıtla, مُب۪يناًۙ (açıklayan, ortaya koyan) arasında sebebiyet alakasına dayalı mecaz-ı mürsel bulunmaktadır. Burada sebep zikredilmiş, sonuç kastedilmiştir. Çünkü delil, açıklama ve ortaya koymanın sebebidir. Bu üslup, konunun ne kadar önemli olduğuna delalet eden mecazî bir üsluptur.
بِسُلْطَانٍ ‘deki tenvin tazim ve nev ifade eder.
يَسْتَمِعُونَ - مُسْتَمِعُهُمْ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَـكُمُ الْبَنُونَۜ
اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَـكُمُ الْبَنُونَۜ
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ( اَ ) ile birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْبَنَاتُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَـكُمُ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْبَنُونَ muahhar mübteda olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için ref alameti و ‘dır, lafzen merfûdur.
اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَـكُمُ الْبَنُونَۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ munkatıadır, yani intikal için gelen بل ve inkârî istifham harfi hemze manasındadır.
Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir ve istihza anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teala olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لَهُ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْبَنَاتُ , muahhar mübtedadır.
لَـكُمُ الْبَنُونَ cümlesi وَ ’la istifham cümlesine atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi tezattır.
اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ cümlesiyle وَلَـكُمُ الْبَنُونَۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette muhatap zamirine dönülmesinde iltifat sanatı vardır.
الْبَنَاتُ - الْبَنُونَۜ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak, tıbâk-ı îcab ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْبَنَاتُ (kızlar) - الْبَنُونَۜ (oğlanlar) kelimeleri arasında tıbak-ı icâb sanatı vardır. اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَـكُمُ الْبَنُونَۜ [Yoksa kızlar onun oğullar sizin mi?] ayetinde, onları daha fazla kınayıp azarlamak için III. şahıs zamirinden II. şahıs zamirine iltifat vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۜ
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۜ
Fiil cümlesidir. اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. تَسْـَٔلُهُمْ damme ile merfû, muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ‘ dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَجْراً ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur. مِنْ مَغْرَمٍ car mecruru مُثْقَلُونَ ‘ye mütealliktir.
مُثْقَلُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
مُثْقَلُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ ; munkatı’ istifham harfidir. Burada hemze ve بَلْ manasındadır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin muzari sıygada gelmesi istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَجْراً ’deki nekrelik, herhangi bir manasında cins ve kesret ifade eder.
فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ cümlesi, istifhama dahildir. Sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur مِنْ مَغْرَمٍ , önemine binaen, amili olan olan مُثْقَلُونَۜ ‘ye takdim edilmiştir.
مَغْرَمٍ ‘deki nekrelik kesret ve nev ifade eder.
مُثْقَلُونَ ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafât, s. 80)
Bu kalıp, insanların bilinçli, bile isteye sahip oldukları, genellikle sürekli olmayan özellikleri belirten kalıptır. İsm-i fail, yapılıp yapılmaması kişinin elinde olan fiillerden yapılır, yazan, okuyan gibi ism-i fâiller, insanın elindedir. İnsanın elinde olmayan, insan iradesinin dışında oluşan fiillerden ism-i fail olmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, Arapçada İsm-i Fail Ve İşlevleri )
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَغْرَمٍ kelimesi غُرْمٌ ve غرامة (diyet ödeme) anlamını ifade etmekle birlikte mutlak borç manasına da gelmektedir. Râgıb el-İsfahânî’nin açıklamasına göre مَغْرَمٍ esasen suçsuz bir insanın malından vermesi gereken zarar karşılığı demektir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredat, 360.) Bu yüzden kefil olmak gibi açık yahut yardımlaşma gibi zımnen bir söz verme ya da cebri bir sorumluluk neticesi meydana gelen zarara da مَغْرَمٍ denir. Yani zorba hükümetlerin baskıları altında ağır vergilerle ezilmekte olan halk gibi midirler ki senin için felaketler bekliyorlar? (Elmalılı Hamdi Yazır)
اَمْ edatının, ancak ya hakiki olarak ya da takdiren ifadenin ortasında gelmesini açıklaman gerekir. O halde, buradaki hangi durumdur?” dese, biz deriz ki: Burada Cenab-ı Hak sanki, “Sen onlara, sırf Allah rızası için mi hidâyet gösteriyorsun, yoksa buna mukabil onlardan bir ücret mi talep ediyorsun?” buyurmuştur. Bu durumda, birinci kısmın terk olunması, yadırgama ve nefyin onun hakkında vâkî olmaması sebebiyledir. (Fahreddin er-Râzî)
Cenabı Hakk'ın hassaten اَجْراً buyurmuş olması, مَالًا ya da شَيْاً buyurmuş olmamasının faydası nedir?
”Sen onlardan bir mal mı istiyorsun?” vb. şeklinde demiş olsaydı, başkasında olmayacak olan bir fayda ve mana mı vardır? Biz deriz ki, evet. Daha önce benden, Kur’an’daki her lafzın, biz bilmesek bile bir mana ve hikmeti vardır, şeklinde bir söz sadır olmuştu. Burada da görünen odur ki, bu kelimenin getirilmiş olması, Hz. Peygamber (sav)’in yaptığı ve getirdiği şeyde onların maslahat ve menfaatleri olduğuna bir işarettir. Çünkü ücret ancak, kendisinden bir ücret talebini ifade eden bir şey yapıldığında istenilir. İşte bu sebeple Cenab-ı Hak, “Sen onlara öyle bir şey getirdin ki, şayet buna mukabil bir ücret talep etsen, onlar da, senin bu davetinde kendileri için ve onlara olan mükemmel fayda ve menfaatleri bilselerdi, şüphesiz sana, bütün varlıklarını sunarlar ve kendilerini sana feda ederlerdi. Bununla beraber sen, onlardan herhangi bir şey talep de etmiyorsun!” (Fahreddin er-Râzî)اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَۜ
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَۜ
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ( اَ ) ile birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عِنْدَهُمُ , zaman zarfı mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir هُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْغَيْبُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
فَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur. يَكْتُبُونَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَكْتُبُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ munkatıadır, yani intikal için gelen بل ve inkârî istifham harfi hemze ( اَ ) manasındadır.
Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir, inkâr ve istihza anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teala olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur عِنْدَهُمُ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْغَيْبُ , muahhar mübtedadır.
فَهُمْ يَكْتُبُونَۜ cümlesi, istifhama dahildir. Sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan يَكْتُبُونَۜ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْغَيْبُ kelimesindeki elif-lâm cins içindir ve bu elif-lâm, her tür gaybı içine almaktadır. (Fahreddin er-Râzî)
اَمْ يُر۪يدُونَ كَيْداًۜ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَك۪يدُونَۜ
اَمْ يُر۪يدُونَ كَيْداًۜ
Fiil cümlesidir. اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. يُر۪يدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
كَيْداً mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَك۪يدُونَۜ
فَ istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
هُمُ الْمَك۪يدُونَ cümlesi الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir هُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur.
الْمَك۪يدُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
يُر۪يدُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi رود ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اَمْ يُر۪يدُونَ كَيْداًۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ , munkatıadır, yani intikal için gelen بل ve inkârî istifham için hemze, manasındadır.
Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet muzari fiil sıygasındaki cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin muzari sıygada gelmesi istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mef’ûl olan كَيْداًۜ ’in nekre gelişi tahkir ve nev ifade eder. Kelimede irsâd sanatı vardır.
كَيْداًۜ kelimesiyle, tercih etme ve arzu duyma manaları kastedilmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)
فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَك۪يدُونَۜ
فَ , istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedin ileyh konumunda olan اَلَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَفَرُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında kafirleri tahkir ifade eder.
هُمُ , kasr ifade eden fasıl zamiri, الْمَك۪يدُونَ mübtedanın haberidir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu ifade eder.
Fasıl zamiriyle oluşan kasr, haberin mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Bu aynı zamanda kâfirler için bir tehdittir.
كَيْداًۜ - الْمَك۪يدُونَۜ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَيْداًۜ isminin onların yaptığı hilenin cezası olarak kullanılması müşâkele babındandır. Azap gelene kadar Allah’ın onları nimetlendirmesi, birine hile yapmaya benzetilmiştir. Bunda açık bir tehdit vardır. (Âşûr)
اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِۜ
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ( اَ ) ile birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: 1. Muttasıl اَمْ Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اِلٰهٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. غَيْرُ kelimesi اِلٰهٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اللّٰهِۜ lafza-i celâli muzâfun ileyh olarak lafzen mecrurdur.
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
سُبْحَان mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri, نسبّح (tesbih ederiz)’dur. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl عَنْ harf-i ceriyle birlikte سُبْحَانَ ’ye mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası يُشْرِكُونَ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
يُشْرِكُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُشْرِكُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi شرك ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِۜ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَمْ munkatıadır, yani intikal ifade eden بل ve inkârî istifham harfi olan hemze manasındadır.
Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir, inkâr ve istihza anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teala olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اِلٰهٌ , muahhar mübtedadır.
Gayrının tahkiri için gelen غَيْرُ اللّٰهِ izafeti اِلٰهٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. سُبْحَانَ اللّٰهِ ifadesi, takdiri نسبّح (tesbih ederiz) olan fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
مَا müşterek ism-i mevsûlu عَنْ harf-i ceriyle birlikte سُبْحَانَ ’ye mütealliktir. Sılası olan يُشْرِكُونَ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil sıygasında gelmesi hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
سُبْحَانَ اللّٰهِ izafeti kısa yoldan izah ve muzâfın tazimi içindir.
يُشْرِكُونَ - سُبْحَانَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.وَاِنْ يَرَوْا كِسْفاً مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطاً يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ
Rakeme ركم :
Üst üste yığılmış, birikmiş veya toplanmış bulutlar anlamında سَحابٌ مَرْكُومٌ denir. رُكامٌ ise birbiri üzerine atılan şey şeydir. Ayrıca رُكامٌ sözcüğü kumu ve orduyu nitelemek için de kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil ve iki farklı isim formunda olmak üzere 3 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli birikmek/yığılmak anlamındaki terâkümdür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاِنْ يَرَوْا كِسْفاً مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطاً يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ
وَ istînâfiyyedir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. يَرَوْا şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كِسْفاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru سَاقِطاً ‘a mütealliktir. سَاقِطاً kelimesi كِسْفاً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
فَ karînesi olmadan gelen يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ cümlesi şartın cevabıdır.
يَقُولُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli سَحَابٌ مَرْكُومٌ ‘dur. يَقُولُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. سَحَابٌ mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri هذا şeklindedir. مَرْكُومٌ kelimesi سَحَابٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَرْكُومٌ kelimesi, sülasi mücerredi ركم olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
وَاِنْ يَرَوْا كِسْفاً مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطاً يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. يَرَوْا كِسْفاً مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطاً şeklindeki şart cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl olan كِسْفاً ‘deki nekrelik, muayyen olmayan cins ifade eder.
مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru كِسْفاً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
سَاقِطاً kelimesi كِسْفاً için ikinci sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
فَ karînesi olmadan gelen cevap cümlesi olan يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَقُولُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan سَحَابٌ مَرْكُومٌ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri هذا olan mübteda mahzuftur.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَرْكُومٌ kelimesi سَحَابٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
وَاِنْ يَرَوْا كِسْفاً مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطاً [Gökten bir parçanın düştüğünü görseler.] cümlesinde, takdir ve farzetme üslubu vardır. Yani, bunu görecek olsalardı dahi, söylediklerini mutlaka söylerlerdi demektir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Gök parçası hakkında كسف kelimesi kullanılır. Dilciler bu kelimenin, elbise parçası hakkında da kullanıldığını söylemişlerdir. Çünkü Allah Teâlâ, göğü, açılıp yayılmış (serilmiş) bir beze benzetmiştir. Bundan ötürü de, geçtiği ayetlerde, mesela, buna işaret ederek, [“Gökler, Allah’ın elinde dürülmüştür”] (Zümer, 67) ve [“Göğü dürüp topladığımız gün...”] (Enbiya, 104) buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
فَذَرْهُمْ حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي ف۪يهِ يُصْعَقُونَۙ
فَذَرْهُمْ حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي ف۪يهِ يُصْعَقُونَۙ
Fiil cümlesidir. فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا بلغوا هذا الحدّ من الكفر (Küfür bu raddeye ulaştığında..) şeklindedir.
ذَرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. هُمْ mefulün bih olup mahallen mansubdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يُلَاقُوا muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde ذَرْهُمْ fiiline mütealliktir.
يُلَاقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَوْمَهُمُ zaman zarfı يُلَاقُوا ‘ya mütealliktir. الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl يَوْمَهُمُ ‘un sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası ف۪يهِ يُصْعَقُونَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
ف۪يهِ car mecruru يُصْعَقُونَ fiiline mütealliktir. يُصْعَقُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
يُلَاقُوا sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi لقى ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
فَذَرْهُمْ حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي ف۪يهِ يُصْعَقُونَۙ
Şart üslubundaki ayet, müstenefedir. Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَذَرْهُمْ حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي ف۪يهِ يُصْعَقُونَۙ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ‘nın gizli أنْ ‘le masdar yaptığı يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي ف۪يهِ يُصْعَقُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup ذَرْهُمْ fiiline mütealliktir.
يَوْمَهُمُ için sıfat olan müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin zikri, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. الَّذ۪ي ‘nin sılası olan ف۪يهِ يُصْعَقُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur.
Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sıla cümlesinde, takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur ف۪يهِ , ihtimam için amili olan يُصْعَقُونَۙ ‘ye takdim edilmiştir.
يُصْعَقُونَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Takdiri إذا بلغوا هذا الحدّ من الكفر (Küfür bu raddeye ulaştığında..) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَذَرْهُمْ (Onları bırak) ifadesinde kastedilen, davetten ve Kur’an’ı tebliğden vazgeçmek değildir. فَذَرْهُمْ emrinin, onları tehdit için kullanılmış olması da caizdir. Çünkü bu zulümden vazgeçmeyen kimseye “bırak, yapma” demek gibidir. ‘’Kafirleri bırak’’ dense de onlar Kur’an’ı duymaya devam ediyorlardı. Buradaki gaye harfi olan حَتّٰى onları sonsuza kadar terk etmeyi ifade eder. Çünkü onlar kıyamet günüyle yüzyüze geldiklerinde ayet ve delillerle tartışmak, sonucu değiştirmeyecektir. (Âşûr)يَوْمَ لَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۜ
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۜ
Ayet, önceki ayetteki يَوْمَهُمُ ‘den bedel olup mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُغْن۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.
عَنْهُمْ car mecruru يُغْن۪ي fiiline mütealliktir. كَيْدُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. شَيْـٔاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُنْصَرُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُنْصَرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
يُغْن۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi غني ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاً
يَوْمَ önceki ayetteki يَوْمَهُمُ ’den bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
يَوْمَ ‘nin muzâfun ileyhi konumundaki لَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاً cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَنْهُمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için faile ve mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan شَيْـٔاً ‘in nekreliği kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ve şümule işarettir.
وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۜ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la لَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاً cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir.
İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
Sübut ve istimrar ifade eden menfî isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Zaid olarak gelen nefy harfi لَا , olumsuzluğu tekid içindir.
Müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde olay muhatabın muhayyilesinde canlanır. Bu da konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olur.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُنْصَرُونَۜ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kur’an’da tehdit ifade eden fiiller, genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
وَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا عَذَاباً دُونَ ذٰلِكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
وَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا عَذَاباً دُونَ ذٰلِكَ
وَ istînâfiyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ har-i ceriyle اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası ظَلَمُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
ظَلَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَذَاباً kelimesi اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur.
دُونَ ذٰلِكَ mekân zarfı عَذَاباً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. İsm-i işaret ذٰلِكَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لٰكِنَّ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de cümleyi tekid eder.
İstidrak: düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَكْثَرَهُمْ kelimesi لٰكِنَّ ‘nin ismi olarak lafzen mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَا يَعْلَمُونَ fiili لٰكِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا عَذَاباً دُونَ ذٰلِكَ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatı vardır. Mecrur mahaldeki cemi müzekker has ism-i mevsûl, لِ harfiyle birlikte اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. Sılası olan ظَلَمُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
عَذَاباً kelimesi اِنَّ ’ nin muahhar ismidir. عَذَاباً ’ın mahzuf sıfatına müteallik olan دُونَ mekân zarfı ذٰلِكَ ‘nin muzâfıdır.
عَذَاباً ‘deki nekrelik nev ve tazim ifade eder.
Zulmedenlerin cezasına işaret eden muzâfun ileyh konumundaki ذٰلِكَ ‘de istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’ her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Haber إنَّ ile tekid edilmiştir. Çünkü dinledikleri Kur’an’dan şüphe etmektedirler. (Âşûr)
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Ayetin atıfla gelen son cümlesi istidrak manasındaki tekid ifade eden لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
لٰكِنَّ ‘nin ismi olan اَكْثَرَهُمْ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağaya işaret etmiştir.
لٰكِنَّ ’nin haberi olan لَا يَعْلَمُونَ ’nin menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Nefy harfinin müsnedün ileyhten sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde, bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَـٰكِنَّ , kendisinden sonra gelen cümleye önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (Suyûtî, İtkân, c. 2, s. 474)
İstidrak, ‘’önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesi” şeklinde tarif edilmiştir. “İstidrak, istisnaya benzemekle birlikte istisna, bir cüzü bir bütünden ayırmak, istidrak ise, aynı anda farklı iki hükmü ifade etmektir.” İstidrak, geçen sözden doğabilecek bir yanlış anlamayı düzeltmektir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاصْبِرْ | o halde sabret |
|
2 | لِحُكْمِ | hükmüne |
|
3 | رَبِّكَ | Rabbinin |
|
4 | فَإِنَّكَ | çünkü sen |
|
5 | بِأَعْيُنِنَا | gözlerimizin önündesin |
|
6 | وَسَبِّحْ | ve tesbih et |
|
7 | بِحَمْدِ | övgü ile |
|
8 | رَبِّكَ | Rabbini |
|
9 | حِينَ | zaman |
|
10 | تَقُومُ | kalktığın |
|
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اصْبِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. لِحُكْمِ car mecruru اصْبِرْ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ ta’liyyedir. İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. بِاَعْيُنِنَا car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَبِّحْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
بِحَمْدِ car mecruru سَبِّـحْ ’deki failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; متلبّسا بحمد ربّك (Rabbine hamde bürünmüş) şeklindedir.
رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ح۪ينَ zaman zarfı سَبِّـحْ fiiline mütealliktir. تَقُومُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَقُومُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
سَبِّحْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi سبح ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Ilk cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
لِحُكْمِ رَبِّكَ izafeti, لِ harf-i ceriyle birlikte اصْبِرْ fiiline mütealliktir. اصْبِرْ fiilinin müteaddiliği için عَلى fiili kullanıldığı için bu harf عَلى manasında olabilir. (Âşûr)
Veciz ifade kastına matuf bu izafette, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir. Rabb ismine muzâf olan حُكْمِ , şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا
فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا cümlesinde فَ ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri, ıtnâb sanatı babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. بِاَعْيُنِنَا car mecruru, اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.
Veciz ifade kastına matuf بِاَعْيُنِنَا izafetinde azamet zamirine muzâf olan اَعْيُنِ , şan ve şeref kazanmıştır.
Önceki cümlede رَبِّكَ ismindeki gaib zamirden bu cümlede azamet zamirine iltifat edilmiştir.
Cümlede بِ harf-i ceri, mecâzî olarak ilsak ifade eder.
Mecazî manadaki بِاَعْيُنِنَا ifadesiyle korumak, muhafaza etmek ve karşılığını vermek manaları kastedilmiştir.
وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Emir üslubunda talebi inşa isnaddır.
بِحَمْدِ رَبِّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması كَ zamirinin ait olduğu Hz. Peygambere, yine Rabb ismine muzâf olması حَمْدِ ’ye tazim kazandırmıştır.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâdır. Dolayısıyla Rabb isminde tecrîd sanatı, Hz. Peygambere tenbih ve destek ifadesini artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بِحَمْدِ - سَبِّحْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Zaman zarfı ح۪ينَ ’nin müteallakı سَبِّـحْ fiilidir. Muzâfun ileyh konumundaki تَقُومُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Namazın bir rüknü olan تَقُومُۙ ifadesinde, cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. مِنَ الَّيْلِ car mecruru mahzuf fiiline mütealliktir. Takdiri, سبّحه (tesbih et) veya قم (kalk) şeklindedir.
سَبِّحْهُ atıf harfi فَ ile mahzuf fiile mütealliktir. سَبِّحْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَدْبَارَ zaman zarfı atıf harfi وَ 'la önceki zarfa matuftur. النُّجُومِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
سَبِّحْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi سبح ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ
Önceki ayetteki …وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ cümlesine atfedilen ayetin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
مِنَ الَّيْلِ , takdiri سبّحه (Tesbih et) veya قم (kalk) olan fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Hükümde ortaklık nedeniyle makabline فَ ile atfedilen فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ cümlesi de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Veciz ifade kastına matuf اِدْبَارَ النُّجُومِ izafetinde اِدْبَارَ , mahzuf zarftan naib zarftır. مِنَ الَّيْلِ ‘nin mahalline matuftur.
الَّيْلِ - النُّجُومِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Suredeki ayetlerin, istisnasız hepsinin fasılalarındaki و- نَ , ي - نَ harfleriyle oluşan ahenk, sözün güzelliğini, parlaklığını ve ruha etkisini artırmaktadır. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.
Surenin son ayeti, hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatab artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. Hüsn-i intihâ, mütekellimin sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)48. ayeti kerimedeki ''her kalktığında Rabbini överek tesbih et'' buyruğu dolayısıyla Efendimiz;
Bir meclisten kalktığında,
Uykudan uyanıp kalktığında,
Namaz kılmak için kalktığında,
İnsanları Allah yoluna davet veya herhangi bir hayırlı iş için harekete geçtiğinde Allahı tesbih ederdi.
Hutbelerine de tesbih ederek başlardı.
Dünyada huzurla yaşamak, ahirette de hakiki huzura ulaşmak için insanın Allah’ın sınırlarına ihtiyacı vardır.
Dinsizliği savunanların dilinde dolaşanlardan biri şudur: insanın kanunlara uyması ya da ahlaklı olması için dine ihtiyacı yoktur.
Bu cümlenin kendisinde birçok boşluk vardır. Bunlardan bir tanesi: Kimin koyduğu kurallara uyulacak?
Tarihten bugüne kadar bilinen bir gerçek var ki: cezaları uygulamada güçlüler kendilerini korur, örnek (kurban) olarak da zayıf gördükleri ya da toplumdan silmek istedikleri seçilir. Bu sebepten dolayı da: batı dünyasında, bazı alanlarda cezalar hafifletilmekte ya da kaldırılmakta. Mesela, artık idam cezasının uygulanması istenmemekte. Bunun sonucunda ise sapkınlıklar ve suçlar hızla artmaya devam etmekte.
Toplumlar arasında ciddi bakış açısı, gelenek ve batıl inançlar farklılıkları vardır. Geçmişten günümüze; kimi toplumlarda kocası ölen kadının öldürülmesi, yaşından dolayı evlenmesine izin verilmeyen çocuk sahibi olanlara maaş bağlanması, toplumun gençlerinin kendilerini hırsızlıkla ya da başka bir suçla ispat etmesi, intiharın onurlu ölüm kabul edilmesi ve beyazların kendilerini üstün kabul etmeleri gibi daha birçok farklı örnek sıralanabilir. Bunlardan birini benimseyerek büyüyen ve sorgulama yeteneğini kapatan bir kişi için sıradan ve doğru kabul edilir.
Son olarak da; farklı kültürlerde ya da farklı dillerde yetişen ve hatta aynı topraklarda yetişmesine rağmen farklı zihniyetlere sahip insanlardan biri için suç kabul edilen, diğeri için değildir. İnsanlığı, insanların uydurduğu kurallar değil ancak ilahi kurallar kurtarır ve bir araya getirir. Bunun en müthiş örneklerinden biri: Mekke ve Medine topraklarında yükselen ezanla beraber özellikle de mescid sınırları içindeki herkesin aynı amaçla ayağa kalkması ve sessizliğe bürünmesidir.
İmtihan dünyasında olduğumuz için herkesin aynı çatı altında toplanması ve oldukça derin olan bu konunun, kısacık bir yazıda, her yönden değerlendirilmesi de mümkün değildir. Ancak, bunlar tefekküre ve şükre engel değildir.
Bizi İslam dini ile şereflendiren Allah’a hamd olsun.
Ey Allahım! Dinimizi tam olarak öğrenmemiz ve onu layıkıyla yaşamamız için yar ve yardımcımız ol. Bizi, Senin sonsuz ilmin karşısında, her şeyin bizim sınırlı mantığımıza oturması gerekmediğini kabul edenlerden, ayetlerini birbirinden ayırmadan iman edenlerden ve emirlerine itaat edenlerden eyle. Şüphesiz ki, Sen bizim ihtiyacımızı en iyi bilensin. Mahşer günü İslam bayrağı altında gölgelenenlerden ve kurtuluşa erenlerden eyle.
Amin.
Zeynep Poyraz: @zeynokoloji